English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Blinking

Blinking translate Turkish

665 parallel translation
Stop blinking like an old owl.
Yaşlı bir baykuş gibi gözlerini kırpıştırmayı kes.
I think it's a blinking shame robbing the poor people like that.
Ne kadar büyük bir rezillik, yoksul insanları bu şekilde soymak.
The biggest blooming hunter in the whole blinking continent turning himself into a glorified tourist guide.
Bütün kıtanın en ünlü avcısı turistlere rehberlik yapacak.
Blinking close.
Anlık bir olay.
In the Casbah, he'd kill me without blinking
Kazbah'ta yakalamaya kalksaydım beni gözünü kırpmadan öldürürdü.
Whoever's been playing tricks with this village is blinking clever.
Her kim bu köyle oyun oynuyorsa, çok dikkatliymiş.
Get me some tools that I can rip these blinking bars out with.
Şu lanet olası parmaklıkları sökebileceğim bir şeyler getir.
Annie, come on, pull these blinking bars out for me.
Annie, şu lanet parmaklıkları sök hadi.
Archibald Cutter, the blooming duke, look at me, and Rajah Gunga Din... pouring diamonds out of that there blinking water bag.
Bana bak, Archibald Cutter, bir dük, ve lanet olası su çantasından... elmaslar akıtan Raca Gunga Din.
It's them all right, Din, the whole blinking lot of them.
Bunlar onlar, Din, bütün o kahrolası Thuglar.
Who do you think you are, a lot of blinking nursemaids in Hyde Park?
Kim olduğunuzu sanıyorsunuz, Hyde Park'ta yürüyen bir grup lanet bakıcı kadın mı?
Who's a blinking idiot now?
Kimmiş aptal bakalım ha?
# Now ain't that a blinking'shame #
"Göz kırpan ayıp benim değil"
Get somebody else to post your blinking letter.
Lanet mektubunu başkasıyla yolla.
He's all wind and whitewash, like a blinking rook.
Lanet kargalar gibi gaklıyor.
The blight is in Davey Jones'locker and feeding the fishes he is, deader than a blinking mackerel.
Namussuz denizin dibinde yatıyor parlayan bir uskumrudan daha ölü balıklara yem oluyor.
What is this Musgrave Manor, a blinking prison?
Nedir bu Musgrave Mâlikhanesi, lanet olası bir hapishane mi?
Yes, what makes you so blinking sure there's a message in it?
Evet, seni mesaj bulunduğuna bu kadar emin kılan nedir?
Where did you know that he had a blinking boat on his epidermis?
Peki, derisinin üstünde lanet bir tekne olduğunu nereden biliyordun?
They're so blinking superstitious.
Çok yanar döner ve batıl inançlılar.
I don't know about him understanding the language of animals, but the blinking animals sure understand him.
O hayvanların dilinden anlıyor mu bilmiyorum ama hayvanların onu anladığı kesin.
Maybe it's me imagination, but this oasis of ours is shrinking like a blinking violet.
Belki benim kuruntum ama vahamız menekşe gibi soluyor.
But the way he kept looking into the sun without blinking.
Ama gözlerini bile kırpmadan güneşe bakıyordu.
It's his blinking'ghost what's talkin'!
Işıklı hayaleti konuşuyor!
Why is it the things you want are only there for the blinking of an eye?
Neden istediğiniz şeyler göz açıp kapayana kadar kayboluyor?
Not a blinking soul.
Bir gölge bile görmedim.
Not on your blinking life.
Hayır, bu lanet hayatımda değil.
With that lot out there we don't stand a blinking chance.
Dışarıda bu kadar çok Alman varken en ufak bir şansımız bile olamaz.
Was I out yonder somewhere Blinking at a star?
Ben başka bir yerde Bir yıldıza mı göz kırpıyordum?
Was I out yonder somewhere Blinking at a star?
Ben başka bir yerde Bir yıldıza göz mü kırpıyordum?
Not a hope in the whole blinking wide world.
Böyle bir şeye imkân yok.
What is that light down there that's blinking always in the same place?
Şu ileride yanıp sönen ışık nedir?
There's a car in the street blinking its light and I think it's a signal of some kind.
Sokakta ışık yanıp sönen bir araba var ve sanırım o bir tür işaret.
It's in the blinking'papers, pictures and all!
Olay gazetelerde, fotoğraflar falan da var!
I'll knock your blinking'block off.
O kelleni kopartacağım.
Out of my way, you barking'haystack. Or I'll knock your blinking'block off!
Önümden çekil, seni havlayan saman yığını, yoksa kelleni uçururum!
Blinking.
Lanet olsun.
- Rub your own blinking foot.
Kendi ayağını kendin ov.
Auntie Nell is blinking.
Nell teyze gözlerini kırpıştırıyor.
" Someone else'll do the blinking'work!
" kahrolasıca işi başkaları yapar!
Keeps blinking, "No".
'Hayır'şeklinde sinyal verip duruyor.
He keeps blinking, "No".
'Hayır'diye sinyal veriyor.
Now try blinking one eye.
Şimdi bir gözünü kırp.
He'd send his brother to the guillotine without blinking.
Gözlerini kırpmadan kardeşini idama götürür.
Pull his blinking'whiskers.
Pis bıyıklarını çek.
Get your blinking face here, or we'll all be done for!
Göster şu yüzünü yoksa hepimiz hapı yutacağız!
Blinking lights.
Yanıp sönen ışıklar.
Bring up that blinking bar.
Şu lanet demiri getir bakalım.
♪ We only hope the blinking sergeant-major knows the way ♪
# Bari lanet olası başçavuş nereye gittiğimizi biliyor olsa #
He's blinking.
Yanıp sönüyor.
No wonder the blinking lights went out.
William oyununda net olarak ifade edildiği gibi. Yanıp sönen ışıkların gitmesine şaşmamalı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]