Yazıcı Çeviri Portekizce
2,522 parallel translation
Ship'n'Print çalışanlarından her biri yazıcıyı kullandıklarında öncelikle bir kimlik numarası girmeleri gerekiyor.
Booth. Sempre que um funcionário usa a impressora da Ship'n'Print, tem que inserir o seu código de identificação primeiro.
Bu yazıcıda kullanılan çalışan şifrelerinin tutulduğu kayıt. Anladın mı?
Estes são os códigos dos funcionários identificados pela impressora.
Oliver'in parçalarının olduğu kutuları gönderirken kullandığın etiketlerin oluşturulduğu yazıcı. Hepsini sen hazırlamışsın.
As etiquetas das caixas que continham as partes do corpo do Oliver foram todas impressas com o seu código.
Eğer yazıcıyı kontrol ederseniz bahse girerim ki kullanılan şifrelerin neredeyse hepsi budur.
Se verificar a memória da impressora, aposto que 90 % das utilizações foram usadas com o meu código.
Yazıcının hafızasında başka bir şey buldum.
No entanto, encontrei algo mais na memória da impressora.
Bu Oliver öldürülmeden 2 gün önce yazıcıda bastırılmış.
Isto foi tirado dois dias antes do Oliver ser morto.
Kablosuz yazıcımın bağlantısını kurmasını.
para ligar a minha impressora sem fios.
Yazıcın iyi çalışıyor mu?
Estás a gostar da impressora?
Yazıcını hâlâ beğeniyorsun, değil mi?
Ainda estás a gostar da impressora?
Yazıcın buradan düşmüş olsa telefonumdan tamir edebilirim.
Se a impressora avariar, posso repará-la com o telefone.
Bitti.Metin. Ticaret Evet, sadece senin profesyonel yazıcı tepsin bizim senaryomuzu taşıyabilir.
Sim, só a tua "força profissional"
Yeni bir yazıcı lazım.
Precisamos de uma impressora nova.
- E, bu yazıcıların işi gibi duruyor.
Bem, parece um trabalho para um funcionário.
Bir restaratörün morötesi yazıcı mürekkebiyle ne işi olur ki?
Para que um restaurador de arte usa tinta ultravioleta?
HP yazıcımın sesi miydi?
Isto foi o barulho da minha impressora HP a imprimir?
Kasanın üzerinde grafitle karışık yazıcı toneri vardı.
O cofre tinha vestígios de toner de impressora misturada com grafite.
Yazıcıdaki sonogram olabilir mi acaba?
Talvez a ecografia a sair da impressora?
Önce A.R.P.'den izin almam gerekiyor daha sonra da I.P.C.'den yazılı izin.
Vou ter de pedir autorização do A.R.P. que, por sua vez, serão interrogados pelo I.P.C...
Komşunuz Grayson'lar hakkında bir makale yazıyorum ve onların oğullarıyla çıkıyormuşsunuz.
Estou a escrever um artigo sobre os Grayson e soube que namora o filho deles.
Ted, çıkmadan bir şey soracağım. Janet McIntyre, M-A-C mi yoksa M-C mi diye yazılıyor?
Ted, como se escreve Janet McIntyre?
Oradan aceleyle çıktı gitti birine mesaj yazıyordu ama onu kaybettim.
Estava com pressa de sair de lá, e mandava SMS, mas perdi-a.
Anlaşılabilir bir hata. As takımda başlayacağı yazılan Martin Brodeur ısınırken boğazına gelen bir şut yüzünden takımdan çıkarılmış.
Erro compreensível, dado que Martin Brodeur iniciaria o jogo mas ficou de fora porque durante o treino levou com um remate na garganta.
Ama ne yazık ki, Troy Faber oradan hiç çıkamamış.
Mas infelizmente, Troy Faber nunca voltou.
Şans kurabiyesinden çıkan yazılar gibi konuştun Boylan.
Soa como um biscoito da sorte, Boylan.
Kalın gagalı alkler yaz aylarını yırtıcılardan uzakta, sarp kayalıklarda geçirdiler.
Os araus de Brunnich passaram os meses de Verão aglomerados em penhascos verticais fora do alcance dos predadores.
Yaz daha yeni başlıyor ve güneşin artan gücü göz alıcı yeni manzaralar yaratıyor.
O Verão está apenas a começar e a força crescente do sol está a criar uma nova paisagem espectacular.
Kısa yaz yağmurlarının taze otlaklar çıkaracağı vadilere doğru gidiyorlar.
Vão para os vales, onde as curtas chuvas de Verão produzirão pastagens frescas.
Kış ile yaz arasındaki fark o kadar çarpıcı ki buradaki tüm canlıların yaşamına hükmediyor.
A transformação de inverno em verão é tão dramática que domina a vida de todos que vivem por aqui.
İlk kaşifler gibi çoğu modern ziyaretçi kısa yaz döneminde geliyor. Soğuk biraz dinmiş oluyor ve güçlü buz kırıcıların kıtanın sınırına ulaşmasına izin veriyor. Ama çoğunun daha ileriye gitmek için helikoptere ihtiyacı oluyor.
Como os primeiros exploradores, a maioria dos visitantes vêm durante o curto verão quando o frio abranda o suficiente para os quebra-gelo mais resistentes alcançarem a borda do continente, mas a maioria precisa de um helicóptero para ir além.
Günümüz kaşifleri, sıcaklığın nadiren eksi 30 derecenin üstüne çıktığı yaz mevsiminde bile hâlâ soğuk ısırmasına karşı korunmak zorundalar.
Os exploradores ainda precisam de se proteger contra o congelamento no auge do verão quando a temperatura dificilmente fica acima dos 30 graus negativos.
Daha da güneyde, buz parçalarının yerini yazın ortasında bile erimeyen kalıcı buz örtüsü alıyor.
Mais ao sul, o gelo quebrado é substituído por um manto permanente que não derrete nem no ápice do verão.
Neden bu yazılımın sesi Alex gibi çıkıyor?
Porque é que este software ativado por voz parece a Alex?
Bütün yaz boyunca Victoria'nın kıçını öpüyorum ve ona adıyla hitap etmeme izin verdiği için şanslıyım.
Ando atrás da Victoria o verão todo e fico com sorte ao chamá-la pelo primeiro nome.
Ne yazık ki başkent ziyaretin, tatilin tadını çıkaracak kadar uzun sürmedi yüzbaşı.
Infelizmente, Capitão, a sua visita a D.C. foi muito curta para apreciar o cardápio de férias da nossa cidade.
Ne yazık ki Sayın Hâkim, memur bey ateşimizin önüne çıktı.
Infelizmente, Meritíssimo, ele meteu-se no caminho da nossa chama.
Ne yazık ki, başlamadan önce şimdi size okuyacak olduğum, epey uzun ve sıkıcı bir giriş bölümü var.
Infelizmente, antes de começarmos... há um longo prólogo entediante, que vou ler-vos agora.
- İşten çıktın hukuk fakültesi sınavına hazırlık kursu yazıldın.
Saiu do emprego e matriculou-se num curso de meditação.
... kendi sitesinde hükümet karşıtı yazılar yazdığı ortaya çıktı.
"... o Frost começou a fazer declarações " " anti-governo no seu site. "
Plakasında Think Pink ( Pembe Düşün ) yazıyordu. Sanırım onun bir yanında bir çıplak kadın vardı.
Ela tinha uma limusina preta com a frase "Pensa cor-de-rosa" na matrícula e uma mulher nua ao lado.
Görüyorsun ki arkamızdan güçlü bir rüzgar eserse başarabilirdik fakat ne yazık ki bu pis dev deniz canavarı önümüze çıkıyor.
Podíamos ter conseguido com o vento a empurrar-nos, mas infelizmente existe um monstro marinho no caminho.
Onu daireden çıkardığında, bilgisayarına bir yazılım yükleyeceğim. Böylece internete girdiğinde, banka hesabına ulaşabileceğiz.
Quando a tirares do apartamento, eu instalo um programa para que, quando ela estiver online, possa aceder à palavra-passe do banco.
Hick sayesinde bir aylık yazı malzemem çıktı.
Diz a Hick que o fim de semana irá dar para um mês de artigos.
Hick, Kral'ın kardeşinden nefret ettiğini söylüyor. İşte bundan bir yazı çıkar.
E que este rei odeia o irmão, só isso já dava um artigo.
Bu yaz ülke dışına çıktın ben kalıp hırdavatçıda çalıştım.
Eu só queria trabalhar numa loja de ferragens. Isso não é exatamente simetria.
Yazın kalanının tadını çıkaracağım.
Vou gostar do resto deste longo verão.
Bugün, kendine "Meşe Perisi" diyen adamın gizlice Central Park'ın en yaşlı ağacına çıkıp yetkililer ağacın kesilmeyeceğine dair yazılı teminat getirene kadar inmeyi reddetmesinin 6'ıncı günü.
Assinala-se hoje o 6º dia que um homem que se apelida a si mesmo de fada. continua empoleirado e amarrado no cimo do carvalho mais antigo de Central Park. Recusando-se a descer até que as entidades oficiais lhe apresentem por escrito, provas.
Nate Westen ile yazın ortasında yola çıkmadıysan hiçbir şey görmemişsin demektir.
Ainda não viveste até viajar de carro com Nate Westen.
Dosyada yazıyorsa nasıl karşı çıkılır bilemiyorum.
Se está no arquivo, não sei o que se pode discutir.
Alın yazısıyla benden daha onurlu biçimde başa çıkan, sabırlı, zavallı bir kız kardeş.
Bella tornou-se mais que uma vaca, sendo uma humilde e paciente irmã que suportava seu destino com mais dignidade do que eu.
Bir daha uzun gezilere çıkmadım çünkü geçen yaz zaten tüm sınırlarımı bulmuştum.
Não fiz mais grandes incursões, pois já havia achado minhas fronteiras no verão anterior.
Birkaç kitap ismi yaz ki eğer şehir dışına çıkması gerekirse yanında götürsün.
Escreva numa folha alguns títulos, uns dez, que lhe pareça indispensáveis caso deva ir para o campo.