All i could think was translate Turkish
555 parallel translation
For the moment all I could think was : I will never forgive myself.
O an aklımdan tek geçen şey, kendimi asla affetmeyeceğimdi.
So there I was, jabbering at her about my new job as a serious newsman, about anything at all, but all I could think was wonderful, wonderful, wonderful, wonderful, wonderful, and most wonderful, and yet again, wonderful.
Bu yüzden biraz heyecanlıyım. Onunla ciddi bir haberci olacağım yeni işimle ilgili biraz çene çaldık. Ve düşünebildiğim tek şey, harika harika harika harika harika ve harika olduğuydu.
All I could think of was, "I'd like to get back and see Kat again."
Sürekli "Geri dönüp, yeniden Kat'ı görmek istiyorum." diye düşündüm.
All I could think of was Fisher.
Tek düşündüğüm şey Fisher'di.
- When I think what I've gone through... trying to find a girl who all the time was in your desk drawer, I could scream.
- Bunca zaman resmi çekmecende duran bir kızı bulmak için ne kadar uğraştığımı düşündükçe, delirebilirim.
All I could do was think of you.
Tek yapabildiğim seni düşünmekti.
While she was talking, all I could think of was a little girl in brown pigtails and dirty overalls, flying at the boys when they pushed her too far.
Konuştuğu süre boyunca düşünebildiğim tek şey kahverengi örgüleri ve kirli bir tulumu olan küçük bir kızın üzerine çok geldikleri zaman oğlan çocuklarının üzerine yürümesiydi.
All I could think of was the part I had to play.
Düşünebildiğim tek şey bana düşen roldü.
When I realised that you were the one slipping away from me, that you'd left Venice, all I could think of was to find you again.
Uzaklaşmak isteyenin sen olduğunu anladığımda Venedik'ten ayrılmıştın tek düşündüğüm şey seni bulabilmekti.
But I was kidding myself, and all I could think of was how much I wanted her.
Ama kendimi kandırıyordum, ve tek düşünebildiğim, onu ne kadar çok istediğimdi.
All I could do was think that he didn't love me!
Yapabildiğimin hepsi onun beni sevmediğini düşünmekti!
All I could think of was how you took me and ditched me.
Tek düşünebildiğim benden faydalanıp, başından nasıl savdığındı.
When I got out of hospital, all I could think about was getting back to London.
Hastaneden çıktığım zaman tek düşünebildiğim... Londra'ya geri dönmekti.
You know, when I was in the bucket... all I could think about was bustin'out and killin'somebody.
Kodeste yatarken... tek düşüncem kaçıp birini öldürmekti.
What shocked me was not that she liked me, but that she could think I'd like her at all.
Beni üzen şey, kızın benden hoşlanması değil bir şekilde benim kendinden hoşlanacağımı ummasıydı.
All I could think about was how to make amends.
Ne zamandır umutla planlar yapıyorum telafi edebilmek için!
All I could think of was the trip ahead.
Tek düşündüğüm önümdeki yolculuktu.
All I could think of was my trip :
Tek düşündüğüm yolculuğumdu.
She was all I could think about.
Bu kadın tam da hayallerimdeki gibiydi.
All I could think of was fairy tales, you know?
Tek düşünebildiğim peri masallarıydı.
Because all I could ever think about was Sugimi.
Zira, Sugimi hiç aklımdan çıkmıyordu.
When I began teaching, after my repatriation, it was all I could think about.
Ben geri döndükten sonra eğitime başladım. Bütün düşüncem bu oldu.
All morning long, from the moment I left the house, all I could think about was getting home.
Bu sabah, evden ayrıldığım andan beri, Tek düşündüğüm, eve dönmekti.
All I could think of was his extraordinary gift for hope.
Tek düşünebildiğim, ne denli umut dolu bir insan olduğuydu.
'All I could think of was getting my hands on Francis Amthor.
'Tek düşünebildiğim Francis Amthor'ın tepesine binmekti.'
All I could think of was Sonja.
Tek düşüncem Sonja'ydı.
All I could think of was shit, piss, fuck, cunt, cocksucker, motherfucker and tits, man... seven.
Benim aklımda sadece am, göt, meme, sikerim, piç, orospu çoçuğu ve ibne vardı. Yedi tane.
All I could think of was getting back into the jungle.
Tek dusunebildigim ormana geri donmekti.
All I could think of was :
Kafamda tek bir şey vardı.
All I could think about was, that I was gonna be rich.
Tek düşündüğüm, zengin olmak üzere olduğumdu.
You know? And the only way that I could think of to find out... was to just cut out all the noise and stop performing all the time... and just listen to what was inside me.
Bunu öğrenebilmem için tek yolun, tüm sesleri kesmek ve sürekli rol yapmayı bırakmak olduğunu düşündüm ve içimdeki sese kulak verdim.
I think amongst all the love affairs I was running through in those days, you were the one person that could have stopped me.
O zaman yaşadığım tüm aşk iliklerinden..... beni alıkoyabilecek tek insan sendin.
All I could think of was Leonard... how much I missed him and loved him... and all the terrific times we'd spent together.
Bütün düşünebildiğim Leonard'tı... Onu ne kadar özlediğim, ne kadar sevdiğim.. ve onunla geçirdiğimiz harikulade anlar.
You know, when you came at me with a knife all I could think of was that you'd hurt yourself.
Bıçakla, üstüme doğru geldiğinde tek aklıma gelen, senin kendine zarar vereceğindi.
All I could think of... when I saw that poor man in there... was what would I do if it was you?
O adamcağızı orada gördüğümde tek düşündüğüm şey bu senin başına gelse ben ne yapardım?
all I could think about was Larry's father
Vernon'un ofisinde otururken düşünebildiğim tek şey Larry'nin babasıydı.
[Glazar] All I could think of then was my friend Care!
O zaman tek düşünebildiğim arkadaşım Carel Unger'di.
When I realised we were off to Top Gun, all I could think about was that trophy.
Top Gun'a ilk geldiğimizde tek düşündüğüm, o yarışmayı kazanmaktı.
It was all I could think of to save his life.
Hayatını kurtarmak için aklıma gelen tek şey buydu.
You see, before I met you all I could think about was science.
Seninle tanışmadan önce düşündüğüm tek şey bilimdi.
All I could think about was you.
Senden başka bir şey düşünemiyorum.
My God, all I could think of was getting away, M. Poirot.
Tek düşünebildiğim, oradan kaçmam gerektiğiydi, Bay Poirot.
When I was on Klavdia III, all I could think about was leaving that isolation.
Klavdia III'teyken, tek düşünebildiğim o tecritten kurtulabilmekti.
And even then, in the hot desert sun... in that bleak and hopeless landscape... All I could think of : 'Was My God, I might have tuned'.
Ve o zaman bile, çölün kavurucu sıcağında, o kasvetli ve ümitsiz manzarada şunu düşündüm :
All I could think of was to run.
Tek düşünebildiğim kaçmam gerektiği idi.
I guess from the day we met, all I ever really wanted was to know I could take care of you and that you would love me and think well of me.
Sanırım tanıştığımız günden beri, tek istediğim şey, seninle ilgileneceğimi ve senin de beni sevip, hakkımda iyi düşüneceğini bilmekti.
This was all I could think of in one sitting.
Bir çırpıda düşünebildiklerim bunlar.
All I could think about was our day at the pool.
Tek düşündüğüm göletteki günümüzdü.
All I could think about was the size of this place.
Aklımda sadece evin büyüklüğü vardı.
All I could think of was the part I had to play.
Aklımda sadece yapmam gerekenler vardı.
And I think this film was all about risking, risking your money, risking your sanity, risking how far you could press your family members...
Ve bence bu film tamamen risk üzerineydi. Paranızı, akıl sağlığınızı, nereye kadar ailenizi baskı altında tutabileceğinizin riskini almak...