English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / Accuser

Accuser translate Turkish

105 parallel translation
Don't I have any right to face my accuser?
Beni suçlayan kişiyle yüzleşme hakkım yok mu?
" A man has a right to face his accuser.
" Suçlu mutlaka davacıyla yüzleşmeli.
You know, that's a typical lawyer's trick, accusing the accuser.
Biliyorsun, bu tipik bir avukat numarasıdır. Suçlayanı suçlamak.
Since when can the accuser serve as a council?
Suçlayan ne zamandan beri konsey olabiliyor?
A man must. My client has the right to face his accuser.
Müvekkilimin suçlayıcıyla yüzleşme hakkı var.
- Curiosity about his accuser.
- Suçlayan kişiyi merak etmiş.
Silently I must listen to my accuser and innocently go and forgive and forget safe in the knowledge that God will judge justly
Sessizce dinlemeliyim beni suçlayanı ve masumca gitmeliyim, bağışlamalı ve unutmalı. Tanrı'nın yargısının adil olacağını bilerek.
Do you know your accuser?
Suçlayanları biliyor musun?
I've been called upon not as your friend, but as your enemy, and your merciless accuser.
Bu tanıkların önünde seninle düşmanın, seni acımasızca suçlayan biri sıfatıyla konuşacağım, dostun olarak değil.
His client has the right to know his accuser for purposes of questioning.
Bu durumda sorgulamanın devam edebilmesi için savunanın suçlayanı bilmesi gerekir.
We can proceed with this case, even without an accuser, just move faster.
Bir davacı olmamasına rağmen davayı yürütebiliriz,.. ... sadece elini çabuk tut.
First of all, his accuser is a very shady character.
İlk başta, onu suçlayan karanlık bir karakter.
In my case, you have a motive... my previous mission as a spy, my role as your accuser... but to my knowledge,
Bir önceki görevime bakacak olursan, beni öldürmek için bir nedenin olması çok doğal, ama, Er Darwin sana hiçbir şey yapmamıştı.
Bring me my accuser.
Beni suçlayanı getirin!
Your accuser will speak.
Seni suçlayan kişi konuşacak.
The Almighty surely has the right to know the character of his accuser.
Tanrı elbette ki O'nu suçlayan kişinin karakterini bilme hakkına sahiptir.
TRIBUNAL JUDGE 1 : John Stewart you may now question your accuser.
John Steward, tanığı sorgulayabilirsin.
You do have a right to confront your accuser.
Sizi suçlayan kişiyle yüzleşme hakkınız var.
My client has a right to confront his accuser.
Müvekkilimin onu suçlayan kişiyle yüzleşme hakkı vardır.
- I've got a right to face my accuser. - You can mention that at trial.
Bunu duruşmada söylersin.
A guilty conscience needs no accuser!
Suçlu bir vicdanın muhbire ihtiyacı yoktur!
Then you can only send home the accused or the accuser... but you can't win if you don't play.
O zaman sanığı ve savcıyı eve gönderirsin ama oynamazsak kazanamazsın.
And Randall, our accuser?
- Ve Randall, savcımız mı?
And the accuser?
Ya savcıya?
We can proceed with this case, even without an accuser, just move faster.
Bir şüpheli olmasa bile, Bu davaya devam ettirebiliriz, Sadece hızlı hareket edelim.
Does he get the right to face his accuser?
Suçlayıcısı ile yüzleşme hakkına sahip mi?
His right to face his accuser.
Kendisini suçlayanla yüzleşme hakkı.
I have the right to face my accuser.
Beni suçlayanla yüzleşmeye hakkım var. Yargıç öyle diyor.
In a situation like we have here today, the burden of proof is on the accuser. We find no conclusive evidence to substantiate the claim that these alleged encounters ever happened.
Bugün buradaki davada sanığa yöneltilen suçlamaların ve... kanıtlarının hiçbir dayanağının olmadığını ve gerçekleşmediği kararına vardık.
Truly, Memucan, at one moment you sulk, you say your name has been slurred, now you plead for your accuser.
Aslında, Memucan, senin somurttuğun şu anda, adının lekelendiğini söylüyorsun, şimdi de muhbirini suçluyorsun.
His name is Satan, the great accuser, and we fight him with spiritual weapons, with prayer, with the word of God.
Adı Şeytan, kükreyen aslan, ve onunla ruhani silahlarımızla, duayla, Tanrı'nın sözüyle savaşıyoruz.
It seems your accuser, Mr. Atwood, has turned down the money we offered him.
seni dava eden bu, Bay Atwood, ona teklif ettiğimiz parayı reddetti.
What makes you so sure that this information wasn't spread by your accuser?
Ya davacı suçlamayı dışarıya sızdırdıysa?
Well, the first allegation was made by a primary accuser.
Birinci itham, şikayetçi tarafından yapılmış.
The accuser will state his case.
Onu ortadan kaldırmalısın!
She made it up. She's a serial accuser.
Hiç bir saldırı yokken, hepsini kendi uydurmuş.
Our serial accuser was the victim of a crime... just not the one she keeps talking about.
Saldırganın kimliğini belirleyememiş. Bizim seri suçlayıcı bir suçun kurbanıdı.
"There is no witness so dreadful, no accuser so terrible, as the conscience that dwells in the heart of every man."
"Hiçbir şey insan kalbindeki... vicdandan daha korkunç bir şahit veya... daha dehşet verici bir suçlayıcı olamaz."
Yes, I believe I have the right to face my accuser directly.
Evet. Sanıyorum bu ithamı yapan kişi ile yüzleşme hakkım var.
Sir, I have the right to know my accuser.
Efendim, benim davalımla yüzleşme hakkım var.
I have a right to face my accuser.
Beni suçlayan kişiyle yüzleşme hakkım var.
Informing a convicted criminal that his accuser is out of protection, trespassing, agreeing to assist an incarcerated murderer...
Ayrıca hüküm giymiş bir suçluya onu suçlayanı koruma programından çıktığını söylemek, mülke izinsiz girmek, hapisteki bir katile yardım etmekten.
The accuser is her closest aide, Wilson Fonteneau who agreed to testify against the mayor in exchange for leniency regarding his activities as eco-terrorist Jasper.
Onu ele veren ve en yakınındaki isim olan Wilson Fonteneau..... çevreci eylemci "Jasper" adı altındaki suçlarından aklanmak şartıyla Başkan aleyhine tanıklık etmeyi kabul etti.
And the irony is, his accuser is guilty of the same.
İroni olansa suçlayan kişinin de suçunun aynı olmasıdır.
I am unable to confront my accuser, a non-human entity, to wit, a camera.
Şahsımı suçlayan kişi ile yüz yüze gelme imkânım yoktur. İnsan olmayan bir varlık, yani dediğim şey bir kamera.
A guilty conscience needs no accuser.
Suçluluk duygusu ağır bastı.
Mr. Florrick has a right to challenge his accuser.
Bay Florrick'in kendini suçlayanı sorgulama hakkı vardır.
A guilty conscience needs no accuser.
Vicdan azabı çeken insan böyle yapmaz.
If it was Parker, then we need to be looking at his accuser.
Eğer Parker'sa, suçlayan kişiye de bakmalıyız.
I hate to be the accuser here, Scott, because I really do love those adorable brown eyes, but I don't know if you're a klepto, if you're curious, or--or if you're just stupid.
Şu an suçlayan kişi olmaktan nefret ediyorum, Scott, çünkü o güzel kahverengi gözlerine bayıldım, ama kleptoman mısın, meraklı mısın, yoksa sadece aptal mısın bilmiyorum.
To make an appearance at your own accuser's funeral.
Gidip sana o suçlamalarda bulunan kişinin cenazesinde boy gösteriyorsun.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]