English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Bleak

Bleak translate Turkish

523 parallel translation
And he would be left with an emptiness, to return to his bleak, lonely existence.
İçinde bir boşluk hissiyle, kasvetli ve yalnız yaşamına dönecekti.
"Ah, distinctly I remember " it was in the bleak December
Açık seçik hatırımda bir Aralık günüydü, kasvetli
And my castle is bleak
# Kasvetlidir kalem
" My dream has been answered, but my life's just as bleak.
" Rüyam yanıt buldu ama hayatım hala sönük.
Years passed, with Sundays as bleak as Mondays
Yıllar akıp giderken, pazarlar da pazartesiler kadar kasvetli olur...
This'll make the place less bleak.
Bu şişe havanın soğukluğunu biraz kırar.
But for womankind, my record isn't quite so bleak.
Ama insankızı için sicilim o kadar kötü değil.
Then I have to stop at the library and get a copy of Bleak House.
Sonra da kütüphaneye uğrayıp "Kasvetli Ev" in bir kopyasını almalıyım.
Well, it did look a bit bleak.
Şey, biraz kasvetli görünüyordu.
When I told you about Uncle John offering to send me to Vassar, you looked bleak.
John amcanın beni Vassar'a göndermek istediğini söylediğimde ise kasvetli.
And when it is bleak and chilly
Hayat ne zaman umutsuz, soğuk
No desert island castaway ever faced so bleak a prospect.
Issız adaya düşenler bile asla böyle bir manzara görmemişlerdir.
There is no man left in this bleak, awful modern world like you.
Bu kasvetli, çirkin ve çağdaş dünyada senin gibi bir adam kalmadı.
It's true that to survive one has to write anything, but this is pretty bleak.
Yaşamak için birşeyler yazmak gerekiyor ama bu kadarı da fazla.
It had been a bleak ordeal, like a harsh winter.
Haşin bir kış gibi, soğuk ve kasvetli bir deneyimdi.
This is one of the out-of-the-way places - the unvisited places - bleak, wasted, dying.
Burası gözden uzak, sapa yerlerden biri. Kimselerin gelmediği bir yer, iç karartıcı, köhne, bitik.
I'm still standing there holding a bucket full of rocks and staring into a bleak old age.
Orada hâlâ, elimde taş dolu bir kova ile dikiliyor ve kara talihime bakıyordum.
I couldn't bring myself to go straight home to my small, bleak apartment.
Kendimi bir türlü küçük, kasvetli evime atamadım.
This room is so bleak.
Oda aşırı kasvelti.
Distinctly I remember it was in the bleak December... and each separate dying ember... wrought its ghost upon the floor.
Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi..... ve ölen her bir köz parçası dövüp işliyordu yer döşemesine ruhunu.
I've been lying here contemplating a bleak future unless...
Burada uzanmış ümitsiz bir gelecek hayal ediyordum, ancak...
Well just between you and me, it looks pretty bleak.
Şey... aramızda kalsın ama kötü görünüyor.
Does it have to be so bleak?
Böyle kasvetli olmak zorun da mı?
Well, things look a little bleak for Henry, don't they?
Henry için işler biraz sarpa sardı galiba.
We've loved each other since we first met and already this image that has appeared to haunt my mind on this bleak morning.
Birbirimizi ilk bakışta sevdik Zaten bildiğim o görüntü Bu durgun ve soğuk sabahta, aklıma takıldı.
How can you love someone who offers such a bleak image of himself?
Böyle hasta bir zihinle nasıl birini sevebilir?
Harold Skimpole is a character in Bleak House by Dickens.
Harold Skimpole, Dickens'ın "Kasvetli Ev" romanındaki karakterdir.
Oh, thou bleak and unbearable world
Seni kasvetli ve çekilmez dünya
How can you work in such a bleak room?
Bu kadar kasvetli bir odada nasıl çalışabiliyorsun?
Back in the village, it was another bleak springtime.
Köye yeniden hüzünlü bir bahar geldi.
Pretty bleak place...
Oldukça kasvetli bir yer...
Sounds kind of bleak.
Çok iç karartıcı.
'CAUSE IT'D BE A BLEAK CHRISTMAS IF NOBODY HELPED THEM OUT. COME ON.
Zavallı, kederli Floyd ailesi için dört düzine yaptım.
Your future looks bleak
Senin geleceğin umutsuz gözüküyor.
The new regime gave people new hope after those bleak years.
Yeni rejim, acı yılların ardından insanlara yeniden ümit verdi.
The fossilised remains of some of the earliest of them have been found in the rocks of these bleak Welsh hillsides.
Bu kasvetli Galler yamaçlarındaki kayalarda bazı en eski bitkilerin fosilleşmiş kalıntıları bulundu.
I can see a very bleak evening ahead.
Önümdeki kara akşamı görebiliyorum.
Your films are so bleak and gloomy
Filmlerin çok soğuk ve kasvetli.
It's bleak, my God. I mean, all that Kierkegaard, right?
Biraz karanlık, değil mi?
A bleak story of alcoholism.
Alkolizmle ilgili kasvetli bir hikaye.
It is growing here in the bleak lands of Patagonia, on the southern tip of South America.
Burada, Güney Amerika'nın güney ucundaki Patagonya'nın çıplak topraklarında yetişir.
And together they form one of the keys to the success of the placental mammals, which have, in the end, colonised all parts of the world, including even these bleak, inhospitable ice flows.
Bunlar birlikte plasentalı memelilerin başarısının anahtarlarından biri oldu ve bu memeliler dünyanın her bölgesine yerleşti. Hatta bu kasvetli ve barınması zor buzullar da dahil.
Considering the ruthless nature of this crime and the bleak prospects for rehabilitation I hereby sentence you to serve 1 25 years in the custody of the commissioner of the Department of Corrections.
Bu suçun acımasız doğasını ve rehabilitasyonun kötü olasılıklarını göz önünde tutarak sizi, Islah Makamı'nın şube müdürünün gözetimi altında, 125 yıl hapise mahkum ediyorum.
I just couldn't bear to see Paulie clatter around yet another bleak place. I just couldn't.
Paulie'nin bir kez daha karanlık, ruhsuz bir yerde olmasına dayanamadım.
Talk about bleak!
Ne kasvetli!
Sombre they look their muted colours of a tone with the bleak heathland that is our kingdom.
Kasvetli görünüyorlar. Solgun renkleri uyum içinde bu kasvetli yurtla yani krallığımızla.
In the bleak days of 1983 as England languished in the doldrums of a ruinous monetarist policy the good, loyal men of the Permanent Assurance Company a once-proud family firm recently fallen on hard times strained under the yoke of their oppressive, new corporate management.
1983'ün karanlık günlerinde... İngiltere, iflas ettirici mali politikaların pençesinde kıvranırken... eskiden piyasanın duayeni olan... şimdiyse zor günler geçiren aile şirketi Kızıl Sigorta'nın emektarları... yeni şirket yönetiminin zalim boyunduruğu altında eziliyorlardı.
You're facing a pretty bleak future, pal.
Seni kasvetli bir gelecek bekliyor dostum.
Kind of a bleak point of view, isn't it?
Tatsız bir bakış açısı, değil mi Marty?
Well, I know it looks sort of bleak out there.
Durum hiç iç açıcı görünmüyor, biliyorum Carla.
Those years after 6 were very bleak.
6 yaşımdan sonraki o yıllar oldukça kasvetliydi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]