Armchair translate Turkish
217 parallel translation
Fine, I'll buy myself a comfortable armchair... playing cards, a few books, English cigarettes.
Çok güzel. O halde kendime bir İngiliz koltuğu, birkaç kitap iskambil kağıdı ve İngiliz sigarası alacağım.
It's about his armchair request...
İngiliz koltuğu Kemer!
Number 7 : armchair in leather.
- 7 numara : Deri sandalye.
Number 7 is the armchair...
- 7 numara : Sandalye.
It's a great thing to sit back in an armchair... and watch the world go by in front of you.
Koltuğa güzelce yayılıp dünyanın gözünüzün önünden geçişini izlemek harika bir duygu.
I'll make do in the lounge, in the armchair.
Holde, koltukta uyurum ben.
- The settee and the armchair?
- Kanepe ve koltuğu mu diyorsunuz?
The countess'armchair and the blackened logs were still in the same place.
Kontesin koltuğu... ve kararmış kütükler hâlâ oldukları yerde duruyorlardı.
Those armchair officers will just railroad you.
O koltuk budalası subaylar, hayatını mahveder.
Not in the armchair?
Sandalyede değil mi?
I can't understand these armchair officers- - fellows trying to fight from behind a desk, waving papers at the enemy.
O koltuğa çakılı subayları anlayamıyorum... Masalarından savaşıyorlar, düşmana kağıt savuruyorlar.
I'll sleep in an armchair in your room.
Odandaki koltukta uyurum. Hem tasarruf yapmış oluruz.
There are coat hangers. Here's the armchair.
Askılık burada, koltuk da burada.
I'll curl up and read in an armchair.
Bir kenara kıvrılıp sandalyede bir şeyler okurum.
As soon as we arrived, she sat in the armchair.
Eve varır varmaz, Suzanne sandalyeye çöküvermişti.
Not your wife, nor your armchair, nor your "fine", nor your money.
Karın da, koltuğun da, konyağın da, paran da.
I'm not an armchair, you idiot!
Koltuk değilim, seni geri zekalı!
Like my Voltaire armchair, for instance.
Örneğin Voltaire koltuğum gibi.
Look, that armchair.
- Bak. Aynı sandalye.
- I'll take the armchair.
- Koltuğa oturayım.
The bed or the armchair?
Yatak mı koltuk mu?
Sit down in the armchair
Koltuğa otur.
He used to sit on this armchair.
Onu ilk gördüğüm ünü hatırlıyorum
Better dead than waging the revolution from an armchair.
Devrimi koltuktan yürütmektense ölmek daha iyidir.
An armchair, the sofa, the carpet.
Koltuk, kanepe, halı.
He was here, sitting in this armchair.
Buradaydı, bu koltukta oturuyordu.
An armchair by the fireplace would look good.
Şöminenin yanında bir koltuk hoş dururdu.
The armchair should go in front of the window.
Koltuk pencerenin önünde olmalı.
The armchair goes in front of the window.
Koltuk pencerenin önüne.
It is well to dream of glorious war in a snug armchair.
Rahat bir koltukta şanlı savaş düşleri kurmak iyidir.
No, it was a noise of the spring in the armchair that woke me up.
Hayır, koltuta uyurken gürültü nedeni ile kalktım.
Put him in the armchair.
Koltuğa koyun.
At worst I'll see in the New Year in this armchair...
İşin kötü tarafı yeni yıla bu koltukta gireceğim.
Also in an armchair, only in the air.
Yine koltukta ama uçakta.
I come home,.. sit in the armchair and start feeling sorry for myself.
Eve geliyorum koltuğa oturuyorum ve kendime acımaya başlıyorum.
This armchair is so comfortable.
Bu sandalye çok rahat.
Now, here's what I want you to do. Place the armchair in the center of the room, facing away from the door, and seat yourself in it.
Yapmanızı istediğim şey, koltuğu odanın ortasına yerleştirip, sırtınız kapıya dönük olacak şekilde oturmanız.
How many more weeks do you have to play before I could get an armchair?
Bir tekli koltuk alabilmemiz için kaç hafta sahneye çıkman lazım?
He'd sit in the very armchair in which you're sitting.
Tam senin oturuyor olduğun koltukta otururdu.
He's often slept in the armchair.
Sık sık koltukta uyuyakalır.
When I build my opera house I'll see to it you have your own box and a red velvet armchair.
Opera binamı inşa ederken sana özel bir loca ve kırmızı kadifeden bir koltuk koydurmaya özellikle dikkat edeceğim.
And from the theater I want an armchair with red velvet upholstery.
Bir de, tiyatrodan kırmızı kadife kaplı bir koltuk istiyorum.
This armchair!
Hay bu sandalyenin..!
Unlike armchair generals, we will share the pain of our soldiers in the form of electric shocks.
Masabaşı generallerinin aksine, askerlerimizin acısını elektrik şoku olarak paylaşıyoruz.
"Yeah, I sat in the armchair... crying."
"Koltukta öylece ağlayarak oturdum..."
The armchair over there was featured in "The Father", this couch appeared in "Hedda Gabler".
Şuradaki koltuk "Baba" da kullanılmıştı,... bu kanepe "Hedda Gabler" de kullanıldı.
Of course, I think about you, Mom. I'm seeing you as you are right here. I'll always be able to imagine you as I'm imagining you right now, alive, sitting on you armchair.
Seni tabii ki düşünüyorum ve seni şu an olduğun gibi görüyorum ve seni her zaman koltuğunda otururkenki halinle hatırlayacağım.
The piano, the armchair...
Piyano, koltuk...
The weapon used, a brand-new revolver, type Browning.675 was found near his body, which lies in an armchair next to the fireplace in a peculiar position.
Browning 7.65 tipi revolver, şöminenin önündeki koltukta bulunan cesedin yanında, ilginç bir pozisyondaydı.
Afterwards bring me back the armchair.
Dikkat edin!
You think of your armchair!
Bayan Filuména yavaş.