Agreement translate Turkish
6,049 parallel translation
You know, if you were to help me put him away, I'm sure we could come to some kind of an agreement. I mean, a young lady like yourself doesn't want to spend the rest of her life in jail.
Bana onu yakalamak için yardım edersen seninle bir anlaşma yapabileceğimize eminim.
Your honor our agreement and heal her
Şimdi anlaşmamıza uy ve onu iyileştir.
This morning Saddam Hussein broke the peace agreement
Bu sabah Saddam Hüseyin barış anlaşmasını bozdu.
I'm sure we can come to some- - some kind of agreement and arrangement.
O yüzden, bir tür anlaşmaya varabileceğimizden eminim.
We had a verbal agreement and I want my money.
Sözlü bir anlaşma yapmıştık, paramı istiyorum.
Then can we consider ourselves in agreement about our terms?
Öyleyse anlaştığımızı varsayabilir miyiz?
Landlord said the rental agreement was in the name of a Bart Simpson.
Ev sahibi, kira sözleşmesinin Bart Simpson adına kayıtlı olduğunu söyledi.
What, you'd break the c-censorship agreement?
Sansür uygulamasını kırmak mı istiyorsunuz?
Or we can renegotiate, come to an agreement, and everyone goes home happy.
Ya da yeni bir anlaşma yaparız, orta yolu buluruz ve herkes mutlu olur.
The captains I've spoken with are on firm agreement with our position.
Görüştüğüm kaptanlar davamıza hak veriyorlar.
I'll ask you once again, am I to assume by your silence that you are in agreement with this proposal?
Bir kez daha soracağım. Yoksa sükunetiniz bu teklife katıldığınızın bir işareti mi?
That is not part of our original agreement, but... In good faith, and in hopes of creating a long and prosperous friendship,
Bu yaptığımız anlaşmanın bir parçası değil lakin iyi niyetimle ve uzun, müreffeh bir dostluk yaratmak için savaşacağım.
So, as long as you're in agreement, he'll make preparations.
Siz de onay verdiğiniz gibi hazırlıkları yapmaya başlayacak.
Tell him I'm in agreement.
Onay verdiğimi söyle.
The agreement was brokered by US Special Envoy,
Anlaşma bir amerikan delegesi tarafından bozuldu,
An American citizen wanted in connection with a murder in Chicago. After months of speculation, the Israeli government confirmed a major breakthrough in the peace process with the Helsinki Accords. This historic agreement outlines a two-state solution and puts Israel...
Chicagoda işlenen bir cinayetle ilişkili olarak aranan bir Amerikan vatandaşı.
I'm going to assume we have an agreement.
Anlaştığımızı varsayıyorum.
I thought you and I were in agreement about that.
Bu konuda fikir birliği ettiğimizi sanıyordum.
So we are in agreement, then?
O zaman aynı fikirdeyiz öyle mi?
What was the agreement between you two?
Aranızdaki anlaşma neydi?
Now you know that this settlement, and my agreement with Ragnar Lothbrok, mean a great deal to me.
Bu yerleşimin ve Ragnar Lothbrok ile anlaşmamın benim için oldukça önemli olduğunu biliyorsun.
I have kept to the terms of our agreement.
Anlaşmamızın koşullarına sadık kaldım.
I did not sign that agreement.
Ben o anlaşmayı imzalamadım.
As far as I know, you and my cousin have an agreement.
Bildiğim kadarıyla kuzenimle bir anlaşma yapmıştınız.
The agreement is for this amount.
Anlaşma bu kadardı.
Once we reach an agreement with the government, we'll be back in our homeland.
Devletle anlaştığımız gibi yurdumuza geri döneceğiz.
It seems you are not holding up our agreement.
Görünüşe bakılırsa anlaşmamıza uymamışsın.
Two reasonable people coming to an agreement.
İki medeni insan anlaşmaya varıyor.
Our agreement with him states he can't be moved to another prison.
Anlaşmamızdaki maddelerce başka bir hapishaneye transfer edilemez.
Excuse me, but killing people in prison is a direct violation of our agreement.
Kusura bakma ama hapishanede cinayet anlaşma kurallarını direk ihlaldir.
We have an agreement, and you're breaking it.
Bir anlaşmamız vardı ve siz bunu ihlal ediyorsunuz.
We talked with Pablo and reached an agreement.
Pablo'yla konuştuk ve şartlarda anlaştık.
I'm curious, do you have a mutually beneficial agreement with Victor Abbott?
Merak ettim, Victor Abbott'la da karşılıklı çıkarlarınız olan bir anlaşmanız var mı?
Still, while we have an agreement, I can't have you...
Hala bir anlaşmamız varken, senin...
We have no agreement.
Bizim bir anlaşmamız yok.
That was our agreement.
Böyle anlaşmıştık.
We made an agreement, Doris.
Bir anlaşma yapmıştık, Doris.
For once, we are both in agreement.
İlk kez aynı fikirdeyiz.
This is the 27th version of the Pawnee-Gryzzl free wireless internet thing agreement.
Bu Pawnee-Gryzzl kablosuz internet bilmem neysinin anlaşmasının 27. versiyonu.
And I think you do know that data-mining isn't chill, because you snuck it into the 27th update of a 500-page user agreement.
Hem bana kalırsa kişisel veri toplamanın hiç de hoş olmadığını biliyorsun. Çünkü 500 sayfalık kullanıcı sözleşmesine 27 kere güncelleme çektiniz.
We had an agreement, Faith.
Bir anlaşmamız vardı, Faith.
I thought we already had an agreement, Osip?
Anlaştığımızı sanıyordum Osip.
And he and Tommy made an agreement to work together, but Ruiz wants to run guns, too, so he might back out.
O ve Tommy beraber çalışmak için anlaşma yapmıştı. Ama Ruiz silahları da idare etmek istiyor, o yüzden yan çizebilir.
However, we've entered into a plea agreement with the D.A.
Buna karşın, savcılıkla bir iddia pazarlığı yaptık.
I'm not stupid. So you and Mr. Lahey formed an agreement?
Yani Bay Lahey ve sen bir anlaşma mı yaptınız?
We're in agreement.
Anlaştık öyleyse.
What we are about to tell you..... is confidential so you will have to sign this agreement before...
Size söylemek üzere olduğumuz şeyler gizlilik içeriyor. Bu yüzden dinlemeden önce bunu imzalamasınız gerek.
Yes. And I have to sign an agreement to listen to You?
Ama sizi dinlemek için bunu mu imzalamalıyım?
My good man, perhaps we could come to some agreement regarding price.
Dostum, belki de fiyatlar konusunda bir anlaşmaya varabiliriz.
He made an agreement with the government to never harm you.
Size asla zarar vermeyeceğine dair devletle anlaşma yaptı.
Non disclosure agreement
- Karşılıklı güven anlaşması.