And i'm starving translate Turkish
226 parallel translation
And the long and short of it is I'm walking around starving, without a dog to lick me trousers.
Uzun lafın kısası,... açlıktan ölmek üzereyim, halime köpekler bile gülüyorlar.
You were starving, and now - now i'm paying you back for that crust of bread you gave me - a very good payment.
- Açlıktan ölürken, şimdi ~ - Şimdi verdiğin o ekmek diliminin parasını ödüyorum.
Back in'52, I drove a herd of sheep 8900 of them, up to California and sold them out to the starving miners.
1952'de bir koyun sürüsünü 8900 tanesini California'ya götürüp açlıktan bitkin düşmüş maden işçilerine sattım.
I'd have a ship of me own, and you wouldn't have to be starving'along on a professor's pay.
Kendime bir gemi alırım, siz de bir profesör maaşıyla geçinmek zorunda kalmazsınız.
And my starving people will be most grateful to me if I call upon my gods to give them a rich harvest, and so I shall, most spectacularly.
Ve benim aç halkım bana çok minnattar olacak, Tanrıları bereketli bir hasat vermesi için çağıracağım.. ve bu olağanüstü olacak.
And smart, too. If it weren't for her, we'd really be on relief right now or starving to death. I've already pointed out why he'd be prejudiced on that point, Your Honor.
Üç tatlı çocuğu kimin büyüteceği kararını verecek olan bir yargıç olsaydım babamın ve Holly'nin iyi insanlar olup olmadığını merak ederdim.
Now I've found you, let's - let's go and eat something. - I'm starving.
Gel bir şeyler yiyelim, açlıktan ölüyorum.
I was starving, on dope and a lot of other things.
Açlıktan ölüyordum, müptelaydım ve daha pek çok şey.
I'm starving to death... and that eggman ain't going to come... and I know it.
Açlıktan ölüyorum... ve şu yumurta adam gelmeyecek... biliyorum bunu.
So many little eggies. And I'm still starving.
Birçok ufak yumurta ve hala çok açım.
Ten thousand light years from nowhere, our planet's shot to pieces, people starving, and I'm going to get us in trouble?
Bir yerlerden 10.000 ışık yılı uzaktayız, gezegenimiz tuzla buz oldu, insanlar açlıktan ölüyor. Başımızı belaya sokacak olan ben miyim?
After that, I'll just turn the six levels of starving passengers beneath you loose and let you take your chances with them.
Sonra, 6. seviyedeki aç kalmış yolcuları serbest bırakacağım. Artık, derdinizi onlara anlatırsınız.
Ten thousand light years from nowhere, our planet's shot to pieces, people starving, and I'm going to get us in trouble?
Hiçbir yerden on bin ışık yılı uzakta gezegenimiz parçalara ayrıldı, insanlar açlıktan ölmek üzere ve ben başımızı belaya sokacağım?
After that, I'll just turn the six levels of starving passengers beneath you loose and let you take your chances with them.
Bundan sonra, açlıktan ölmek üzere olan altı seviyedeki yolcularını serbest bırakacağım ve onların senin şansını beraberlerinde götürmelerine izin vereceğim.
I'm starving to death and I'm freezing, all right?
Açlıktan ölmek üzereyim ve donuyorum. Gidelim mi?
And get me a candybar, I'm starving.
Bana bir çikolata getir, açlıktan ölüyorum.
Starving. I didn't have time for lunch, got caught in a traffic jam, and had to sit for 10 minutes staring at a billboard of the best looking burger on the rope I've ever seen.
Yemek için zamanım yoktu, trafikte sıkıştım, ve 10 dakika boyunca bilborddaki burgerlere baktım.
You must be starving, so I made us some cheese and vegetables au naturel.
Acıkmışsındır, bize biraz peynir ve sebze hazırladım sade.
What I'm trying to tell you is that your son is starving for stimulation and challenge, and for some order in his life. Things that you don't provide but that I will.
Sana söyleme çalıştığım şey oğlunun desteğe ve teşvike, ayrıca hayatında bir düzene ihtiyacı olduğudur.
You're tough, Lowenstein and I'm starving.
Sert bir kadınsın Lowenstein. Açlıktan ölüyorum.
and I'm starving.
ve açlıktan ölüyorum.
Here I am on my dream vacation stuck in an alley, freezing cold, starving and married to you.
İşte rüyalarımın tatili. Bir arka sokakta sıkıştım, donuyorum, açlıktan ölüyorum ve seninle evliyim.
If I ever find out who you are, I'm gonna shove a sausage down your throat... and stick starving dogs in your butt!
Kim olduğunu öğrenirsem, gırtlağına sosis tıkacağım ve kıçına aç köpekler sokacağım.
"Yes, I'm starving, and my family has no clothing or shelter but I'm not cleaning that up."
"Evet, açım ailem ve benim kıyafetlerimiz, kalacak yerimiz bile yok ama asla onu temizlemem."
Your queen is lost, your people are starving... and you, Governor, are going to die... much sooner than your people, I'm afraid.
Kraliçeniz kayboldu, insanlarınız ölüyor... ve sen, Vali, korkarım ki insanlarından daha önce öleceksin.
Oh, would you two just do it and get it over with? I'm starving.
İkiniz şu konuyu kapatır mısınız?
I, on the contrary, am starving and impassioned. Like a gypsy.
Tam tersine, karnım aç ve gayet de tutkuluyum tıpkı bir Çingene gibi.
I just pretend like I'm a starving Indian and this is my last piece of sausage.
Açlıktan ağzı kokan bir Kızılderiliymişim. Bu da elimde kalan son sosismiş.
And I mean starving.
Çok acıktım.
Come on, I'm starving and you're buying.
Hadi gel, açlıktan ölüyorum ve sen ısmarlıyorsun.
At the police station Süpertitiz said,'I'm unemployed and.. I was broke. I was starving.
Süpertitiz emniyette verdiği ifadede : " İşsizim cebimde beş kuruşum kalmadı.
And I'm a mess, and I'm starving!
Berbat durumdayım ve açlıktan geberiyorum!
I was nice to her because I'm starving and I finally got my...
Ben ona iyiyim, çünkü açım. ve sonuçta elimdeki...
Well, Quasi, my head kind of hurts and I'm starving.
- İyiyim Quasi ama başım ağrıyor. Ben çok acıktım.
I'm gettin'the shakes out here, and I'm starving.
Burada işimiz bitti ve acıktım.
I'm sure they are content and proud. But they are also starving.
Eminim gurur duyuyorlardır, şeref de duyuyorlardır ama aynı zamanda açlıktan ölüyorlar.
I'm sure you're starving after all the digs and the jabs.
Eminim çok acıkmışsındır.
Your queen is lost, your people are starving... and you, Governor, are going to die... much sooner than your people, I'm afraid.
Kraliçen kayıp, halkın sefalet içinde ve sen, Vali, korkarım halkından çok daha önce öleceksin.
I'm starving, and you stop to talk to hookers.
Açlıktan geberiyorum ve sen burda fahişelerle konuşmak için durdun.
I got dust up the crack of my ass, and I'm starving to death.
Her tarafım toz içinde ve açlıktan ölüyorum.
And I'm starving!
Açlıktan ölüyorum.
I'm starving and I ate this morning.
Ben daha sabah yemiştim, ama açlıktan ölüyorum.
- Yeah, and I'm starving.
- Evet, ve çok acıktım.
Your dad better get a job and soon'cause I'm starving here.
Çünkü burda açlıktan ölüyorum.
And I'm starving.
Ve ben açlıktan ölüyorum.
Pulchérie, I'm starving. Bring me some roast fowl and salad.
Pulcherie açlıktan ölüyorum.
- Mom, I'm tired and I'm starving.
- Çok yorgunum ve açlıktan ölüyorum.
I'm chin-strap and I'm bloody starving.
Yaralıyım ve çok açım.
This place is deserted. There's no one around, and I'm starving.
Burası çok ıssız, etrafta kimse yok ve açlıktan ölüyorum.
I had this dream that I was stranded on a desert island and the only thing to eat was like, you know, sand and sticks... potato bugs and so on. And I woke up starving. What are you doing up at this hour?
Issız bir adada mahsur kalmıştım yenecek tek şey kum, çalı çırpı böcek gibi şeylerdi.
We've gone through the snacks and I'm starving.
Mezeleri yedik ve ben hala açım! Mezeleri yedik ve ben hala açım!
and i'm proud of you 44
and i'm grateful 35
and i'm not gonna lie 17
and i'm very sorry 29
and i'm so sorry 99
and i'm an alcoholic 48
and i'm 661
and i'm really sorry 62
and i'm done 46
and i'm glad 37
and i'm grateful 35
and i'm not gonna lie 17
and i'm very sorry 29
and i'm so sorry 99
and i'm an alcoholic 48
and i'm 661
and i'm really sorry 62
and i'm done 46
and i'm glad 37