Zift Çeviri Portekizce
91 parallel translation
Yollara zift döküp, ayak izlerini takip edelim.
Porque não põem alcatrão fresco nas estradas e procuram as pegadas?
- Paspasta ufak bir zift lekesi vardı. Liflerden bazılarında da öyle.
O tapete tinha uma mancha de alcatrão... e algumas das fibras também o revelam.
İlk gün karinayi onarırım, sonra da gider, güzelce zift çekerim.
Quando eu estiver melhor, hei-de tirá-lo do rio e calafetá-lo bem.
Günahkarları zift içinde kaynarken öyle bir tasvir ederdik ki görenlerin tüyleri diken diken olurdu.
Com os pecadores a arder no inferno... de maneira a provocar arrepios.
Biraz zift, üstüne de kuş tüyü.
Alcatrão e penas, presumo.
Var. Çantamda biraz zift var.
- Há algo na minha bolsa.
Onun dışında, kutunun içindekilere pek zarar gelmemişti fakat çikolatalı çöreklerde zift parçaları tespit ettim.
Por outro lado, o interior da caixa ficou relativamente ileso, embora tenha detectado partículas de betume nos bolos de chocolate.
Parmakları da zift gibi siyah.
Os dedos estavam negros como o breu...
- Seni zift rengi pezevenk.
Pára, Clarence. E não me chames nomes.
1792'de, José Longuines Martinez diye birisi, Pueblo de Los Angeles'tan geçtiği sırada sürekli olarak kabarcıkların çıktığı havuzlarla dolu büyük bir zift gölü buldu.
Em 1792, um tal José Longuinez Martinez, ao atravessar o Pueblo de Los Angeles, três léguas para oeste, encontrou um grande lago de piche, com muitas poças com bolhas a formarem-se continuamente.
Gökyüzü, zift gibi karaydı.
O céu, estava negro.
Bay Simpson, bu zift dumanı başımı döndürüyor.
Sr. Simpson, este fumo está a deixar-me tonto!
İskeletleri sergi odasında muhafaza edilen bu tarihöncesi yaratıklar zift çukuruna düşmüşlerdi.
Estes seres pré-históricos caíram em poços de alcatrão... POÇOS DE ALCATRÃO DE SPRINGFIELD... que conservaram o esqueleto em boas condições.
Zift gibi, teri yakıyor ve her yerde sinsice dolaşıyor.
O problema é que o rei não quis o monstro! Quero dizer, quem quereria?
Wilshire Bulvarı'nın ünlü Müze Sırası'nda yeralan.. .. La Brea Zift Çukurları, Los Angeles'ın en aktif jeolojik mekanlarından biridir.
Situada em Wilshire Boulevard a famosa ala do museu, as pedras de alcatrão da La Brea são uma das bacias de LA geologicamente mais activas.
Son 40.000 yıldır burada, yerkabuğundaki derin bir çatlak,.. .. yerin derinliklerindeki yağlı zift ve metanın yeryüzüne çıkmasını sağlıyor.
Aqui, nos últimos quarenta mil anos uma grande fractura na crusta terrestre permitiu que alcatrão líquido e metano aquece-se até à superfície.
Zift Çukurları'nın oralardayız.
Estou a passar pelas pedra de alcatrão.
Zift Çukurları'ndan dumanlar yükseliyor ve meteor gibi birşeyler fırlıyor.
Há vapor a sair da pedra de alcatrão. E meteoritos estão a saltar de dentro do vapor.
- Mitch, Zift Çukurları'ndayım...
- Mitch, estou nas pedras de alcatrão...
Mitch, bunu nasıl söyleyeceğim bilemiyorum, fakat Zift Çukurları yanıyor.. .. ve Wilshire bulvarına ateş kusuyor.
Mitch, não sei como dizer isto, mas as pedra de alcatrão estão em chamas e estão a cuspir para a Avenida Wilshire.
Sanki zift alev almış, erimiş, ve bir şekilde yayılmış gibi.
É como se o tártaro se tivesse incendiado, derretido e, de certa maneira, expandido.
Ve o trafik engelini Zift Çukurları'ndan 10 blok öteye kadar çıkar.
E monta-me essas barreiras de trânsito até dez blocos de pedra de alcatrão.
Şurada, Zift Çukurları'nda yüzeye çıktı, deliği yarattı.
Começou aqui, nas pedras de alcatrão, criou esta ruptura.
Sanırım az önce zift içtim.
Acho que acabei de beber petróleo.
Topuklarında zift izi var.
Há marcas de lama nos calcanhares e no asfalto.
Çatı zift kaplama olabilir!
O telhado é de alcatrão mole!
Belki babayı da daha önce kör yapabiliriz ve Franky'nin ayakkabısındaki zift kokusunu alır ve oğlunun katil olduğunu anlar.
O pai pode ficar cego mais cedo e pode cheirar o alcatrão nos sapatos do Franky e fica a saber que o filho é o assassino.
Zift fikrini verdi diye mi?
Por me ter dado a ideia do alcatrão?
Zift çok kalin.
O alcatrão é muito espesso.
Ama içi zift dolu bir çukurda mi?
Mas um fosso cheio de alcatrão?
Zift yunusu mu?
Um golfinho de alcatrão?
Yoksa zift köpekbaligi mi?
Ou um tubarão de alcatrão?
Siyah zift eroin çıktı. Üstünde mavi, kırmızı keten iplik izleri bulundu.
A análise detectou heroína com vestígios de fibras de linho azuis e vermelhas.
Bu zift nereden gelmiş?
Donde é aquele alcatrão?
Atış artığını yıkayarak temizlemiş olsaydı, zift lekesi de giderdi.
Mas se limpou os RP das mãos, também teria lavado o alcatrão.
Sessizlik. Nefes alacak hava yok. Sadece boğazımdan aşağı akan zift tadı var.
Silêncio total, nenhum ar que respirar, só o pungente sabor a alcatrão entrando-me pelas narinas.
Ben seninle zift içmeye gelirim.
Eu faço-te companhia numa chávena de lama.
Zift eroin.
É heroína pura.
Satıcısı Pittario için altı aydır eroin karıştırıyordu. Detektif Curtis Pittario'yu hırpalayıp bir kilo zift eroini yanına almış.
No dia 6 deste mês, estava a cortar heroína para o traficante dela, Pittario, quando Curtis Lemansky falou com ele, o agrediu e confiscou um quilo de heroína pura.
Aletini zift kavanozuna sokmuş salak bir er için 3. Dünya Savaşını başlatacak değiliz.
Näo vamos comecar a Terceira ¸ Guerra Mundial por causa de um soldado que ficou com a pila presa na caldeira.
Bir tek şey daha biliyorum, o da büyük adamın ayağı zift ile kaplıydı ve dans pistimizi mahvetti.
Bem, a outra única coisa que sei é, o aqui grandalhão tinha os pés sujos com alcatrão e trouxe-a toda para a nossa pista de dança.
Hangi zift çukurundan geliyor bu?
De que poço é que esta porcaria saiu?
Sabaha kadar zift gibi olan o kusmuğu ben temizledim.
Estive a pé a noite toda, a esfregar o sangue no linóleo.
Cafcaflı takım elbise koleksiyonumdan çeşitli varoş renklerinde, safran sarısı, kan kırmızısı, küllü gri ve düğün ve cenazeler için zift siyahı janjanlı bir takım elbise de benden hediye.
E um dos meus fatos garridos, da minha garrida colecção, em várias cores do gueto, amarelo à Flavor Flav, vermelho Kool-Aid, cinza e, para casamentos e funerais, preto Djimon Hounsou.
Babasının onun gibi küçük çocukları alıp siyah zift eroinle zehirlenip hayvandan farksız yabancılara satılsınlar diye sokaklara attığını öğrendiğinde ne düşüneceğini merak ediyorum.
Como irá ele ficar quando descobrir que o papá rapta miúdos como ele, coloca-os na rua para serem enchidos de heroína "black tar" e os vende a estranhos como se fossem animais.
Zift çukuru ile bataklık kumu arasındaki fark nedir?
Qual é a diferença entre um poço de piche e areia movediça?
Bilmem. Biri zift diğeri kum.
Não sei, um é viscoso e o outro é areia?
Huş ağacının kabuğundan bu işi görecek bir tür zift yapmak mümkün.
A casca das bétulas pode ser tratada para produção de um alcatrão que é aqui igualmente eficaz.
Bir bardak zift için yaklaşık yarım litre balık yağı ya da başka yağ kullanıyorum.
Uso quase um litro de óleo de peixe ou outro para um copo de alcatrão.
Zift mi?
Alcatrão?
Zift.
É alcatrão.