English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Bazaar

Bazaar translate Turkish

363 parallel translation
Slip away in the bazaar tomorrow.
Yarın gizlice çarşıya çık.
He gets up early to open his lovely shop in the bazaar.
Sevgili Yaman dükkanını erken açar, o yüzden de her sabah erken kalkar.
I will tell Alain, my secretary to visit you tomorrow at the bazaar.
Alain ve sekreterimle beraber muhakkak yarın ziyaretinize geleceğiz.
Then you will come to my charity bazaar.
Yardım derneğinin kermesine gelecek misin?
Now, for the purpose of the record, what time will you arrive at the bazaar?
Kermese saat kaçta geleceksin bakalım?
Once and for all, I am not attending the bazaar.
Tekrar söylüyorum, kermese gelmeyeceğim.
" It seems the charity bazaar at the Allenbury house tonight...
" Allenbury'lerin evinde yapılan yardım derneği kermesi...
He's at the park arranging a bazaar to raise money for the fire engine.
İtfaiye arabasına para toplamak için parkta bir kermes düzenliyor.
- I'm doing a story for Harper's Bazaar... - As soon as I find my passport, please. I left it in my cabin.
Ama biz alana kadar lütfen sözleşmeyi imzalamamaya çalış Phil.
- It may step out of a bazaar.
- Bir çarşıda karşılaşabilirsin.
But the men in his confidence, the bazaar managers, the foremen, the caravan leaders, are all outsiders.
Ama güvendiği adamlar pazar yöneticileri, heyet başkanları, kervanbaşları hep dışarıdan.
The Turners want you to officiate at Wednesday's Church Bazaar.
Turner'lar Çarşamba günkü kilise kermesinde görev almanı istiyorlar.
They met at a charity bazaar.
Kermeste tanışmışlardı.
He was a friendly man... and after work he always came home through the bazaar... though it was much the longer way.
Dostcanlısı bir insandı... Her ne kadar yolunu uzatıyor olsa da iş çıkışı pazarın içinden geçerek, eve dönerdi.
I knew the bazaar intimately.
Pazarı çok iyi biliyordum.
She's been on Harper's Bazaar three times.
Üç kere Harper's Bazaar'da çıktı.
Notice the Egyptian influence in the bazaar raffia hat.
Rafya şapkasındaki Mısır etkisine dikkat edin.
I saw a picture in Harper's Bazaar of a mountain shack.
Harper's Bazaar'da bir dağ barakasının resmini görmüştüm.
All the pretty women are working for our charity bazaar.
Tüm güzel kadınlar bizim kermes için çalışıyor.
I think it will be quite appropriate to drink to the success of the cheap dining-rooms, which are the object of today's bazaar, for which we worked so well.
Kendisi ucuz yemek odalarında kadeh kaldırmak yerine, bugünün çarşısında çok çalıştı.
And then I had to go to'21'and have lunch with the Harper's Bazaar people.
Sonra da'21'e gidip Harper's Bazaar çalışanlarıyla yemek yedim.
I am jeopardising my position with Harper's Bazaar and Vogue, all for a girl who does not appear.
Harper's Bazaar ve Vogue dergileriyle aram bozulacak. Üstelik burada olmayan bir kız için.
It seems he wouldn't let the church bazaar committee use his garden for their annual affair.
Öyle görünüyor ki, kilise kermes komitesinin yıllık etkinlikleri için bahçesini kullanmalarına izin vermeyecek.
Well, that's what everyone is saying just because you won't let the bazaar be held in your garden.
Şey, kermesin bahçende düzenlenmesine izin vermeyeceğin için herkes böyle söylüyor.
If we can use your gardens for the bazaar,
Bahçelerini kermes için kullanabilirsek,
Everything seemed to be going smoothly till the day of the bazaar.
Kermes gününe değin her şey iyiye gidiyor görünüyordu.
Mr. Anderson, what a lovely bazaar.
Bay Anderson, ne hoş bir kermes.
Since it did rain, we could have held the bazaar at someone else's house.
Yağmur yağdığı için, kermesi bir başkasının evinde düzenleyebilirdik.
Hildegard, don't you realize this is a church bazaar.
Hildegard, bunun bir kilise kermesi olduğunu anlamıyor musun.
There's a church bazaar comin'up next week.
Gelecek hafta kilise pazarı var.
Harper's Bazaar?
Harper's Bazaar'da mı?
I'll be staying in the Slav Bazaar, in the same room.
Slav Pazarında aynı odada kalacağım.
We're gonna have the best bazaar you've ever seen.
Bu zamana kadar gördüğün en iyi pazar bizde olacak.
A bazaar?
Bir pazar mı?
- there's going to be a bazaar?
- Bir çarşı olacağını mı?
There's a big bazaar, and I'm helping.
Büyük bir pazar var, ve ben de yardım ediyorum.
You see, they're having a big bazaar in town, and they're trying to raise enough money to build a new orphanage.
Görüyorsunuz, kasabada büyük bir pazar yapıyorlar ve yeni bir yetimhane yapabilmek için para bulmaya çalışıyorlar.
I've been helping for the bazaar.
Pazarda bir şeylere yardımcı olmaya çalışıyordum.
I thought, perhaps, you'd like to stitch them together to make a patchwork quilt for the bazaar.
Düşündüm de, belkide, onları dikmek isteyebilirsin ve böylece yorgan olarak pazarda da satabilirsin.
I mean, the bazaar's for an awfully good cause.
Yani demek istiyorum ki, bu pazar gerçekten iyi bir sebep olurdu.
Mrs. Tarbell tells me you're involved with that bazaar.
Bayan Tarbell senin de şu pazar işinin içinde olduğunu söyledi.
Well, she can't stop us from helping with that bazaar.
Pekala, pazara yardım etmemize engel olamaz.
They said they couldn't handle this ad for our bazaar.
Pazar için bu reklamı yapamayacaklarını söylemişlerdi.
Just don't be surprised if come Sunday night nobody shows up at your bazaar.
Pazar akşamı olduğunda ve hiç kimse size pazarı göstermediğinde şaşırmayın o zaman.
- Is the bazaar off?
- Pazar kapanıyor mu?
But there's to be a charity bazaar in the band park tonight.
Ama parkta bu gece hayır çarşısı olacak.
It's a big bazaar tonight.
Büyük pazar bugün.
It's the most exciting game at the bazaar.
Pazardaki en heyecanlı oyun bu.
Easter stuff for the Bazaar.
Bazaar dergisinin paskalya baskısı için.
Well, I see you got that dame from Harper's Bazaar to show up.
Bakıyorum da Harper's Bazaar'daki kadını getirmişsin.
-... but Harper's Bazaar, now, come on ¡
... ama Harper's Bazaar'dan bahsediyoruz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]