And it's like translate Turkish
21,093 parallel translation
I don't know what this is, but you guys like it, and here's your tennis racket.
Adını bilmiyorum ama seviyorsunuz, tenis raketin de burada.
The e-mail makes it sound like she's just gonna wander around and then wander away.
Mailde yazana göre bir süre etrafta dolaşacak sonra da geldiği gibi gidecek.
I mean, that's all you're trying to do, is to bring in something new and trying to bring me along with it, whether I like it or not.
Hastaneye yeni bir şey getirmeye ve beni de ona dahil etmeye çalışıyorsun. Hoşlansam da, hoşlanmasam da.
I'd like to say it's nostalgia, but every time I think of throwing anything away, my ears start to ring, and I get butterflies in my stomach.
Nostalji için demek isterdim ama ne zaman bir şeyi atmayı düşünsem kulaklarım çınlıyor ve karnımda kelebekler uçuşuyormuş gibi oluyor.
I could imagine just staying in on a Saturday night and watching dry British comedies and, you know, streaming, and it's like I kind of fantasize about, like, cuddling you, you know?
Bir Cumartesi gecesi hayal ediyorum, bayat İngiliz komedileri veya film izlerken. Aklıma gelen tek fanteziyse sana sarılmak.
It's like... okay, you take a picture of your face, and then you scroll this bar farther and farther, and you get older and older until you're dead.
Şöyle... Yüzünün resmini çekiyorsun, şu çubuğu sürekli aşağı çekiyorsun ve yaşlanıp sonunda ölüyorsun.
You're like a stupid golden retriever that everyone gives a pass to because it's a dog and it's an idiot.
Aptal bir süs köpeği gibisin, kimsenin umursamadığı bir köpek, salak sonuçta.
- Runaway fusion reaction, and no, they're not that self-aware, it's more like a biological imperative.
- Füzyon reaksiyonu patlaması. Ve hayır, o kadar farkında değiller, daha biyolojik bir boyunduruk.
It's almost like they're waiting for someone else to say it and then they'll hear it.
Sanki başka birisi bir şey söylesinde dinleyelim diye bekliyorlar.
Working here at Superlative, it's, like, my last connection to this character. And my grandfather.
Burda, Üstün Çizgi-Roman'da çalışmak, benim, bu karakterle ve büyükbabamla olan son ve tek bağım.
Living on the streets and eating out of Dumpsters, just to see what it's like to live below the poverty line.
Sokakta yaşayıp, çöp kutularından beslenip yoksulluk sınırının altında yaşamanın ne olduğunu öğrenince.
Spoofing tech makes it seem like it's coming from Hotch's cell and using his voice.
Yanıltıcı teknoloji ile Hotch kendi sesiyle aramış gibi göstermişler.
It's exactly like modeling, except for it's less cold and I get to talk.
Tam olarak modellik gibi, daha az soğukluk ve konuşma dışında
That way, when you do see him, it seems like he's inconvenienced you and he'll try to make up for it.
Bu şekilde onu gördüğün zaman sanki seni zor durumda bırakmış gibi olur ve bunu telafi etmek için uğraşır.
It was a well thought-out plan and when it ends up like this it's called first-degree murder.
Çok iyi düşünülmüş bir plandı ama bu şekilde sonuçlandı. Bunun adı, birinci dereceden cinayet.
Right, and while you're doing that I'll be at Alison's house packing up Rollins'stuff into an overnight bag making it look like he left in a hurry.
Tamam, sen o işi hallederken ben de Alison'un evinde Rollins'in eşyalarını bir çantaya tıkıştırıp aceleyle terk edilmiş süsü vereceğim.
It's like Rollins had an exit strategy in place for him and someone else.
Sanki Rollins'in kendisi ve bir başkası için kaçış planı varmış.
It's kind of like when I gave my cousin my bike, and he wouldn't even let me ride it once in a while.
Kuzenime bisikletimi vermiştim ve arada da olsa bir daha binmeme izin vermemişti.
You know, he named his dog Stinky because his gas was really stinky made this funny sound, so it'd be, like, he'd be funny and be laughing but he'd also be smelling it and be like, "Ooh, that's Stinky,"
O da Stinky koymuştu. Gazı da kötü kokuyordu, adı da komikti. Hem güler hem koklardı ve "Kötü kokuyor" derdi.
Thatcher, looks like it's you and me on this one.
Gözler ödülde. Thatcher, bu seferkinde senle ben varız gibi görünüyor.
I know what it's like to be the smartest guy in the room and I also know it's a waste of time trying to prove it.
Odadaki en zeki kişi olmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum ve bunu kanıtlamaya çalışmanın zaman kaybı olduğunu da biliyorum.
Well, it's'cause they've never seen you throw back a whiskey and smoke a cigar like I have.
Belki de seni hala benim gibi viski içerken ya da bir sigara içerken görmediklerindendir.
Kind of like it's her birthday party and not yours.
Sanki senin değil de onun doğum günü partisi gibi.
And it's boring old contractor clients like that that float your little software experiments.
Tamam. Senin küçük yazılım deneylerini böyle sıkıcı ve yaşlı yatırımcılarımız karşılıyor.
It's like I'll be thinking of a moment from my past and then it... It vanishes.
Sanki geçmişimden bir şey düşününce birden yok oluyor.
I didn't mean to drop a bomb on you like that, it's just, I've exhausted all my normal avenues, and you're the only person left who won't think I'm crazy.
Öyle bir anda söylemek istemezdim ama denemediğim yol kalmadı ve bana deli gözüyle bakmayacak tek kişi de sizsiniz.
I haven't seen him since you and I started... ( under breath ) : you know, it's like...
Biz buna başladığımızdan beri onu görmedim.
It's like you don't even believe in me and Josh anymore.
Josh ile yaşadıklarımıza artık inanmıyorsun gibi geliyor.
You know, it's like I-I want to give up on Rebecca's scheming, I do... but it's just, it... every morning I still wake up with an emptiness and a longing, and... I mean, at first I thought it was because you and I weren't boning, but...
Gerçekten Rebecca'nın entrikalarından uzak durmaya çalışıyorum, deniyorum ama her sabah aynı özlem ve boşlukta uyanıyorum başlangıçta ikimizin yaşadıkları yüzünden sanırdım ama...
It's like I-I swear it off, and then tonight she just... pulls me back in.
Her seferinde bırakacağıma yemin ediyorum ama her seferinde beni tekrar içine çekiveriyor.
A-And he took away my shot like it was nothing.
Ve o bunu benden sanki hiçbirşey olmamış gibi geri aldı.
Yeah, but clearly something happened between Marcus and Karla, because it looks like she's the one that drove that knife into his back.
Evet, fakat başka birşeyin daha olduğu çok açık Marcus ve Karla arasında, Çünkü görünüşe Marcus'un arkasına o bıçağı saplayan kişi
It's cool, right? Yeah, that's so if people throw'em away, you know, other folks will come by and be like,
Evet, o da insanlar kartımı sağa sola bırakırlar diye bilirsin başkaları görüp şöyle diyecek "Aman ne güzel 20 dolar".
"Oh, cool, $ 20." They'll pick'em up and then they'll be like, "Oh, it's a lawyer."
Alıp bakacaklar ve "Avukatmış yahu." diyecekler. Sonra...
If there's something I can do to help save him and his creation, then uh, it seems like I should.
Eğer onu ve yaratıklarını kurtarmanın bir yolu varsa o zaman umurumda olur.
- And it doesn't look like... - It doesn't look like he's gonna wake up ever. - Overruled.
- Reddedildi.
Or you could commit to a relationship and see what it's like to be an adult.
Veya bir ilişkiye sadık kalıp yetişkin olmak neymiş gör.
Yeah, but it's too small and it smells like cookies.
- Evet ama küçüldü ve kurabiye kokuyor.
It's like a cross between, like, Louisiana alligator wrestling and Georgian peach picker.
Bazen Louisiana'da bir timsahla güreşmek bazen de,
Maybe it's because you're afraid that I'll really know who you are - and not like him.
Belki de aslında kim olduğunu öğrenirim ve ondan hoşlanmam diye korktun.
Maybe it's because you're afraid that I'll really know who you are and not like him.
Belki de aslında kim olduğunu öğrenirim ve senden hoşlanmam diye korktun.
Okay, I guess what's unnerving is that every time that I, you know, come for an evaluation, you guys just want to act like everything is cool, you know, and it's like, the test for me is if I can act, you know, calm and cool
Beni geren şey ; değerlendirme için buraya her gelişimde her şey yolundaymış gibi davranmak istiyorsunuz. Benim de sakin, düzgün ve her şey yolundaymış gibi davranmam sınanıyor gibi hissediyorum.
You think you can just fuck someone and then it's like they never existed?
Birini siktikten sonra o kişi hiç yokmuş gibi davranabileceğini mi sanıyorsun?
And it's not gonna... Not like you have some good days and some bad days. You don't...
Ve bir gününün iyi, bir gününün kötü geçtiği de yok.
I met this girl at a bar last night, and it looks like she gave me a bogus number.
Dün gece barda bir kızla tanıştım ve görünen o ki bana yanlış numara vermiş.
It sounds like he got better and then... stayed with Lin and her mother for years.
İyileşmiş ve yıllarca Lin ve annesiyle kalmış.
Only it's looking more and more like he didn't kill Marissa Kagan three years ago.
Sadece üç yıl önce Marissa Kagan'ı onun öldürmediği hala ihtimal dahilinde.
And you did, you made sure that Zoe Mercado was the one who tested the saliva on Marissa's body, and, like you expected, she matched it to Louis Bowman.
Ve hallettiniz de, Zoe Mercado'nun cesetteki tükürüğü inceleyen kişi olmasından emin oldunuz ve beklediğiniz gibi Louis Bowman ile eşleştirdi.
The shooter got Callahan first, and then he used Callahan's gun to shoot Talt, so it looked like the two of them killed each other.
Katil önce Callahan'ı vurmuş. Sonra da Talt'ı vurmak için Callahan'ın silahını kullanmış. Böylece ikisi birbirini öldürmüş gibi gözükmüş.
He emptied the till and just strolled out like it was nothing.
Kasayı boşaltıp hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gitmiş.
You do something, and then, pfft, it's out of your head forever, like it never happened.
Bir şey yapıyorsun ve sonra püf kafandan sonsuza dek, sanki hiç olmamış gibi gidiyor.
and it's getting worse 25
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505