If Çeviri Rusça
62,674 parallel translation
Pislikler tarafından yönetilen zayıf insanlar üzerinden geçinen bu şirketler var diye düşündüm.
Я думала : "Корпорации, управляемые мразью, наживаются на слабых".
Dünya'nın sıfırlama tuşuna basıyorum.
Я нажимаю на кнопку перезагрузки мира.
- Nefes alıyor, nabzı zayıf.
Он дышит, пульс слабый.
- Sıfır. Herhangi bir aldatma izine rastlamadım.
Ни знака неправды.
Tamam, 10 vasıf üzerinden devam edelim.
Итак. Давай повторим десять качеств.
Belki de düşündüğüm kadar, bu iş için zayıf değilsindir.
Пожалуй, вы не настолько некомпетентны, как я думал.
Zayıf olduğumu düşündüğün için beni yönlendirebileceğini sanıyorsun.
Ты думаешь, что можешь мной манипулировать, потому что я слаба.
Zayıf olduğunu düşünmüyorum.
Я не считаю тебя слабой.
Jiplerimizin zayıf bir noktası vardı ve bomba tam da doğru yerde patladı.
У наших хаммеров было слабое место, и мина ударила как раз туда.
Jennifer çok iyi biri ama zayıf.
У Дженнифер доброе сердце, но она слаба.
Evet, birinci sınıf.
- Да, на первом курсе.
Bıçaklama olayın yüzünden hala zayıf ve doktoru dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söylüyor.
Он еще ослаблен после ранения, врач велел ему отдыхать.
Etrafta kalbi zayıf olan bir sürü hasta var.
Вокруг полно людей со слабым сердцем.
"Hepimiz Diriliş'in çocuklarıyız, " daha parlak bir gelecek için seçilmiş, " zayıf bedenlerimiz çok daha güçlü hale gelmiş ;
" Все мы дети возрождения, избранные для более светлого будущего, в котором наши хрупкие тела станут намного сильнее ;
Irkına zarar vermenin tek yolu zayıf düşürmek değil.
Есть намного больше способов причинить вред твоему виду, чем просто ослабить.
- Ama beni hiç zayıf düşürmedi.
Но он меня не ослабил.
Üçüncü sınıf sanat dersinde.
В третьем классе, по рисованию.
Hukuk fakültesinde senin sınıfındayken öyle çok da şey değildin. - Aykırı?
Когда я учился у тебя на юрфаке, мы очень мало говорили... – О превратности?
Brakebills'den misiniz? Dostum, ben Josh Hoberman. 2016 sınıfından.
Полагаю, это чары для клинка, чтобы он убил меня, если я нарушу его.
Benim resmi bir eğitim alma fırsatım olmadı ama okuduklarıma göre kuzeydeki son kral Torrhen Stark'tı. O da atalarımdan Aegon Targaryen'e diz çökmüştü.
Я не получила должного образования, но могу поклясться, что читала, будто последним королем Севера был Торрхен Старк, преклонивший колено перед моим предком, Эйегоном Таргариеном.
Daenerys Fırtınadadoğan beni aksine ikna etti.
Дейенерис Бурерожденная переубедила меня.
Fısıldayan Orman'da Robb Stark'ın bana yaptığı gibi.
Как Робб Старк поступил со мной в Шепчущем лесу.
Sanırım yakında bizzat sorma fırsatım olacak.
Полагаю, довольно скоро я смогу спросить его сама.
Qyburn'ün arbaleti senden büyük oklar fırlattı.
Скорпион Квиберна метал копья с тебя ростом.
Ben size güvendim, bir yabancıya güvendim. Çünkü halkım için, halklarımız için en iyi fırsatın bu olduğunu biliyordum.
Я доверился вам, не зная вас, но зная, что для моих людей другой надежды нет, да и не только для моих.
Şimdi de sizden bir yabancıya güvenmenizi istiyorum. Çünkü en iyi fırsat bu.
Теперь же я прошу вас довериться незнакомцу... потому что в этом вся наша надежда.
Fırıldak gibiler.
* * *
Sırada Julie F. var. Annemin dişçisi.
Так, теперь Джули Эф, мамин зубной врач.
Sıradan dertlerle büyüme fırsatı bulamadığın için özür dilerim. Bir köpek ya da sokağın karşısında yaşayan bir erkek arkadaş gibi.
Жаль, что ты не будешь расти со всеми обычными вещами, например, собаки или парня, который живёт через дорогу.
Permesan kabuklu fırın tavuk.
Запечённый цыплёнок с пармезановой корочкой.
Eline geçen ilk fırsatta seni öldürmeyeceğini düşündüren ne?
Почему ты думаешь, что он не убьёт тебя при первой же возможности?
Deneyimlerime göre aile bağı herşeyi aşabilir eğer ona bir fırsat verirsen.
Мой опыт говорит, что кровь никогда не подведёт, если дать ей шанс.
Küçük bir fırsattan bahsediyorum burada.
Речь о маленьком состоянии.
Sana bu takımın bir üyesi olduğunu kanıtlama fırsatı veriyorum.
И даю вам шанс доказать, что вы - член моей команды.
İşleri kendi çıkarına kolaylaştırman için sana bir fırsat daha vereceğim.
Так что я дам вам ещё один шанс облегчить свою участь.
Bunun mutlu bir fırsat olması gerekiyordu ve her zamanki gibi Noah Solloway onu mahvediyor.
- Хорошо. Мы ведь собрались по радостному поводу. И как обычно, Ноа Солловей все портит.
Üçüncü sınıf sanırım.
- Среднее звено.
Bayan Leon, müvekkilimin annesiyle etkileşimde... olduğunu görmek için bir fırsatınız oldu mu?
- Мисс Леон, вам довелось наблюдать за общением моего клиента и ее матери?
Bu yüzden özel bir fırsat mıydı?
Был особый случай.
Korkunç bir fırtına çıkmış gibiydi.
Как будто улеглась страшная буря.
Ve bizden önce tarihi bir fırsatımız var.
И перед нами открылась историческая возможность.
Seni yemeğe çağırmak zorunda kalacaktım. Çöpte dışarıdan ısmarlanmış Tayvan yemeği poşetleri olacaktı. Böylece daha başlama fırsatı bulamadan her şey sona erecekti.
И однажды я пригласил бы тебя на ужин, а потом в мусоре нашлись бы коробки из-под тайской еды и все бы закончилось, не успев начаться.
Hayatıma dönüşün fırtına gibi oldu.
Ты свалилась как снег на голову.
Tebrik ederim, onunla sıkı fıkı olman seni estetik ameliyatların şef asistanı yapacak.
Твое подхалимство сделает тебя главным ординатором липосакций.
Minik Kal-El'in uzaya fırlatılışını izlemiştim.
Я смотрела, как маленький Кал-Эл отправился в космос.
Ama ne zaman senin yerine başka bir şeyi seçme fırsatım olsa...
Но каждый раз, когда была возможность выбора между тобой и чем-то ещё...
- Daha şimdiden sıkı fıkılar mı?
- Что, они уже были близки?
Ama sonra bir gün küçük bir çocuk okula gitmek için ihtiyarın evinin önünden geçerken ihtiyarın hırçın köpeği önüne fırlayıvermiş. Çocuğu ısırmış.
И однажды... маленький мальчик... шёл в школу мимо дома старика, выскочил бешеный пёс и укусил его.
Katil için mükemmel bir fırsat burası. Karnaval yılda bir defa geliyor buraya.
Это идеальная подстава.
Ama hâlâ mercimeği fırına vermeye devam ediyorsunuz değil mi?
Но вы же ещё перепихаетесь, да?
Normalde içki içmem ama şimdi bir fıçı votka için neler vermezdim.
Я обычно не пью, но могла бы прямо сейчас выпить канистру водки.