English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ Y ] / Yoksulluk

Yoksulluk Çeviri Portekizce

312 parallel translation
Siz yoksulluk içinde yaşamadınız. Dişinizden tırnağınızdan arttırmadınız.
Você nunca viveu na pobreza, nunca economizou e poupou.
Çünkü sürünüzün çobanlığını yapıyorsunuz. Ama sürünüzün pislik ve yoksulluk içinde yaşamasına göz yumuyorsunuz.
Porque vocês dizem ser os pastores do rebanho, mas contudo deixam que as vossas ovelhas vivam na sujidade e na pobreza.
Hayat boyu yoksulluk içinde yaşamana, iyi bir yemek için başkalarından gelecek sadakaya muhtaç kalmana nasıl razı olurum?
Acha que a deixava andar andrajosa, a depender da caridade dos outros para a sua boa comida?
Çocuklarımız başkalarının eskilerini giyerken, biz yoksulluk içindeki bir ev için Tanrı'ya şükür mü edeceğiz?
Os nossos filhos a crescerem com roupas de refugo, e nós a agradecer a Deus a paternidade numa casa pobre? Sou capaz de aguentar uma vida assim por amor ao meu trabalho, mas acho que começaria a matar se... se visse o seu cabelo a ficar branco 20 anos antes do tempo. Não.
Makam, para ya da arazi uğruna değil de aşk için evlendi diye onu, zorluklarıyla baş edemeyeceği bir dünyada yoksulluk ve esaret içinde yaşamaya mahkum ettiler.
Por ter casado por amor, e não por posição social, dinheiro ou terras, condenaram-na a uma vida de pobreza e de escravidão.
- Denizde yeterince yoksulluk çekiyoruz.
As coisas não nos correm bem em alto mar.
Her yerde haksızlık ve yoksulluk gördüm. Bundan dolayı kalbim sertleşti.
Por toda a parte víamos injustiças e miséria... mas, endureci o meu coração.
Orda yoksulluk içinde yaşayan büyük bir insan grubunu göstermek için.
Para demonstrar que havia uma grande parcela da humanidade vivendo um enorme martírio.
Sadece doğal felaketlerin sebep olmadığı bir yoksulluk için.
E decorrente de um problema de partilha e não de uma catástrofe natural.
Hayatım boyunca o kadar yoksulluk çektim ki.
Fui revoltantemente pobre durante toda a vida.
Yoksulluk, önyargı, acı çekme ve ümitsizlik.
Pobreza, preconceito, amargura e desespero.
Çalılıkta yoksulluk var, Sör Henry.
A vida na charneca é pobre, Sir Henry.
Yoksulluk, namus ve itaatkarlık oldukça zordur.
- Pobreza, castidade, e obediência são extremamente dificeis.
Ayağa kalkıp baban gibi konuşmanı bekliyorum. Bir bebeğimiz yoksulluk kurbanı oldu.
Estou esperando que se levante e, como seu pai diga que näo rejeitamos bebês por causa da pobreza.
Okyanusun dibinde ne zenginlik vardır ne de yoksulluk.
No fundo do oceano, não há pobres nem ricos.
O, insafsız bir... yoksulluk ve cehaletin... kurbanıdır.
Ela é vítima... da pobreza cruel e da ignorância.
Annemin korktuğu bu... Yoksulluk...
Isto é ao que mamãe teme :
Ama daha sonra yoksulluk içindeki yaşamına... sonsuza dek olmak üzere geri dönmüştür...
Depois, sua miserável vida foi sempre a mesma.
Kitapçıda ödeyemediğim fatura ile ilgiliyse çok basit bir açıklaması var, yoksulluk.
Se for sobre a conta alta na livraria, há uma explicação simples : pobreza.
Yoksulluk çekeriz, fakat ben çok çalışırım.
Seremos pobres, no início, mas trabalharemos duas vezes mais.
Neden bilmiyorum, ama yoksulluk daima üstün yeteneğin kız kardeşidir.
Eu não sei o motivo, mas a pobreza é sempre irmã da genialidade.
- Yoksulluk sınırını aştık.
- Ultrapassámos a linha da pobreza.
Yoksulluk suç değil.
Sabe, não é crime ser pobre.
Sevgili Kralımız, Majesteleri'nin emriyle San Ignacio Manastırı'na gideceksiniz. Orada, iffetlilik ve yoksulluk için yemin edeceksiniz.
Por ordem de Sua Majestade, o nosso bem amado Rei irá recolher ao Convento de São Inácio, e fará um voto de castidade e de pobreza.
Oh hayır, yoksulluk olmaz!
Não! De pobreza, não, Sire!
Fidye için tutulan bir prenses de olsa kuşatılmış bir ordu da kaldırılacak bir düşkün de acı, yoksulluk...
Seja uma princesa seqüestrada ou um exército assediado ou cansados que querem elevar-se ou sofredores, pobres...
Karım yoksulluk nafakası almak zorunda kalacak.
A minha mulher terá de ir para a Assistência Social.
Yoksulluk yardımına muhtaç olmamızı istemiyorsun, değil mi?
Não queres que vamos parar à Assistência Social, certo?
Yoksulluk yardımı almaman ne kötü.
É pena não estares de folga.
Yoksulluk had safhadaydı. Barınacak yer yoktu. Halkın dörtte üçü işsizdi.
Havia muita pobreza na Holanda, não tínhamos edifícios, três quartos da população não tinham emprego e tinham roupas pobres, portanto a situação na Holanda não era muito boa.
Sizlere hiçbir fiziksel veya zihinsel özrü olmayan ve kendi suçları olmadığı halde hiç yoksulluk çekmeyen ve sonuçta lüks içinde yaşamaya mahkum edilmiş bir azınlıktan söz edeceğim.
Olá, esta noite gostaria de falar-vos de um grupo minoritário que não tem deficiências físicas ou mentais, e que, sem qualquer culpa própria, nunca se viu privado de nada. Assim, são forçadas a viver em condições de extremo luxo.
Bundan sonra, yoksulluk çeken her köye ihtiyaçları oranında tahıl verilecek.
Doravante, qualquer povoado que sofra privações receberá cereal de acordo com as suas necessidades.
Yoksulluk sınırındaki insanların maaşlarından vergi al...
Sobrecarregar o salário de gente com ganhos no nível da pobreza,
YOKSULLUK ÇOK BANAL!
- Popreza não presta!
Savaş, suç yada yoksulluk olmayacak. Ve tabi hastalıklarda olmayacak, John.
Já não haverá guerras... nem crimes, nem pobreza, nem enfermidades.
Böylece ikinci sınıf bir Amerikan züppesi tarafından kazıklandık. Pittsburgh'lu bir ukala tüccar tarafından. Hem de İngiliz fabrikalarının bomboş durduğu ve İngiliz işçilerin, yoksulluk yardımı için sıraya girdiği bir dönemde.
Como tal, estamos a receber lixo americano de segunda, graças a espertos vendedores de Pittsburgh, enquanto as fábricas britânicas permanecem vazias e os trabalhadores britânicos fazem fila no desemprego.
- Yoksulluk yardımı, Bernard.
- Desemprego, Bernard.
Hindistan köylerde yaşıyor. Oradaki korkunç yoksulluk ancak yerel becerileri canlandırılırsa biter.
A Índia é sobretudo a vida nas pequenas aldeias e esta terrível pobreza só poderá ser eliminada, se regressarmos aos nossos já tradicionais talentos.
Yoksulluk en kötü şiddet biçimidir.
Pobreza é a mais terrível forma da violência.
Sadece akşamları mümkün olduğunca geç buluşurlardı... yan tarafında annelerinin yoksulluk içinde yaşadığı bir odanın bir yatağında.
Só se encontravam aos serões, o mais tarde possível, na única cama de um quarto próximo daquele no qual a mãe deles viveu em pobreza.
Ülkesi, kum, gezgin Bedeviler, yoksulluk ve cehaletten ibaretti.
O país era areia, beduínos nómadas, pobreza e analfabetismo.
Ülkem ağır bir yoksulluk ve yolsuzluk yükü altında acı çekiyor.
O meu país sofre sob um grande peso de pobreza e corrupção.
Fakat kıza amcasının yoksulluk içinde öldüğünü söylediniz.
Mas disse-lhe que o tio havia morrido na miséria.
Yoksulluk onun dışında...
- Pára, homem, pára. - A coitada nem se vai aperceber.
Mesela, gerçeklerin yayınlanması yasaklanırsa yalanlar, yoksulluk ve ve cehalet zafer kazanır.
É algo como : Se proíbem publicar a verdade, triunfará a mentira, o empobrecimento, a ignorância.
Ve yoksulluk sevgisi ile servet ve mülkü şuursuzca tahrip etmeyi birbirine karıştırdığı için suçlu.
E ele é culpado de ter confundido o amor da pobreza com a destruição cega da riqueza e da propriedade.
Ama ne zaman tifo bombası işi yapmak için karar verdiğinde, ölüm ve yoksulluk, gibi nedenlerle insanlar,
Mas quando tifóide completou a tarefa das conchas, quando a morte ea miséria hit, as pessoas desiludidas para direcionar seus líderes
Yoksulluk çekmiş.
Ele foi pobre, teve de trabalhar e de lutar por tudo.
Fazla yoksulluk yok.
Já não há pobreza.
Ben yoksulluk yemini ettim.
Eu fiz votos de pobreza.
Büyük bir yoksulluk bayım.
É a miséria, comandante.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]