Alive translate Turkish
53,807 parallel translation
Valentine said if the Clave did their job, he'd still be alive right now.
Valentine dedi ki, Meclis vazifesini yapsa babam ölmezmiş.
She's alive?
O yaşıyor mu?
With the amount of blood you've lost, you're lucky to be alive.
Çok kan kaybettin, hayatta olman mucize.
Aldertree gave me 12 hours to deliver her, or he'll burn me alive along with my entire clan.
Aldertree teslim etmem için 12 saat verdi yoksa beni ve klanımı diri diri yakacak.
The lock release on our cells can only be activated if he's alive.
Bizim hücrelerin kilitleri ancak o yaşarken açılabilir.
When I met your daughter, and heard that you were alive, I knew there was hope.
Kızınla tanışıp senin yaşadığını duyunca umutlandım.
So whatever happens, you can't let him take me alive.
Öyleyse ne olursa olsun, beni canlı olarak almasına izin veremezsin.
If it ever comes to that, I won't let him take you alive.
Eğer buna devam ederse, seni onun hayatta tutmasına izin vermeyeceğim.
I'll let Clary die if I have to... but you need her alive.
Clary'nin zorundaysam ölmesine izin vereceğim... ama hayatta olman lazım.
Before I do anything, I need to know he's alive.
Bir şey yapmadan önce, hayatta olduğunu bilmeliyim.
Not knowing if you were alive or dead.
Hayatta olup olmadığını bilmiyorum.
See, knowing where the Mortal Cup is... that's the only thing that's keeping me alive.
Ölümlü Kupa'nın yerini bildiğim için şu anda hayattayım.
But she's still alive.
Telefonunu da açmıyor ama hâlâ hayatta.
You're alive.
Hayattasın.
Of course I'm alive.
Elbette hayattayım.
On the contrary, for the first time in recent memory, I am finally, truly alive.
- Tam aksine, yakın zamandaki hafızamda nihayet ilk defa gerçekten hayattayım.
And maybe, just maybe, you will make it through this alive.
O zaman belki bu işten sağ çıkabilirsin.
Keep him alive.
Onu hayatta tut.
Cisco and Caitlin are still alive.
Cisco ve Caitlin hala hayatta.
You don't leave this room alive.
Bu odadan sağ çıkamazsın.
Is--is your father a-alive?
Baban yaşıyor mu?
- If Jack was alive...
- Jackie hayatta olsaydı...
He's not alive.
Hayatta değil.
'Cause if I had my gun, my wife would still be alive.
Çünkü silahım olsaydı karım şu an hayatta olurdu.
Only one of us is gonna make it out of this alive.
Buradan sadece birimiz canlı çıkacak.
At least it's proof of life. She was alive when this video was made, but we don't know how long a... sorry. Yeah.
- En azından yaşadığının kanıtı.
He'll... he'll keep her alive to keep me in check.
Beni kontrol altında tutmak için onu öldürmeyecektir.
Well, alive at any rate.
Yani en azından hayatta.
He's trying to bury us alive just like councilman Goodwin.
Bizi meclis üyesi Goodwin gibi diri diri gömmeye çalışıyor.
Damn it! They were taken alive.
Canlı olarak götürülmüşler.
We have no idea how many people attacked Nick or even if he's still alive or if they haven't found these tunnels and they're coming down here right now to kill us.
Nick'e kaç kişinin saldırdığını ya da hayatta olup olmadığını bilmiyoruz. Ya da tünelleri bulup bizi öldürmeyeceklerini de bilmiyoruz.
- You're alive.
- Hayattasın.
What are you doing still alive?
Hala nasıl hayattasın?
Thank God you're alive.
Tanrı'ya şükür hayattasın.
- Is anyone still alive?
- Hala hayatta kalan var mı?
Luke, a werewolf pack leader and New York City cop, and Jace, Izzy and Alec, three of the bravest Shadowhunters alive.
Luke, bir kurtadam sürüsü lideri, ve New York polisi. Ve Jace, Izzy, Alec Yaşayan en cesur üç Gölge Avcısı.
After her tragic death, after I pulled you from her womb, barely alive,
Üzücü ölümünden sonra, seni, üzereyken, rahminde çıkarttım.
Luke, a werewolf pack leader and New York City cop, and Jace, Izzy and Alec, three of the bravest Shadowhunters alive.
Luke, kurtadam sürüsü lideri ve New York polisi, ve Jace, Izzy, Alec, yaşayan en cesur üç Gölge Avcısı.
He's not getting out alive.
Buradan canlı çıkmayacak.
If that were true, then why do you think I've kept you alive?
Eğer bu doğruysa, seni neden hayatta tuttum, sanıyorsun?
There were none left alive.
Kimsenin hayatta kalamadığını.
-.. alive.
-... canlı olarak.
His five-year-old kid wasn't enough to stay alive for.
Beş yaşındaki oğlu hayatta kalmasına yetmemiştir.
I think he's still alive.
Sanırım halen hayatta.
- Are your parents still alive, Colin?
- Ailen hayatta mı Colin?
And are your parents alive now?
Ailen hayatta mı?
Jace is alive.
Jace hayatta.
The guilt must be eating you alive.
Zayıf.
You're alive.
Yaşıyorsun.
I'm alive.
Yaşıyorum.
- He's alive.
- O, yaşıyor.