Yaşadığı Çeviri Portekizce
16,694 parallel translation
İkili bir hayat yaşadığın için onu kaybettin.
Viver uma vida dupla é o motivo de tê-la perdido.
Aslında bakarsan annem Star City'de yaşadığım için bana laf sokup duruyordu.
Na semana passada, a minha mãe falou como é mau viver em Star City.
Yaşadığımız bunca şeyden sonra gidersem yıkılır.
Depois de tudo que aconteceu, ela vai ficar acabada.
Bu kadının, ikinizin de yaşadığı sürece sana trans yağa dair öğüt vermesini kabul ediyor musun?
Aceitas esta mulher para te repreender acerca de gorduras trans enquanto os dois viverem?
Yaşadığım sürece böyle bir şeyi kabul etmeyeceğim.
Não permitirei esta injustiça enquanto estiver vivo.
Senin hakkında yaşadığım hayal kırıklığını tahmin et!
Imagina a minha grande desilusão contigo.
Yaşadığım zamanda ormancılar arasında, Jersey ormanında böyle bir yaratıktan bahsedilirdi.
Havia um rumor na minha época, passado entre lenhadores, de uma fera nas florestas de Jersey.
Leeds yaşadığı süre boyunca kayıp historiografiyi çözmeye çalışmış.
Todo o tempo em que o Leeds esteve vivo usou para descobrir esta historiografia.
Hala yaşadığını bilseydim bir kutlama tertip ederdim.
Se eu soubesse que estavas vivo, teríamos vinho e dardos nas noites de sexta.
Ailem ve arkadaşlarım var, ama seninle aramız... eskisi gibi değil... bunun sebebi de yaşadığım hayatın, buna izin vermemesi... ve bu çok korkutucu.
Tenho amigos e família, sabes, mas não tenho, tipo... O que tínhamos... E por causa da maneira como a minha vida está, talvez nunca tenha isso...
Neler yaşadığını hayal bile edemem. Ama o şiddetli arzu?
Nem imagino o que sofreste, mas esse desejo...
İnsanların yaşadığı bir ev o kadar.
Uma casa onde moram pessoas. Só isso.
Duygusal bir an yaşadığınızı biliyorum ama gitmemiz gerek.
Eu sei que estão a ter um momento, mas temos de ir.
Basitçe ifade etmek gerekirse yaşadığın cinsel sorunlar standartlarımız gereği kabul edilemez.
Trocando por miúdos, os distúrbios sexuais que te afligem são inaceitáveis pelos nossos padrões.
Söyle ona ağlamasın hatırladığında, aksine bir rahibin basit ve sıkıcı hayatını yaşadığımızı.
Lembra-o de não chorar ao lembrar que ao invés disso vivemos a simples... e monótona vida de padre.
Sara onunla tanışmadan önce Ra's al Ghul'un neredeyse yüz yıl yaşadığını söylemişti.
Sara disse que Ra's al Ghul viveu cerca de um século antes dela o conhecer.
Bu eskiden beni havaya sokardı ama artık başka bir dünyada yaşadığımızı ona hatırlatmaktan yoruldum.
Isso costumava excitar-me, mas estou cansado de a tentar convencer que vivemos num mundo totalmente diferente agora.
Yaşadığım sürece, güvende olmayacaksın.
Jamais estarás a salvo, enquanto eu for vivo.
Bu acıtır, ama ikimiz de biliyoruz ki.. .. gerçekten bağlantı yaşadığın kişi hala hayatta.
É doloroso, mas ambos sabemos que a pessoa a quem estás ligada continua a respirar.
Evlenmeden önce yaşadığım evdeydim.
Estava na casa onde morava antes de nos casarmos.
Yaşadığı şok kalbini tetikledi.
O choque acabou com ela.
Fort Hood'daki fakirhanede yaşadığımız zamanları hatırlıyor musun?
Lembraste de quando vivíamos naquela caixa de fósforos em Fort Hood?
Ruhların yaşadığı hayatların yasını tutarız.
Fazemos o luto por aqueles que estão no caminho das almas.
Valentine kendini bir ilişki yaşadığımıza ikna etmişti.
O Valentine convenceu-se de que tínhamos um caso.
Hepimizin yaşadığı tünele gireyim ve sihirli boruyu öttürüp - bakayım... - Dalga geçiyorsun.
Vou ao túnel, onde vivemos, e vou tocar uma corneta mágica que me permite...
Ama internette ayda insan yaşadığını da okudum. Bu doğru değil, yani...
Mas já li na Internet que há gente a viver na Lua e isso não é verdade, por isso...
Benim de benzer şeyleri yaşadığımı unutma.
Não nos esqueçamos de onde isso me levou. Eu sei.
Yaşadığı zaman da beni hefdef alıyor zaten.
Quando os tem, são-me dirigidos.
Bay Hex'le yaşadığınız bakışmaları düşünürsek o kasabanın seni duygulandırdığı aşikâr.
Essa cidade claramente tem uma ressonância emocional para ti, a julgar pelo olhar que trocaste com o sr. Hex.
Bu çağa o kadar bağlanmıştım ki. 1958'de yaşadığın zaman sürüklenmesinin kurbanı oldum ben de.
Fiquei tão ligado a esta era... vitima da mesma experiência que tu tiveste em 1958.
Castle'nin neler yaşadığını bilen yok ama araştırmalara göre stres, PTSB'yi tetikleyebiliyormuş.
Não sabemos o que ele viu lá, mas estudos indicam que o SPT pode ser ativado por novas tensões.
Travma sonrası stres bozukluğu yaşadığını kabul etmiyor, yani...
Ele não alinha no stress pós-traumático...
İnsanın yaşadığı en güzel anlar, onu nefessiz bırakıyor.
As melhores coisas na vida deixam-nos sem ar, certo?
Yaşadığın onca şeyden sonra seni bir akıl hastanesinde hüküm giymeye zorlamak gülünç bir durum olurdu.
Pressioná-lo para cumprir pena numa instituição de saúde mental, depois de tudo o que passou, seria uma farsa.
Yaşadığın o kabus, bitti.
O pesadelo que vivia acabou.
Bazıları, Nobu'nun 3 ömür yaşadığını söylüyor.
Algumas pessoas dizem que o Nobu viveu três encarnações.
Yaşadığın her şey.
Tudo pelo que passou.
Sanki yaşadığı travmayı tekrar ve tekrar yaşıyormuş gibi.
Como se ele revivesse o incidente traumático vezes sem conta.
Neyi yaşadığın umrumda değil!
Não importa o que ele passou!
Jüri sana ne olduğunu bilmeli, her gün ne yaşadığını bilmeli.
O júri tem de saber o que lhe aconteceu, o que passa todos os dias.
Sadece jürinin onun buna inandığına ve her gün tekrar yaşadığına ikna olması gerek.
Só temos de convencer o júri de que ele acredita nela e a revive todos os dias.
Dur biraz, yaşadığında dair kanıt istiyoruz.
Espera, precisamos de uma prova dela estar viva.
Bu davaya katıldığım ilk zaman bu adama kakasını yaptırtmaya çalışıyordum. Ancak şimdi ABD'de cinsel ilişkiye girmeyi yasadışı yapmanın bir ramak uzağındayız.
Quando inicialmente me juntei a esta causa, só estava a tentar que este tipo defeca-se, mas agora estamos muito perto de conseguir que o sexo seja banido nos Estados Unidos.
2043'te tesisten ayrıldığınızda bazı sorunlar yaşadık.
Quando saíste das instalações, em 2043, tivemos alguns problemas.
Sadece Rory'le yaşadıklarınızı anladığımı bilmeni istiyorum.
Só quero que saibas sobre o que aconteceu ao Rory? Eu entendo.
Ve bizim de yeteri kadar trajedi yaşadığımızı düşünüyorum.
Já tivemos tragédias suficientes.
Ne yaşadığını biliyordum.
- Eu sabia o que estavas a passar.
Bu bir insan dürtüsü ve eğer onca yaşadığın şeyden sonra..
Um impulso humano.
Sadece Frank'in ya da herhangi birinin neden bir kayıp yaşadıktan sonra intikam peşinde koştuğunu anladığımı söylüyorum.
Apenas digo que percebo porque é que o Frank... Porque alguém se quereria vingar depois de perder isso... - Não.
Yasadışı bir uyuşturucu faaliyeti için kullanıldığını da öğrenince.
E é quando... Quando te apercebes que está a ser usado como fachada numa operação de drogas ilegais.
Ama insanların yasadışı mallarını sakladığı yerden başka neresi iyi olurdu ki?
Mas que sitio melhor para guardar as minhas coisas do que um lugar onde as pessoas escondem mercadoria ilícita?