Varken Çeviri Portekizce
6,484 parallel translation
İnsanlara ödeme yapmamız sorun değil ancak burada bir sürü yerimiz varken Time Life Binası'ndaki iki kata kira ödememiz tam bir saçmalık.
Não nos importamos de pagar a pessoas, mas é ridículo pagar dois pisos do Edifício Time-Life quando temos imenso espaço aqui.
Bir poker masasında oturup, elimde Ful varken, yalandan konuşmak gibiydi...
Foi como sentar-me numa tensa mesa de póquer, com um'full house'nas mãos, a conversar normalmente...
Söyler misin, daha önünde uzun yıllar varken tanrı neden bu kadar genç yaşta aldı onu?
Diz-me porque é que Deus leva o meu irmão tão novo com uma vida tão grande pela frente.
O gürültü varken olmaz.
Com aquela barulheira...
Any Answers varken olmaz.
Não durante o "Any Answers".
Kendimi birden buralarda buldum da. Hazır fırsatım varken Margaret'a selam söylemek istedim.
Encontrando-me nas redondezas, aproveitei a oportunidade para pagar os meus respeitos à Margaret.
Yanlarında biri varken yemeyi tercih ediyorlar.
Eles preferem comer com companhia.
Bundelkhand'ın elinde senin gibi bir kılıç varken, benim ne gibi bir yardımım dokunabilir ki?
Quando Bundelkhand tem uma arma como você que tipo de ajuda vai ter?
O ölümsüzlük şeyi falan da varken!
Com toda esta coisa... da imortalidade!
CIA'in başında Bush varken, Noriega komünist düşmanı gibi davrandı böylece ABD, uyuşturucu işine ciddi şekildeki dahil oluşunu önemsemedi.
Quando Bush era chefe da CIA, Noriega fingiu odiar os comunas para que os Estados Unidos ignorassem o seu envolvimento no tráfico de droga.
Ofisimde telefon varken kendini neden yoruyorsun?
Por que vai andar tanto se eu tenho um telefone no meu escritório?
Fırsatın varken öldürmeliydin beni.
Devias ter-me morto quando tiveste oportunidade.
Hala bir anlaşmamız varken, senin...
Ainda assim, enquanto tivermos um acordo, não posso permitir...
Şansımız varken Malcolm'u öldürmeliydik.
Devíamos ter matado o Malcolm quando pudemos.
Dan serbestçe dolaşan bir seri katil varken sakin olmamızı mı istiyorsun?
Dan, temos um serial killer à solta, e queres que fiquemos calmos?
Etrafımda benden çok daha yakışıklı... ve hakiki gençliğin heyecanı içindeki erkekler varken... zinde kalmak için sonsuza kadar ovalamalarla, jimnastik toplarıyla... ve glandüler iğneleriyle uğraşsam ne fayda edecekti ki?
Sempre a tentar manter-me em forma com massagens, bolas medicinais e injeções glandulares. E à minha volta havia sempre homens mais atraentes e genuinamente jovens.
Hala imkanımız varken kaçmamız gerekiyordu.
Estava na hora de sairmos enquanto podíamos.
Kim etrafında böyle yetenekli isimler varken kendi TV programı olmasını istemez ki?
Quer dizer, quem não adoraria ter o seu próprio programa de TV, rodeada de tanto talento?
Özellikle de hayattaki kovboyum ve kişisel menajerim Micheal Beck diğer bir ismiyle Bay Hollywood varken.
Especialmente o meu próprio cowboy da vida real e agente pessoal, Michael "Sr. Hollywood" Beck.
Bak, Pete fırsat varken bu işi kapıp kışı çıkarmalıyım.
Olha, Pete, só tenho de preencher esta posição e já aguento o inverno. Pelos velhos tempos.
Belki de hâlâ zamanın varken gidip ölümlü hayatının tadını çıkartman en iyisi.
Talvez seja altura de ires aproveitar o resto da vida mortal, enquanto podes.
Sıkıntıları varken amcandan uzak durmam bir saygı göstergesi, evlat.
Afastar-me quando tem problemas é sinal de respeito, filho.
Tüm o kurallar varken.
Aquelas regras todas.
Doggett gibi bir ismin varken, belki de ördek değilsindir.
Com um nome como Doggett, talvez não sejas um pato.
Pekâlâ öyleyse paran varken hayat daha mı iyi?
Ok, então... é uma vida melhor quando tens dinheiro?
Vee varken yeterince girdik zaten!
Já nos bastou a Vee!
Şansı varken birkaç kişinin taşaklarına tekmeyi basmalıydı.
Devia ter dado alguns pontapés nos tomates enquanto podia.
Burada onca katil ve suçlu varken bence biraz daha dikkatli olmalısınız.
Com tantos assassinos e criminosos deviam ser mais cuidadosos.
Sizin gibi vatandaşlarımız varken toplumumuzun sırtı yere gelmez.
São... são... cidadãos como você que marcam a diferença na nossa comunidade.
Hâlâ şansın varken burayı terk etmeye ne dersin?
É melhor rastejares de volta para a toca de onde saíste!
Eğlenmeye ayırabileceğim zamanlar varken elde edemeyeceğim işe öz geçmiş hazırlarken geçirdiğim günleri.
Dias que podia ter passado a desfrutar da essência da vida, mas passei-os a construir um currículo para uma vida que nunca terei.
Hayatımdan çıkıp gittiği için de minnettarım aslında ve o varken işlerim resmen yerin dibine vurmuştu.
Também estou grato por ela ter saído da minha vida e do meu negócio antes de deitar tudo a perder.
İmkanımız varken gitmeye devam etneliyiz.
Devíamos continuar enquanto podemos.
Ve o gün o kadar gücün varken... ne yapacaksın?
E o que faríeis nesse dia, com todo esse poder?
Vietnam'dan geri dönen onca pilot varken bu çok saçma.
O que é uma treta com os pilotos a girar em volta do Vietnam.
Hava Kuvvetleri'nin uçmayı öğrettiği birini almak varken niye yeni bir pilotun eğitimine bir milyon dolar harcayasın?
Porquê gastar um milhão de dólares treinando um novo piloto... Quando podes obter um que a Força Aérea ensinou a voar.
Etrafta dolanan erkek asker klonlar varken ve bu lezbiyen dramına tanık oluyorken artık böyle gizli bir işte çalışmak istemediğime karar verdim.
Com clones soldado por aí e este drama lésbico, não sei se quero continuar a trabalhar neste projeto secreto.
Ama vahşi kızımız arkasında Castor gibi bir şey varken geri saldırıya geçiyorsa... Ben şüphelenirim.
Mas quando a semente selvagem é apanhada por algo como Castor, eu suspeito.
Sen varken bize laf düşmez...
Tu é que és o génio. Eu sou só...
Ama bir kadını güldürmek varken parayı kim ne yapsın?
Quem precisa de riqueza quando pode fazer uma mulher sorrir?
Gördüğümüz onca şey varken, hikayelere inanmıyor musun?
E com as coisas que já vimos, não acreditas nelas?
Polis kapımı kırdı. Ne bir arama emri, ne de bir gerekçe varken...
A Polícia arrombou a porta sem mandado.
Şansınız varken geri çekilin.
Desistam enquanto podem!
Üzerinde üniforman varken, restoranda yemek yiyemezsin.
Não deves comer no restaurante com o uniforme.
Sadece tek uzun bir yol varken helikopterden nasıl kaçabilirsiniz?
Como vais fugir de um helicóptero quando só há uma estrada comprida?
Şansım varken Wingo'yu öldürtmeliydim.
Devia ter mandado matar o Wingo, quando tive a oportunidade.
Ordunun başında sen varken savaşı kaybettiğimize şaşmamalı.
Não admira estarmos a perder a guerra contigo, General, no comando.
Şansım varken tetiği çekmeliydim.
Devia ter puxado o gatilho quando tive a hipótese.
Ama elimde sinir bombası varken misal.
Ao estilo do "28 Dias Depois", mas com um lado de fúria bombástica.
Tılsımı varken onu bir kez daha kilitle.
Volta a fechá-la enquanto tem o talismã.
Şimdi de yıkılmış elektrik direkleri ikiye katlanmış tırlar ve silah sesi duyduğunu söyleyen insanlar varken danışmada tıkılıp kaldım.
Seis meses a dirigir o trânsito, a fazer segurança no tribunal, serviço de intimação, e hoje terminei a reforma organizacional total da sala de evidências. Agora estou atrás da recepção enquanto há linhas electricas embaixo, uma derrapagem de um trator-reboque e relatos de tiros na baixa.