All that sort of thing translate Turkish
123 parallel translation
Yes, and all that sort of thing.
Evet, her şey açığa kavuşmalı.
And look after yourself and all that sort of thing.
Kendine iyi bak.
You mean children, all that sort of thing?
Yani çocuk yapmak ve ona benzer şeyler mi?
And you mean you can pirouette and all that sort of thing?
"Pirouette" filan gibi figürleri yapabiliyor musun yani?
Good old Welsh blood, you know, and all that sort of thing.
Galler kanı işte. Çok memnun oldum, Morgan.
I say, I rather like this feeling of big business and all that sort of thing.
Ben bu büyük iş fikri pek sarmıyor, ve bütün bu ayrıntılar.
- A goodwill visit and all that sort of thing.
- İyi niyet ziyareti ve o tür şeyler işte.
All that sort of thing.
O türden şeyler.
I suppose it's sensible in a way rushing off... to start life anew in the wide open spaces and all that sort of thing, but... wild horses wouldn't drag me away from England... and home and all the things I'm used to.
Geniş açık arazilerde yeni bir hayata başlamak bir yönden akla yatkın olmalı ama hiçbir güç beni İngiltere'den, evden ve yapmaya alışık olduğum şeylerden uzaklaştıramaz.
- All that sort of thing.
Bu tip şeyler.
A strong sense of the dramatics and all that sort of thing.
Güçlü bir tiyatro duygusu.
Defeat, against him, all that sort of thing.
Bozgun edebiyatı, Hitler'e karşı olmak, bütün bu şeyler, biliyorsun.
English ingenuity, never say die, all that sort of thing.
İngiliz yaratıcılığı, asla ölüm deme, tüm bu tarz şeyler.
"Second Street revisited." All that sort of thing, you know.
"İkinci Sokak Yeniden Ziyaret Edildi." Bunun gibi bir şey olur işte.
And all for formalities, backing out, all that sort of thing he's very touchy about that.
Geri geri çıkmak vesaire gibi tüm formaliteler konusunda son derece hassas.
After all, "ladies first" and all that sort of thing.
- Malum, önce hanımlar.
I believe in all that sort of thing.
Bütün bu şeylere inanırım.
You know, Britannia rules the sea, but she doesn't rule the sky, and all that sort of thing.
Biliyorsun, Britanya denizlere hükmediyor... ama göklere hükmedemiyor gibisinden şeyler işte.
I do a lot of thinking collecting my thoughts about how I'll run the race, all that sort of thing.
Bunu yaparken birçok şey düşünüyorum yarışın nasıl geçeceği konusundaki düşünceler ve bunun gibi şeyler.
Oshizu, you speak of duties and debts, but you need to forget all that sort of thing.
Bayan Shizu, görevlerinizde ve borçlarınızdan bahsediyorsunuz, ama bu tür şeyleri unutmanız gerekiyor.
Builds character, and all that sort of thing, you know.
Bildiğiniz gibi karakteri geliştirir.
Fortunes of war, and all that sort of thing, you know.
Savaş ganimeti, ve buna benzer şeyler, bilirsin.
That'll depend on school vacations and all that sort of thing.
Onun gelmesi, okuluna filan bağlı.
We get seats ripped up hearing aids broken, all that sort of thing.
Koltuklar yırtılıyor işitme cihazları kırılıyor, bu tür şeyler.
They had lots of lights and cameras and tape recorders and all that sort of thing.
Işıklar, kameralar, kayıt cihazları filan vardı.
Love, do you, eh, do you really think it's good for him to be going to all that sort of thing?
Bütün bu şeylerin onun için iyi olduğuna emin misin?
Yes, all that sort of thing
Evet, o tür şeyler.
I'll sort of fling you together, lock you up in the linen closet or push you out to sea in a boat, all that sort of thing.
Aranızı yapacağım, ya sizi birlikte çarşaf dolabına kitleyeceğim ya da ikinizi bir tekneye koyup denize salacağım.
I mean, nothing but swimming... and yachting, partying and all that sort of thing.
Yüzme, yat gezileri, partiler,... ve bu tür şeyler dışında hiçbirşey yok.
You know, they can get you in East Hampton... for wearing red shoes on a Thursday and all that sort of thing.
Perşembe günü seni kırmızı ayakkabıdan dolayı East Hampton'da tutuklayabilirler.
We wanted reform, politics, all that sort of thing.
Reform, politika gibi şeyler istemiştik.
There's no point in intruding in the grief of the new husband and all that sort of thing.
Yeni kocanın yasını böyle bir şey için bölmeye hiç gerek yok... öyle değil mi?
He gives blood, does cold research, all that sort of thing.
Kan verir, grip araştırmalarına katılır, ne varsa yapar.
I know it's your house and all that sort of thing, but it's my pigeon now.
Burası senin evin biliyorum ama o benim avım.
It's... it's pretty awful and all that sort of thing.
Bu tür bir şey oldukça korkunç.
Don't you think the world would be a better place, commander, if we all did that sort of thing a little more often?
Olağan dışı şeylere daha fazla yer verilirse dünya daha güzel bir yer olmaz mıydı acaba?
But that sort of thing's all gone now.
Lakin bunların hiçbiri artık kalmadı.
She knows I'm all over that sort of thing.
Nelerle uğraştığımı biliyor.
I realize now that much as I enjoy this sort of thing field trips, roughing it, so to speak it's not for Linda at all.
Bu şeylerden ne kadar hoşlanıyor olsam da saha gezilerinden filan bunlar ona göre değil.
You're paying us good money for that sort of thing and now you want to have all the fun yourself.
O işi yapmamız için bize iyi para ödüyorsun şimdi de tüm eğlenceyi kendine istiyorsun.
It's a question of, well, alloys and stress and all of that sort of thing, you know.
Aslında bu, basınç, alaşım ve benzeri şeylerle ilgili bir durum.
All we did was chat about different kinds of food train travel versus plane travel, that sort of thing.
Havadan sudan konuştuk, yemeklerden... tren ve uçak yolculuklarından falan.
All around me are the cherubim, seraphim... continually crying, "Holy, holy, holy"... the angels, archangels, that sort of thing.
Etrafımda "Kutsal, Kutsal" diye Keruvlar, Seraflar dolaşıyor. Melekler, başmelekler falan var.
That all adds up, but what sort of a thing could do all that?
Tüm bilgiler bir araya geliyor da, ne tür bir şey bunu yapabilir?
I want to learn all about your feelings on war and killing and conquest. That sort of thing.
Savaş, ölüm ve zaferle ilgili tüm duygularınızı öğrenmek istiyorum.
I don't mind at all about that sort of thing.
Ben bu tip şeyleri pek kafama takmam.
The advent of the Kammhuber Line, and all that went with it, was a startling sort of thing to be confronted with, because the German night defences took a terrible toll of British bombers.
Kammhuber Hattı'nın gelişiyle birlikte yitirilen her şey çözülmesi gereken korkunç sorunlara neden oldu. Çünkü Alman gece savunması, İngiliz bombardıman uçaklarına ağır zarar verdi.
All them, they know all about that sort of thing, don't they?
Hepsi, bu tür hakkında her şeyi biliyor, değil mi?
Dr Bryant, the Vice Chancellor feels, and we all agree, that this sort of thing must never happen again or the consequences could be serious.
Dr Bryant, kurul şunu düşünüyor - ki hepimiz aynı fikirdeyiz - bu gibi şeyler bir daha olmamalı... yoksa sonuçları ciddi olabilir.
All the finest damsels do that sort of thing.
Bütün iyi genç kızlar, bu çeşit şeyler yapar.
Well, that sort of thing is all very well, I'm sure.
Senin anlattıkların pek güzel.