Yasemin Çeviri Portekizce
276 parallel translation
Yasemin kokan sıcak rüzgarda beklemekten ve terlemekten başka ne yapılabilirdi?
Mais tarde quando? O que fazer no vento quente, cheirando a jasmim... a não ser esperar e suar e beber para suar mais?
- "Yasemin kullanır." demişti.
- Diga onde o viu. - "Ela usa jasmim", ele disse.
Sonra birden hafif bir yasemin kokusu duydum.
De repente, senti um cheiro de jasmim.
Dayaktan bayılmadan önce bir yasemin kokusu geldiğini hatırladım.
Lembro de um cheiro de jasmim, antes de ser nocauteado. Talvez tenha sido ela.
Saçında yasemin kokusu varmış.
- Seu cabelo cheirava a jasmim.
Martinelli'nin odasındaki yasemin kokusu yoğundur.
O cheiro de jasmim é forte no escritório... - quando a janela está aberta.
Gece açan yasemin, ülkenin bu tarafında her yerde yetişir.
- E termina com seu amigo. Há jasmim em toda parte nesta região.
Renkleri dudaklarınıza vuruyor, prenses Yasemin.
- Realçam mais cor aos vossos lábios.
Sen prenses Yasemin'i görmüşsün!
viste à princesa Yasmin.
Bugün Cezayir prensinin, prenses Yasemin ile nişanlanmak üzere buraya geleceğini öğrendim.
Sê que o príncipe de Argel vem a pedir a mão da princesa Yasmin.
Prenses Yasemin şöhretini hak ediyor.
A beleza da princesa supera toda a importância.
Söylesene, sarayda prenses Yasemin'i gördün mü?
- Viste à princesa?
Bunu Prenses Yasemin'e kendim götüreceğim. Hayır!
- Devolvê-la-ei eu mesmo.
Burada Prenses Yasemin'in bile sahip olmak isteyeceği ipekler var.
Tenho sedas que a princesa Yasmin almejaria possuir.
Eğer Prenses Yasemin'i görmemiş olsaydım, çok güzel olduğunu söyleyebilirdim.
Se não visse à princesa, juraria que és muito linda.
Bana altını Prenses Yasemin verdi.
- Não. - Foi a princesa Yasmin.
- Prenses Yasemin! - Mirza!
- A princesa?
Tanca'nın yemin etmiş hükümdarı olarak sözümdür : Çalınan inci kızım Prenses Yasemin'e geri getirilirse, getiren kişi kanuna uygun İslam evliliği ile ona koca olacak,
Dou a minha palavra, como rei de Tánger, que a quem devolva pérola certa à princesa Yasmin conceder-se-lhe-á a sua mão segundo a lei muçulmana.
Bak Yusuf. Prenses Yasemin. Gözlerin daha önce böyle bir güzellik gördü mü?
É Yasmin. via os teus olhos tanta perfeição?
Bana Prenses Yasemin'i getirin!
Tragam à princesa ante mim.
Prenses Yasemin ve Mustafa sürgüne gönderildiler. Bir daha asla buraya dönmeyecekler.
A princesa e Mustapha foram desterrados.
Gözler için siyah sürme... alnı süsleyen güzellik benekleri için kırmızı toz... küçük, şirin şişelerde parfümler ve yasemin çiçeği...
Risco preto para os olhos, pó vermelho para disfarçar as marcas da cara, garrafinhas de óleos perfumados e de jasmim.
Yasemin kokusunun başını döndüreceği erkeklerden değil sanırım.
Ele não é do tipo de se deixar envolver por perfume de jasmim.
Yasemin ve hanımeli.
Jasmim e madressilva.
Her zaman yasemin.
Fiel ao jasmim.
Bana Suriye'den elma Amman'dan şeftali, Halep'ten yasemin Mısır'dan limon kuru üzüm, mersin, papatya nar, beyaz güller minik tatlılar, hindistan cevizli halka kurabiyeler, şekerler kısa pastalar, puf pastalar şeker ve tütsü kehribar, misk ve bal mumu al.
Hortelão, dê-me maçãs da Síria. Marmelos otomanos, pêssegos de Aman... jasmim de Alepo, pepinos do Nilo... limões do Egito, cidra sultanina, murta... resedá, camomila, romãs e rosas brancas... e depois docinhos, roscas recheadas... torrone gelado, confeitos, bolos... tortas folhadas, açúcar, incenso... âmbar, musgo e ceras da Alexandria.
Ama dediğine göre, üstlerinde ağır bir yasemin kokusu varmış.
Mas ela disse que cheiravam a óleo de jasmim.
Yasemin yağı mı?
Óleo de jasmim?
Titrediğini hissediyorum, elinin titremesi bana kadar geliyor... -... yasemin dallarından kayarak.
Sinto o adorável tremor da tua mão descer ao longo dos ramos do jasmim.
Yasemin.
Jasmina.
Cholon'un dar sokaklarında... çorbayla kızarmış et... ve yasemin, toz, kömür ateşi kokuları içinde... bir Çin kasabasının kokusunda.
Era em Cholon, nas ruelas de Cholon... em meio ao cheiro de sopa, carne assada... Jasmim, poeira, carvão. Em meio ao cheiro da cidade chinesa.
Yasemin.
Jasmine...
Yasemin!
Jasmine! Jasmine!
Yasemin mesele sadece yasa değil.
Jasmine, não é apenas a lei.
Ama, Yasemin, sen bir prensessin.
Mas, Jasmine, tu és princesa.
Yasemin bir koca seçmeyi reddediyor.
A Jasmine recusa-se a escolher um marido.
Prenses Yasemin.
- Princesa Jasmine?
Yasemin?
Jasmine...
Yasemin... Cafer. Hadi artık bütün şu pis işleri ardımızda bırakalım.
Jasmine, Jafar, vamos esquecer toda esta confusão.
Şimdi, Yasemin, şu talip işine dönecek olursak...
Agora, Jasmine, vamos voltar ao caso do pretendente...
Yasemin? Yasemin!
Jasmine!
Ama Yasemin bütün o taliplerden nefret etti.
Mas a Jasmine odiou todos os pretendentes!
Şansımız varsa, Yasemin'le evlenmek zorunda kalmazsın böylece.
Se tivermos sorte, afinal não terás de casar com a Jasmine.
Yasemin bunu beğenecek.
A Jasmine vai gostar deste.
Kesinlikle eminim ki, ben de Prenses Yasemin'i beğeneceğim.
E estou certo de que eu também vou gostar da Princesa Jasmine.
Yasemin'in iyiliği için araya girmek zorundayım.
Tenho de interceder em nome da Princesa Jasmine.
Yasemin'e sakinleşmesi için biraz zaman tanıyın.
Dá tempo à Jasmine para se acalmar.
Yasemin.
Jasmim.
Yasemin?
Earl Grey, bergamota, jasmim?
- Yasemin.
Jasmim.
Yasemin, onunla konuşmama bile izin vermez.
A Jasmine nem sequer me deixa falar com ela.