Uçar Çeviri Portekizce
999 parallel translation
Rolph Cisco'nun haberi olmadan hiçbir şey buradan ne kaçar, ne de uçar.
É uma operação de contrabando. E nenhum contrabando sai ou entra em Chesapeake sem que Rolph Cisco saiba.
Yanlarında ; sekiz güzel ergen kızı, suçlu emellerine kurban olarak hizmet etmeleri için ve dört uçarılıkta deneyimli kadını anlatı yetenekleri ; güçten kesildiklerinde çoktan bitmiş olan şehvetlerini tahrik etmeye hizmet etmesi için, götürdüler.
, de todas as mulheres que habitam a superfície do globo, é tão indiferente quanto a destruição de uma mosca. Eles introduziram no castelo, unicamente para servir os seus imundos desejos, 8 maravilhosas raparigas, 8 esplêndidas adolescentes, e para que a sua imaginação, já corrompida pelos excessos, fosse continuamente excitada, também levaram 4 mulheres depravadas que alimentavam incessantemente com as suas narrativas, a volúpia criminosa destes quatro monstros.
Denizcilerin meleği hep tepemizde uçar.
É o anjo dos marinheiros, voa lá por cima o tempo todo.
Pervaneler neden eş bulmak için kilometrelerce uçar?
Porque viajam as traças quilómetros para acasalar?
Biraz uzak ama sülünler o tarafa uçar. - Hemen yanınızda Saint-Aubin olacak.
Fica longe, mas o faisão costuma voar por ali.
Mavi kuşlar uçar
Os pássaros voam
Çocuk uçar.
Treinar pássaro.
- Sakın! Her şey havaya uçar.
- Queres explodir connosco?
- Umarım uçarı bir kız değilsindir Lucy.
- Espero que não seja avoada, Lucy. - Meu nome é Nancy, senhor.
Sadece kuşlar uçar.
Os pássaros voam.
Bedensel olarak uçağını idare edebilen uçar.
Qualquer homem capaz de pilotar o seu avião, vai.
Sonra da bu akşam Pauls'te bir nişan partisi verir birkaç özel arkadaşı ve düşmanı davet edebilir gece yarısı Las Vegas'a uçar ve düğünümüzü...
Poderíamos dar uma festa à noite, convidar alguns amigos e inimigos, ir para Las Vegas e casar-nos...
Ayrıca yüksekten uçar.
Além disso, ele age como se fosse superior.
- Merkür'ün kanatlarında uçarım.
- Vou num salto e venho noutro.
Kraliçe uçar, daha doğrusu kanatları tarafından taşınır... ta ki yumurtlayacak bir yer arama ihtiyacı duyana dek.
A rainha sai voando, ou, para ser preciso, é levada pelo vento... até que encontra um lugar para pôr os ovos.
Güneyde bir adaya uçarız, belki Avustralya.
É melhor fazermos logo as malas.
Bu gece ışık ve uçarılık istiyorum.
Esta noite, quero ser frívolo.
Masalar uçar, sandalyeler düşer, ışıklar söner-- -
Mesas a voar, cadeiras a cair, apagar as luzes, etc.
- Bize kanat borç verirsen uçarız.
- Dá-nos asas, e voaremos.
Ve güneş ışığının ulaştığı her yer havaya uçar.
E para todos os planetas qua a luz do sol toque.
Ağustos kuşları gibi uçarız, nereye gittiğimizi bilmeden.
Nós voamos como pássaros no outono, sem saber para onde ir.
Nasıl derler, biraz uçarıyım.
Sou, como se diz, inconstante.
"Benim güzel kuşum bu sabah erkenden yuvasından uçar?"
"Deixou o ninho täo cedo hoje?"
Baksana, çok masum göründün bana küçük bir kız gibisin adeta. Uçarı da değilsin... hani...
Diz-me... pareces tão ingénua, tão jovem, tão boa... sem maldade... nem sei explicar.
Eğer bu patlarsa, buradaki herşey de onunla havaya uçar.
Se isto explodir explodirá tudo o resto.
Dikkat etmezsem, her şey havaya uçar.
- Exacto. Se não tiver cuidado, podemos ir pelos ares.
Yüzbaşı, balon bu rüzgarda patlamadan uçar mı dersiniz?
Capitão, acha que aquele balão voará com uma ventania destas, sem rebentar?
Hangi çeşit uçucular takılıyken uçar, ama değilken uçamaz?
O que voa quando estão presas e flutuam quando caem?
- Belki de uçarız.
- Talvez seja de avião.
- Kalırsak havaya uçarız.
- Se ficamos, dão cabo de nós.
Tekrar keşfeder gibi başka bir çağın mekânından karanlığın ötesine uçar gibi.
Acreditam que reencontram,... sobrevoando na escuridão um lugar de outra era.
Havaya uçarız yoksa.
Estragaram-nos a fuga.
O zaman bile başını rüzgara çevirse tüyleri uçar gider.
E mesmo assim, basta-lhe pôr-se ao vento, para a penugem voar.
Bana ihtiyaç varsa uçarım.
Voo para onde precisam de mim.
Uçar, kaçar, arı gibi sokar. Pandispandomonyum.
Avis, avitis, aviti, avetem, presto digitonium.
- Bu barut patlarsa biz de havaya uçarız.
Entendeste? - Se a pólvora arde, vamos todos pelos ares.
Madam, sözkonusu uçarılık ise... onu ayartan bendim, o beni ayartmıyordu.
Senhora, em questão de imoralidade... fui eu quem o ensinou.
- Aması yok, kuşlar uçar ve yarın babalarıyla gidecek çocuklar biraz uyumalıdırlar.
- Mas chega dessa conversa... crianças que vao passear com o pai precisam dormir bem.
Maggie McGinty, sarışın, uçarı.
Maggie McGinty, loura, inconstante.
Geçse hemen kafanın üzerinden uçar.
Se passasse, voava por cima da tua cabeça.
Bir oyuncak uçak nasıl uçar merak etmiyor musun?
Não gostaria de saber como se sente voar... num avião de brinquedo?
Tam bir zaman kaybı Groggy, özellikle lanet olası kasayı... patlatıp açmak için o kadar çok dinamit kullanmalıyız ki... bütün banka havaya uçar.
Exacto. Sobretudo, Groggy, para abrir com explosivos... esse maldito cofre de ferro, teríamos de usar tanta dinamite que o próprio banco desapareceria.
Bana bir silah ver yoksa hepimiz havaya uçarız.
Dá-me uma pistola ou vamos todos pelo ar!
- Nazik, uçarı
- É doce, é selvagem
- Buraya sık uçar mısınız?
- Costuma voar por aqui?
Onu anlayışsız ve uçarı biri olarak gördüğünü biliyorum.
Eu sei que tu pensas que ela é frívola, incapaz de qualquer tipo de compreensão.
Çok fazla vardı. Deburre'den başlarız... Paris'in üzerinde uçar ve hava sahasına geri döneriz sonra baştan alırız.
Estão cheias delas. depois partiremos novamente.
Ve dinle, hoş ve uçarı bir şeyler giy.
E olhe, vista uma coisa alegre.
Bebek yüzlüm, beni kollarına aldığında bulutların üzerinde uçar gibiyim.
Sinto-me no céu quando me abraças.
# Ayağımız yerde olsa bile Uçarız hayallerimizle #
Não temos o juízo todo mas fantasia a rodos
- Bir tüy kadar uçarı
- É ligeira como uma pena