And there's a translate Turkish
28,556 parallel translation
- Louis, there's a clause in the lease that gives me a 30-day out and you know it.
Louis anlaşmamda 30 gün içinde çıkmamı sağlayan bir madde var sen de biliyorsun.
Tahani's doing a brunch party and I want to get there before all the mini-waffles run out.
Tahani branç düzenliyor da mini wafflelar bitmeden gitmek istiyorum.
There's still quite a lot of money and property that goes to you.
Sana yine de epey bir para ve mülk kalıyor.
There's something so human about taking something great and ruining it a little so you can have more of it.
Zaten güzel olan bir şeyi alıp çoğaltmak için biraz mahvetme düşüncesi bana çok insani geliyor.
And when I figured it out, it was a shock. But there's no escaping it.
Fark ettiğimde şok oldum ama başka da bir yolu yok.
And "fake Eleanor" was there buying margarita mix and a magazine called "Celebrity Baby Plastic Surgery Disasters."
Sahte Eleanor ise içki kokteyli ve bir dergi almak için oradaymış. "Estetik Faciaları : Oyuncak Bebeğe Dönen Ünlüler"
And anyway, there's a bigger problem :
Zaten daha büyük bir sorunumuz var.
And there's no way to get home without a portal.
Ve bir portal olmadan geri dönmemizin imkanı yok.
If it's a virus, there's really nothing you can do but quarantine the victims and hope it runs its course.
Eğer bir virıüsse, kurbanları karantinaya alıp.. ... sona ermesini beklemekten başka şansınız yok. Ama bu göz olayı..
A shoe! And there's more where that came from, you heel.
Onun geldiği yerde dahası var.
The MRI shows it's spread to your lung, liver, and there's a spot on your brain.
MR akciğerinize yayıldığını gösteriyor. Karaciğerinize ve beyninize de sıçramış.
and there's a logo right in the middle of that page.
Sayfanın tam ortasında da bir logo var.
How much progress is it really, if communities of color are still under perpetual surveillance and control, but now there's a private company making money off the GPS monitor, rather than the person being locked in a literal cage?
Beyaz olmayan topluluklar hâlâ sürekli gözetim ve kontrol altında olacaksa bu bir ilerleme sayılır mı? Üstelik şimdi kişinin parmaklıklar ardında hapsedilmesindense GPS izleme üzerinden para kazanan özel bir şirket var.
There has never been a period in our history where the law and order branch of the state has not operated against the freedoms, the liberties, the options, the choices that have been available for the black community, generally speaking.
Tarihimizde hiçbir zaman devletin kanun ve nizam anlayışının siyah toplumun özgürlüklerine, haklarına, seçeneklerine ve seçimlerine karşı işlemediği bir dönem olmamış.
But there's a kind of historical trajectory that we can trace here, um, through media and technology.
Ama medya ve teknoloji vasıtasıyla izini sürebileceğimiz tarihsel bir süreç var.
There's a famous image of slave Gordon and his back, and you can see just this kind of lattice of scar tissue that is evidence of the whippings that he received.
Köle Gordon'un sırtını gösteren ünlü bir fotoğraf var. Yaralı dokunun oluşturduğu desen görünüyor. Yediği kırbaçların kanıtı bu.
He's in there with a guy I put away, and the guy is no joke.
Benim içeri tıktığım biriyle birlikte ve adamın hiç şakası yok.
There's someone in here trying to kill you and I'm giving you a way out.
Burada seni öldürmeye çalışan biri var. - Ben de sana bir çıkış yolu sunuyorum.
Donna. If Harvey's there, do me a favor- - keep your voice down, and don't tell him it's me.
- Donna eğer Harvey oradaysa lütfen kısık sesle konuş ve arayanın ben olduğumu söyleme.
And if I don't tell her, he's gonna be in there for two more years.
Eğer Rachel'a söylemezsem, içeride 2 yıl daha kalacak.
He's in there instead of me with a guy I put away, and I can't just sit here doing nothing when he has a chance to get out.
Benim içeri tıktığım bir herifle birlikte, ben olmam gerekirken o hapiste. Hapisten çıkmak için bir şansı varken burada hiçbir şey yapmadan durmayacağım.
Yeah, there's a difference between seeing and knowing.
- Görmek ile bilmek arasında fark var.
He's in there with a guy I put away, and the guy is no joke.
- Benim içeriye tıktığım biriyle ve adamın şakası yok.
Well, then it better be someone huge, and you better do it in the next 48 hours because that's when I set our next appointment with Sutter, and when we get there, we're signing him as a client.
- Büyük biri olsa iyi olur. 48 saat içinde yapman gerek çünkü 48 saat sonra Sutter ile randevun var ve o randevuda onu müşteri olarak imzalıyoruz.
You can't just walk away from a job, and there's nothing I can do about that.
- Keyfine göre işini bırakamazsın. Bu konuda benim yapabileceğim bir şey yok.
I'm gonna kick ass for him up and down the block, and there's no law against me rooting for Mike while I'm doing that.
Onun için tepeden tırnağa herkesi tokatlayacağım ve bunu yaparken de Mike'a destek olmama karşı bir yasa yok.
There's enough evidence in there for him to get a new trial, and instead we're gonna let him rot on death row.
Yeniden yargılanması için gerekli kanıt var. Ama bunun yerine biz idam beklemesine göz yumacağız.
Louis, your offer was just accepted, and there's never been a one-day escrow in the history of escrows.
Louis, teklifin daha yeni kabul edildi. ... ve eskrow tarihinde bir günlük bir eskrow yoktur.
And there's a wildness to the landscape, an uninhibited energy.
Manzarada bir vahşilik var, yere göğe sığmayan bir enerji.
You regret that you took a deal for someone, and he's out there while you're in here.
Başkası için bir anlaşma kabul ettiğin ve o dışarıda sen içeride olduğundan pişmansın.
And like I said, while I was there, I didn't see a guilty look on a single person's face.
Dediğim gibi, oradayken bir kişinin yüzünde dahi suçluluk duygusu göremedim.
There's a dress rehearsal of the "Barber of Seville" at the Met tomorrow and I could get us in as patrons.
Yarın Met'te "Barber of Seville" provası var ve bizi içeri sokabilirim.
I know everything in life is uncertain, but sometimes you have to walk out the door and hope there's not a bus.
Biliyorum, hayatta ne olacağı belli olmaz. Ama bazen kapıdan çıkıp etrafta otobüs olmadığını ummak lazım.
There's a group of engineering grad students who've got great credit, and they're in the offing.
Burayı bir grup mühendislik yüksek lisans öğrencileri de almak istiyor. Çok da uzakta değiller.
If we can get there and get a vehicle, we can get out of here in half the time.
Oraya gidip bir araç alabilirsek yarısı kadar sürede buradan kurtulabiliriz.
There's a Spiga couple, Tim and Rayna Shelby.
Bir Spiga çifti var, Tim ve Rayna Shelby.
And now he's punched his own ticket and he's got himself a regular, permanent gig out there.
Gitti, kendi biletini kesti ve şimdi orada kendi düzenli, kalıcı işine sahip.
I have to admit there's a small part of me as I was sitting... in the old house and thinking about fixing it up.
İtiraf etmeliyim ki, küçük bir tarafım bu eski evde oturmayı ve burayı onarmayı düşünüyor.
I'll tell you right now, there's a ton of guys out there who are bigger, faster, stronger than all of you, and they're working retail right now.
Size şimdi söyleyeyim, dışarıda sizden daha büyük daha hızlı ve daha güçlü tonla adam var ve şimdi perakendecide çalışıyorlar.
Every now and then, there's a surge and two to one turns into 20 to one.
Arada sırada bir dalgalanma olur ve 2 ye 1 oranı 20 ye 1 e dönüşür.
I know how much you like to make unauthorized trips, but I needed you here in case of a crisis, and now there's a cris...
İzinsiz yolcukları ne kadar çok sevdiğini biliyorum ama kriz durumunda burada olmana ihtiyacım var ve şu an bir kriz -
I just couldn't help but notice that there were similarities between Chelsea's experience and Kelly's, because you both had intimate encounters with a tall, pale, long-haired being that smelled vaguely of lavender.
Chelsea ve Kelly'nin deneyiminin arasındaki benzerlikleri görmekten kendimi alamıyorum ama. Çünkü ikiniz de uzun boylu, soluk tenli, uzun saçlı ve hafiften lavanta kokulu bir türle yakın temasa geçmişsiniz.
There's not a thing I wouldn't do for them and I know you feel the same way.
Onlar için yapamayacağım bir şey yok ve sizin de böyle hissettiğinizi biliyorum.
Okay, well, there's a big difference between building houses and raising kids.
Tamam, ev yapmak ile çocuk yetiştirmek arasında büyük fark var.
And, the thing is, i feel like I'm there, Jack.
Ve, şey aslında, ben de 9'a yaklaşmışım gibi hissediyorum, Jack.
And I'm afraid there's been a complication.
Ve korkarım ki bir sorun çıktı.
My body, my choice. There's a difference between claiming your reproductive rights and behaving like a complete...
- Üreme organları üstündeki hakkını savunmakla senin yaptığın arasında fark var...
It's like I've lost the thread of a novel, and all of a sudden, there's this messy short woman who's clearly important to the story.
Sanki bir romanın olay örgüsünü unutmuşum da birdenbire hikâyede önemli yer tuttuğu belli kısa boylu, dağınık bir kadın belirivermiş gibi.
We published a curve where there's this long-term cooling trend and then all of a sudden this abrupt warming that has no precedent as far back as you can go and it got named the hockey stick because it looks like the blade of a hockey stick.
Bir tablo paylaştık. Uzun vadeli soğumaya dair bir yönelim gösteriyordu ama sonrasında daha önce hiç görülmemiş ani bir ısınma mevcuttu. Tablo, hokey sopasının ucuna benzediği için ona "hokey sopası" adı verildi.
My footprint is probably a lot bigger than most people's, and there are times when I question, what is the right thing to do?
Eminim benim bu konudaki ayak izim çoğu insandan fazladır. Bazen kendi kendime "yapılacak doğru şey nedir" diye sorduğum oluyor.
There are over a billion people out there without electricity, and they want lights, they want heat, they want the lifestyle that we've had in the United States for the last hundred years.
Bir milyarı aşkın insan elektriksiz yaşıyor. Işık istiyorlar, ısıtma istiyorlar. Amerika'da 100 yıldır sahip olduğumuz yaşam tarzını istiyorlar.
and there's more 69
and there's this 29
and there's 117
and there's nothing 21
and there's something else 41
there's always hope 39
there's a way 67
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
and there's this 29
and there's 117
and there's nothing 21
and there's something else 41
there's always hope 39
there's a way 67
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
there's always a way 57
there's always something 47
there's always one 16
there's another one 165
there's always a choice 42
there's a storm coming 49
there's always next year 20
there's a 704
there's a chance 54
there's always a chance 17
there's always something 47
there's always one 16
there's another one 165
there's always a choice 42
there's a storm coming 49
there's always next year 20
there's a 704
there's a chance 54
there's always a chance 17