A gift translate Turkish
12,306 parallel translation
I gave this to Camille as a gift.
Bunu Camille'e hediye etmiştim.
You have a... a gift.
Allah vergisi bir yeteneğin var.
You made a gift of his own son's head.
Öz oğlunun kellesini mi hediye ettin?
- Master Storri, I have a gift for you. - Really?
- Efendi Storri sizin için bir hediyem var.
It is, and it is yours, the battle dress of a Saxon warrior. A gift.
- Öyle ve bu güzel Sakson savaşçı giysisi sana hediyem.
Lord, I have a gift for you.
Ancak size bir hediyem var.
Look upon the debt as a gift. A means of proving your devotion to Wessex and to England.
Borcunu Wessex'e ve İngiltere'ye olan sadakatinin kanıtı olduğunu gösteren bir hediye gibi düşün.
No man has ever given me a gift of lace before, so thank you for this.
Daha önce hiçbir erkek bana dantel hediye etmemişti. Çok teşekkür ederim.
It was a gift from my dad.
Babamın hediyesiydi.
Mm, it's more like a gift from God really.
- Daha çok Tanrı vergisi bir yetenek.
- I have a gift for you.
- Senin için bir hediyem var.
You think this is a gift?
Bunun bir hediye oldugunu mu saniyorsun?
I give you this information as a gift.
Bu bilgiyi sana hediye olarak veriyorum.
This train is a gift for National City.
Bu tren National City'e hediyedir.
It was a gift.
Hediyeydi.
It also gave them something else... a gift.
Ayrıca onlara başka bir şey daha verdiler... bir hediye.
You're born with a gift to see the immediate future.
Yakın geleceği görmek gibi bir lütufla doğuyorsun.
It's a gift, bro.
Bu bir yetenek, kardeşim.
We presented you with a gift.
Sana bir hediye takdim etmiştik.
You have a gift.
Yeteneğin var.
It's a gift.
- Bir hediye.
If you can't see what we have as a gift, then it can turn into a curse.
Sahip olduğumuz şeyin bir hediye olduğunu göremezsen lanete dönüşebilir.
A gift from the council.
Meclisten bir hediye.
A gift for my successor. A man?
- Halefime hediye edeceğim.
A gift for Hye-jin.
- Hye Jin için bir hediye.
I got you a gift too.
- Benim de sana hediyem var.
Isn't it a little weird just showing up at her new place without a gift?
Onun yeni evine giderken elimiz boş gitmemiz garip olmaz mı?
It's a gift.
Size hediyem.
Admit it. I gave you a gift.
Sana bir armağan verdim.
A gift for your employer.
Patronun için bir hediye.
I have a wedding gift for each family.
Çok kibarsın. Her aile için düğün hediyem var.
I bring you a gift from my King.
Size kralımdan bir hediye getirdim.
What, you think it's a coincidence that she was gift-wrapped and delivered to your team?
Ne yani, kızın ekibine hediye olarak teslim edildiğini mi düşünüyorsun?
It's a gift.
Bu bir yetenek.
It was a wrap gift.
Bir hediyeydi.
Maybe Delilah gave him one, too, like kind of a go-to gift.
Belki Delilah ona da bir tane vermiştir. Standart bir hediyedir.
And for my good friend, your new Director... a Parting gift!
Ve sevgili arkadasim icin, yeni mudurunuz... bir veda hediyesi!
I just need to know how expensive a makeup gift I need to buy her.
Pahalı bir telafi hediyesi almam yeterli olacaktır.
I just came to give you a little farewell gift.
Sana vermek istedim Biraz veda armağanı.
Sheldon, I can't believe you got us a wedding gift.
Sheldon, bize düğün hediyesi aldığına inanamıyorum.
Oh, here's a good-bye gift.
Al bakalım elveda hediyesi.
She's got a real gift for that.
Bu ona verilen gerçek bir lütuf.
You and I are just friends. How come I've never gotten a gift?
Sen ve ben de arkadaşız.
Okay, just to be clear, the prize is a $ 10 Cloud 9 gift card.
- Açıklığa kavuşturayım, ödül 10 dolarlık bir Cloud 9 hediye kartı.
You know, you see your hyperosmia as a curse, when, really, you've been given a great gift.
Hyperosmia'yı bir lanet olarak görüyorsun, ama bu bir hediye.
Being a parent is the most wonderful and precious gift.
Ana baba olmak harika ve paha biçilmez bir nimet.
Precious gift of being a parent?
Ana baba olmak paha biçilmez bir nimet demek ha?
A better anniversary gift..
Daha iyi bir yıldönümü hediyesi...
We don't make a profit unless we have the gift shop revenue.
Hediyelik eşya dükkanı gelirlerimiz olmazsa kâr elde edemeyiz.
It's speedminton, a free gift from the fitness center.
- Badminton bu, spor salonunun hediyesi.
He gave Cousin Roy the gift before your run-in at the store, but...
Siz dükkanına uğramadan önce, hediyesini Roy'a vermişti.