English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Blinked

Blinked translate Turkish

269 parallel translation
- Yes, he blinked.
- Evet, göz kırpıyordu
- What do you mean "blinked"?
- WNe demek göz kırpıyordu?
You hardly blinked an eye.
Gözünü bile kırpmadın.
You blinked.
Göz kırptın.
The entire magnetic field in this solar system blinked.
Güneş sistemindeki tüm manyetik alan bir an için yanıp söndü.
That thing blinked 50 times if it blinked once.
Bir kere yanıp söneceğine, 50 kere yanıp söndü.
His asshole blinked, but we got him.
Göt deliği göz kırpıyordu ama açıkken yakaladık!
God may have just blinked.
Tanrı görmemezlikten gelmiş olabilir.
God blinked and the whole world disappeared?
Tanrı göz yumdu ve tüm dünya yok oldu?
Only you finally blinked!
Sonunda sen gözünü kırptın!
Did I blink? I think I blinked a second there.
Sanırım gözlerimi kırptım.
- He blinked. - He blinked.
Gözlerini kırptı.
He barely even blinked.
O hala bildiğini okuyor.
It was like, bam, I blinked my eyes and they're there.
Bir anda oradaydılar.
Sugar Ray, I blinked and I missed the whole thing.
Sugar Ray, göz kırparken bütün olayı kaçırmışım
And General Ewell put his arms behind him and blinked.
Ve General Ewell kollarını arkasına alıp göz kırptı.
I haven't blinked in like 30 minutes.
30 dakikadır falan gözlerimi kırpmadım.
Later, I noticed something odd about the way she blinked her eyes.
Daha sonra göz kırpmasında bir tuhaflık fark ettim.
Dekins blinked for a second then he laughed and actually shook Andy's hand.
Dekins bir saniyeliğine kör oldu sonra güldü ve Andy'nin elini sıktı.
Maybe the universe blinked.
Belki de evren tersine dönmüştür.
Look, it's been four hours. He hasn't blinked.
Bakın, neredeyse dört saat oldu ama gözünü bile kırpmadı.
If you blinked, you'd have missed it.
- Gözlerini kırparsan, kaçırırsın.
- Oh, Ma, take it again. I blinked.
- Oh, anne, bir daha çek. gözümü kırptım.
You coulda shut me down, but you blinked.
Beni nakavt edebilirdin, ama tereddüt ettin. Yanılıyor muyum?
When I hit Sonny Liston all those people blinked, so they didn't see it.
Sonny Liston'a vurduğum an bütün insanlar gözünü kırptı o yüzden görmediler.
"The perpetrator blinked two sets of eyelids."
"Fail, iki gözkapağı kırptı."
Blinked with both eyes?
İki gözünü mü kırptı?
He blinked one set, then a completely different set.
Önce bir çift, sonra bambaşka bir çift gözkapağı kırptı.
The union blinked first.
Sendikayla anlaştık.
Not in so many words, but he blinked twice for "Yes."
Kelimelerle ifade etmedi ama "evet" için gözlerini iki kere kırptı.
It blinked at me.
Bana göz kırptı.
Blinked or winked?
Göz mü kırptı, yoksa gözü seyirdi mi?
I never blinked my eyes!
Gözümü bile kırpmadım!
Gentlemen, it looks like they blinked.
Beyler, galiba düşman pes etti.
" Your eyelids blinked, then you dove back into sleep.
Göz kapakların kıpırdadı, sonra yine uykuya daldın.
And then, like, I blinked, and you grew up.
Ve sonra, sanki göz açıp kapayıncaya kadar büyüdün.
Don't allow eons of history and life to get blinked out of being... just because you've got a grudge against your Creator.
Tarihin ve yaşamın sadece Tanrı'ya karşı kin beslediğin için yok olup gitmesine izin verme.
Look, asshole, I don't know if anyone explained the rules to you... but if you succeed everything gets blinked out of existence, even you.
Bak, aşağılık herif. Kimsenin sana kuralları açıklayıp açıklamadığını bilmiyorum. Ama başarılı olursan ve varoluş yok olursa sende yokolacaksın.
It's like I blinked, and we were naked.
Göz açıp kapayana kadar çıplaktık.
- You think he blinked.
-... ve sence cisimlendi.
No cats have hissed at him, he has not blinked, he has not tried to kill me or my sisters and steal our powers, which, as you know, is a key indicator.
Hiç bir kedi ona tıslamadı hiç cisimlenmedi ve ne beni, ne de kardeşlerimi öldürmeye veya güçlerimizi çalmaya çalışmadı ki bilirsin bu kilit nokta.
- Jack blinked.
- Jack cisimlendi.
Then he blinked to the other one on the other plate,'and he saw it appear here and there.'
Diğer negatife baktı, nokta orada da ortaya çıktı. Hem burada hem orada ortaya çıktığını gördü.
We were eyeball to eyeball, and I think the other fellow just blinked
Kılpayı atlattık, galiba karşı taraf geri çekiliyor.
Skies lit by bolts of lightning were replaced by electric lights that blinked on and off with regularity, killing the possibility or chance that I might dream or forget where I was.
Yıldırımlarla aydınlanan gökyüzünün yerini,... sürekli yanıp sönerek,... hayal kurmamı,... ya da nerede olduğumu unutma olasılığını ve şansını öldüren elektrik lambaları almıştı.
- blinked.
-... göz kırptı.
- He blinked?
- Göz mü kırptı?
So I thought I'd come here to face you. Not- - not that I'm afraid of you, but I would really feel better if you blinked.
Senden korktuğum için değil, fakat gözünü kırparsan kendimi gerçekten daha iyi hissedeceğim.
I think I blinked.
Dur.
The colonel never blinked.
Albay asla Gözünü kırpmadı.
Then why haven't you blinked?
- Peki, niçin hala bakıyorsun?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]