English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Bluey

Bluey translate Turkish

49 parallel translation
He can ride with Bluey-Bluey.
Bluey-Bluey ile de seyahat edebilir.
Break it down, Bluey. I was only thinking.
Benim birliğimde böyle bir saçmalık olamaz, seni çıplak ellerimle parçalarım!
It's Bluey!
Bu Bluey!
I send my men 50 paces and bluey!
Adamlarımı 50 adım gönderirim ve hurra!
"The ball is bluey."
"Top..." "Ma-avi".
Bluey?
Mavii?
For my baby bluey.
hem de benim mavişim içinmiş.
- Are you my baby bluey?
Sen benim mavişimsin değil mi?
- Oh, yes, I'm your baby bluey.
- Evet.
It's like watching a bluey, right?
Belgesel izler gibi bir şeydi.
Bluey Barnes was reading a magazine...
Bluey Barnes dergi okuyordu...
Bluey!
Bluey!
Bluey, cut me!
Bluey, koluma!
But with a bit of bluey redness.
Ama birazda mavimsi kırmızılık olanı.
There's a... There's about eight people here who want to know if we've got any paint that's grey but with a bit of bluey redness.
Burada mavimsi kırmızısı olan gri renkli bir boyamız olup olmadığını bilmek isteyen 8..
Maybe... bluey, he goes kaplooie.
Belki de... "mavidir, dertsizdir" i seçmeliyim.
Marcus and Bluey, man, unstoppable.
Marcus'la Bluey çok formda.
It's Bluey on the drugs.
Asıl korkman gereken hap almış bir Bluey.
Pretty ladies, come to Bluey...
Güzel kızlar, Bluey'i kovalar...
Bluey and Josh acting weird.
Bluey ve Josh garip davranıyorlardı.
Bluey had a camera.
Bluey bir kamerası vardı.
- Bluey!
- Bluey!
Bluey, hold her.
Bluey, tut onu.
Bluey didn't chuck the tape.
Bluey kaseti atmamış.
- Bluey...
- Bluey...
- Those two hate my guts, fair enough. Now I've got your fucking little weasel of a brother trying to turn Bluey against me.
- Şu ikisinin benden nefret etmelerini anlıyorum da çakal kardeşinin Bluey'i bana karşı kışkırtmaya çalışmasını anlayamıyorum.
- You fucking stabbed Bluey.
- Bluey'i bıçakladın.
You stabbed Bluey.
Bluey'i bıçakladın.
I just need to know... Where's the tape, Bluey?
Bana kasetin nerede olduğunu söylemen yeterli, Bluey?
Listen. Marcus, Bluey and Lisa were fooling around.
Marcus, Bluey ve Lisa dalgalarına bakıyorlardı.
Bluey argued with Marcus, and they killed each other.
Bluey Marcus'la tartıştı. Sonunda da birbirlerini öldürdüler.
- Bluey's tape.
- Bluey'nin kaseti.
Or our bent coppers are making a bluey starring Daley Thompson.
Yada rüşvetçi polislerimiz Daley Thompson'ı star yapan bir film çekiyor.
You see orangey-red stars, yellow stars and bluey-white stars.
Portakal kırmızısı, sarı ve mavimsi beyaz yıldızlar görürsünüz.
With his left eye, he painted this, but in the right eye that was missing the lens that same garden looked very different, swathed in a bluey-white wash.
Sol gözü ile bu resmi yapmış, fakat merceği alınan sağ gözü ile aynı bahçe çok farklı mavi beyaz renklerle kaplı.
You blue, bluey blueness.
Seni mavi, mavimsi, mavimtrak.
Where's Bluey?
Bluey nerede?
Could've put him in the house.
Bluey'i eve sokabilirdin.
My Bluey.
Bluey'im benim..
- It reminds me of Bluey.
- Bana Bluey'i hatırlatıyor.
It was silvery bluey.
Gümüş mavisiydi.
Bluey.
Bluey.
Orangey, bluey-brown.
Turuncumsu, kahverengi maden işçisi kıyafeti.
I've only put the main forms in and above that is an empty space which is a beautiful, deep, soft, smoky, dark bluey mauve that dominates the painting.
Bu taslakta sadece şekillerin ana hatları var. Tüm bunların üstünde bir boşluk var. Derin, yumuşak, sisli, karanlık, mavimsi leylak rengindeki bu alan tüm resme hakim.
- Ralph and Bluey when they come.
- Ralph ve Bluey birkaç haftaya gelince görürler.
- Thank you, Bluey.
- Sağ ol, Bluey.
Bluey, go find the vicar.
Bluey, papazı bulsana oğlum.
- Where's Bluey?
- Bluey nerde?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]