English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / And you're alive

And you're alive translate Turkish

582 parallel translation
Up at the front you're alive or you're dead, and that's all!
Cephede ya yaşıyorsundur ya da ölüsündür, hepsi bu!
Mrs. Meade, You're Alive And In My Bedroom.
Bayan Meade, yaşıyorsunuz ve yatak odamdasınız!
You're alive and...
Yaşıyorsun ve...
When they know you're alive, they will rise and restore you to the throne.
Yaşadığınızı öğrendiklerinde, ayaklanacak ve sizi tekrar tahta çıkaracaklardır.
And all the while, her heart's aching, torn with loneliness and uncertainty. Not knowing whether you're dead or alive.
Yüreği sızlarken yaşayıp yaşamadığını bilmeden yalnızlık ve belirsizlik yüzünden perişan.
To be... to be glad you're alive... to be grateful because people are kind to you... to be able to see some of nature's great wonders... the budding of the flowers in spring... the changing of leaves in the autumn... to be able to appreciate beautiful music... to be conscious of the beauty of tasting and feeling... and hearing only the things that are good for you.
Yaşadığın için memnun olmak. İnsanlar sana nazik oldukları için müteşekkir olmak. Doğanın mucizelerini görebilmek.
Yes, we're still alive. And you know what's gonna happen just as well as I do.
Evet öyle ama neler olacağını sende biliyorsun.
She's dead, and you're alive.
- O öldü ve sen yaşıyorsun
You're alive and you better make the most of it.
Yaşıyorsunuz ve bundan faydalanmaya bakın.
He's dead and you're alive.
O öldü ama sen hayattasın.
But go ten paces beyond where I stopped and you're in the bush, the living jungle, where no man has a name and the only law is to stay alive, even if you live like a beast.
Ama durduğum yerden on adım at, ormandır. Yaşayan bir orman, hiç kimsenin adının olmadığı, hayatta kalmanın tek yolunun canavar gibi yaşamak olduğu yer.
And sometimes the food that you eat is made from things that you couldn't even look at when they're alive.
Bazen yediğin yemekler canlıyken bakmaktan bile tiksindiğin şeylerden yapıIır.
You can't be as antisocial as you are and still expect people to know you're alive.
Olduğun kadar antisosyal olamazsın yine de insanların yaşadığını bilmelerini beklemelisin.
"She knows you're alive and returning home".
"Sağ salim eve döneceğini biliyor."
You're the only guy alive who can do that to old Spanish Joe and live to tell about it.
İspanyol Joe'ya bunu yapıp, anlatmak için yaşayan tek adam sensindir.
But you're alive and he's dead and that makes the difference.
Fakat siz hayattasınız ve o öldü ve aranızdaki fark bu.
And how you'd think, "They're almost alive"?
Ve "Neredeyse canlı gibiler." Diye düşündüğünü?
And you're not leaving here alive.
Bu evden sağ çıkmayacaksın.
And you're alive and you wonder why.
Sen hayattasın ve neden olduğunu merak ediyorsun.
But Drew's still here, and you're both still alive, and... and I'm still here.
Ama Drew hâlâ burada, ikiniz de hâlâ hayattasınız ve ben de hâlâ hayattayım.
And now it's your turn, unless you're interested in staying alive.
Şimdi sıra sana geldi. Eğer yaşamak istemiyorsan?
And the voice answers, "You're such a fool. How do you know you'll be alive?"
Ve ses yanıt veriyor, "Tam bir aptalsın Sağ kalacağını nereden biliyorsun?"
But since I'm alive and I've noticed we'll be crossing Yankee and Confederate lines a few times I thought you might tell me where we're going.
Hazır bu adamlar gibi değilken, birkaç kere de Kuzeylilerin ve Konfederasyon birliklerinin mevzilerinden geçeceğimizi düşünürsek nereye gittiğimizi söylersin belki diye düşünmüştüm.
You're so certain about everything, not one of your certainties is worth a strand of a woman's hair, you're not even sure if you're alive because you act like a dead man, and I, I look like I have nothing, but I'm sure of what I am, sure of everything,
Her şeyden çok eminsin ama emin olduğun şeylerden biri bile bir kadının saç teli kadar değerli değildir. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değilsin çünkü ölü bir adam gibi davranıyorsun. Hiçbir şeyim yokmuş gibi görünüyorum ama ne olduğumdan eminim, her şeyin farkındayım hayatımdan eminim ve hatta şimdi ölümümden de.
Just lie there and be happy you're still alive.
Oraya uzan ve hâlâ hayatta olduğun için sevin.
But still you're alive and in one piece.
Ama hala yaşıyorsun ve tek parçasın.
♪ Makes you feel you're walking on air ♪ Every tree and flower is singing ♪ How fortunate of me to be alive to see The dawning of a day so fair
sanki bulutların üstünde yürüyormuşuz gibi... ağaçlar ve çiçekler şarkı söylüyor... bu kadar güzel bir günün doğuşunu görebildiğim için... ne kadar da şanslıyım... bu harika duyguyu kim alır?
Why do you think you're still free and alive?
Neden hala özgür ve hayatta olduğunu düşünüyorsun?
You're alive and you bring us a prize.
Yaşıyorsun ve bize bir ödül getirdin.
He's dead and you're alive.
Adam öldü, sen sağsın.
What you're saying is that the planet didn't blow up. And the captain and the others, they're still alive.
Bu durumda gezegen parçalanmadı ve kaptan hâlâ hayatta!
And you're alive still.
Üstelik hâlâ hayattasın.
Shut your face and be glad you're alive.
Hala hayatta olduğuna şükret.
So I hasten to inform you that I'm alive and well, and hope you're, too.
O yüzden de sana yaşadığımı ve iyi olduğumu hemen söylemek istiyorum ve umarım sen de iyisindir.
They're terrified. So I'm going to call and tell them "Ha-ha, I fooled you. I'm alive!"
Çok korktular, bu yüzden onları arayıp "ha ha, sizi kandırdım, yaşıyorum ben" diyeceğim!
To know that you're alive, and not see you?
Hayatta olduğunu bilmek ve seni görememek!
You're a kind man, lieutenant and isn't that how you stay alive?
Siz nazik birisiniz teğmen ama siz de yaşamınızı o şekilde sürdürmüyor musunuz?
When you're finished with this thing, if you should come out alive... you can come and do some hunting for me.
Bu işten sağ salim çıkarsan gelip benim için biraz avlanabilirsin.
I guess they're afraid of your spirit, your soul. But they cook you and eat you. This meat is still alive.
Sanırım ruhundan korkuyorlar ama seni pişirip yiyorlar.
You're risking your life keeping'him alive and gettin'him back someplace where they're gonna finish him off anyway.
Bir gün nasılsa öldürüleceği bir yere dönüşünü sağlamak için hayatını riske atıyorsun.
You're so alive and happy, one would think you're 16!
Çok canlı ve neşelisin, gören de seni onaltındasın sanar!
It says you're alive and I saw you here.
Hayatta olduğunu yazıyor hem seni burada gördüm.
Forget about the truck and thank God that you're alive.
Sen kamyonu bırak, kurtulduğuna dua et.
If you want Mr. Gabler to leave this house alive you must convince him you're healthy and happy.
Bay Gabler'ın bu evden hayatta ayrılmasını istiyorsan onu sağlıklı ve mutlu olduğuna inandırmalısın.
Our glorious Tsar Irakly is lying in his grave, and you're rotting alive here.
Bizim şanlı Çar Irakly.. mezarında yatıyor, biz burada hayatta iken çürüyoruz.
Well, you're skinning'me alive, but - And the Victrola.
Beni resmen yoluyorsun ama tekneye karşılık sana arabayı veririm.
Without wheels and a motor, he won't know you're alive.
Motor ve tekerleklerin yok, seninle ilgilenmez.
Cowards, my son has been killed and you're alive to give me this awful news.
Korkaklar, oğlum öldümü...
I mean, when you think about it and consider that your feelings of love begin when you're about 10 and if you live to, say, 70 well, that's pretty limiting, because what chance is there that he'll be alive at the same time you are?
Demek istediğim aşkı düşünüp, onu hissetmeye başladığında 10 yaşında olsan ve diyelim ki, 70'ine kadar yaşasan bile bu çok sınırlı olur, çünkü onun da, seninle aynı zamanda yaşama olasılığı nedir ki?
I came back for you to take you with me, to marry you... and you'd gone. And now all these years later you choose to let me know you're alive.
Ve bunca yıldan sonra bana sağ olduğunu haber veriyorsun.
And I mean, of course, if you're really alive inside... then of course there's no problem.
Demek istediğim, tabii için gerçekten yaşıyorsa zaten bir sorun yok demektir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]