A pencil translate Turkish
1,115 parallel translation
Excuse me, do you have a pencil I have to write...
Affedersin, kalem var mı? Yazmam gerekiyor da...
We can't tape it, we can't type it, we can't scratch it down with a pencil, So we're gonna tell it to you. You're gonna be our walking diary.
Daktilo edemeyiz, kaydedemeyiz, kalemle yazamayız bu yüzden biz de sana anlatacağız.
Have you got a pencil?
Kalemin var mı?
Um, would you have a pencil and the back of an envelope?
Bir kalem ve kâğıdınız var mı?
Listen, has adhesive and rubber of clear, in the form of animal feed pre-history that ends up being a pencil pointer?
Bakar mısınız... acaba? Sizde hayvan şekilli silgisi olan kalem var mı?
- yes, has a pencil? - and where I encounter?
- Yara bandı var mı acaba?
Yes, about the size of a pencil point.
Evet, bir kalem noktası kadar.
Want to come in? I have a pencil.
İçeri gelmek ister misiniz?
- I gotta leave a note for Hawkeye. - Give me a piece of paper and a pencil.
Zirveye çıkaracak kadar keyifliydi.
- The address is, do you have a pencil?
- Adres şöyle, kaleminiz var mı?
Here's a pencil.
İşte kalem.
You don't have a pencil, do you?
Kurşun kaleminiz yok, değil mi?
You have a pencil I can borrow?
Ödünç alabileceğim bir kurşun kaleminiz var mı?
- Just a second, I'll get a pencil.
Bekle biraz kalem alayım.
Where's a pencil?
Kalem nerede?
He would sign a contract with anybody that came along... that had a dollar, you know, and a pencil.
Kalemi kağıdı ve biraz da parası olan herhangi biriyle anlaşma imzalayabilirdi.
One way is to jam a pencil into the depression hole behind his eyes.
Birincisi gözlerinin arkasındaki basınç deliğine bir kalem sokmak.
Excuse me, you got a pencil?
Yanında kalem var mı? - Evet.
Well, if you uh weren't planning on buying a pencil I imagine you're a little short.
Babaniz size kalem almanizi da söylememisse herhalde simdilik parasi yoktur.
Can I borrow a pencil?
Bir kurşun kalem rica edebilir miyim?
A pencil!
Bir kalem.
Get a pencil and paper, and I'll give you the details.
Bir kağıt ve kalem al, sana detayları vereceğim.
Do you have a pencil and a piece of paper?
Kalemin ve kağıdın var mı?
Carlos, give me that pad of paper and a pencil.
- Bana bir kağıt ve kalem ver. - Peki, efendim.
May I borrow a pencil? Sure.
Ve kaçırma eylemini gerçekleştirdiği günün öğle saatine kadar sürücü belgesi alıp alamayacağını bilmiyor bile.
Munch works and reworks the head of his sister detailing hair, eyes and mouth only to scrape the oil from the canvas and begin again, Using his knife, the back of his brush, the point of a pencil
Saçını, gözlerini ve ağzını yağlı boyayı ; sadece bıçağını, fırçasının arkasını, kaleminin ucunu kullanarak tuvalinden kazıyıp baştan alır.
Take out paper and a pencil. We're having an exam.
Kağıt kalem çıkarın, yazılı yoklama yapacağım.
I've slept all day. I couldn't even hold a pencil in my hand.
Bütün gün uyudum. Kalem bile tutacak gücüm yok.
You're as sensual as a pencil
Bir kalem kadar duyarlısın
Got a pencil?
Kalemin var mı?
Give me a scrap of paper and a pencil.
Bana bir parça kağıt ve bir kalem verin.
- I didn't have a pencil.
- Kalemim yoktu.
You got a pencil?
Kalemin var mı?
Perhaps I didn't have a pencil
Kalemim yoktu, inanın.
I don't imagine you'll need a pencil to give us a price or nothin'.
Bize fiyat vermek için kaleme ihtiyacın yok.
- Do you have a pencil, please?
- Kaleminiz var mı?
Please see that he gets a pencil and notebook.
Kağıt kalemi var mı bir bak lütfen.
I carry a big black pencil like the airlines use in my purse. See?
Ve çantamda havayollarındakine benzer siyah bir kalem var.
All you need is a little eyebrow pencil.
Sadece kaş kalemi lazım.
I wish we had a proper pencil.
Keşke düzgün bir kalemimiz olsaydı.
Now, a large figure like that has got to be handled sitting down with plenty of time to whet your pencil.
O yüzden, bu mesele uzunca oturulup kalemi iyice sivriltip ele alınması gereken bir mesele.
It's a funny kind of pencil to doodle with.
Karalama için garip türden bir kurşun kalem.
Well, they were written with a black eyebrow pencil.
Şey, siyah bir kaş kalemiyle yazılmış.
Yeah, seems to me that if an artist takes a trip, well, he's gonna bring a sketchpad, he's gonna bring his pencil. - Really?
Gerçekten mi?
The pencil should be led in such a way that it doesn't touch the edge of the aperture.
Kalem açıklığı takip etmek zorunda, köşelerine değmeyecek şekilde.
But you'll need a slate pencil, unless you already have one.
Ama kagida yazmaniz için kalem lazim size. Tabi eger zaten kaleminiz yoksa.
We do need a slate pencil, Laura.
Bize kalem lazim Laura.
Do you have a pencil?
Bu Bay Deschler'le buluşmanızı saat 5 : 30 civarına yerleştirir.
He uses a copying pencil, instant coffee and his own patent telescopic ruler.
Çalışırken masasından kopya kalemini, kahvesini, patenti kendine ait cetvelini eksik etmez.
I'm coming down there in five minutes you get those files open, you pencil-pushing son of a bitch!
Beş dakika içinde aşağı iniyorum. O dosyaları açmış ol, seni geri zekalı masabaşı memuru!
If I had a paper and pencil, I'd draw you a picture.
Eğer bir kâğıdım ve kalemim olsaydı sana bir resim çizerdim.