English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Blushing

Blushing translate Turkish

518 parallel translation
A beautiful kind of blushing...
Güzel bir parlama...
No wonder you're blushing.
Ondan mı böyle kızardın?
You know, blushing, stammering and all that.
Hani kizarmaniz, kekelemeniz filan.
By jingo, she's blushing.
Vallahi kızardı!
I felt myself blushing and opened my library book and pretended to read.
Kızardığımı hissettim ve kitabımı açıp okurmuş gibi yaptım.
Oh, you're blushing. You look wonderful when you're angry, just like an avenging angel.
Öfkeli olduğunda çok güzel görünüyorsun, tıpkı bir intikam meleği gibi.
I believe you are blushing.
Sanırım utanıyorsun.
Since first you were my blushing bride
Yüzü kızaran gelinim olduğun günden beri
I don't even see if you are blushing.
Utansan bile anlamam.
Blushing as roses do
Gülün becerebidiği kadar yüzünüz kızarsın
I am blushing.
Biliyorum.
He kissed a maid and start to blush and we've all been blushing'since
Bir kızı öpüp kızardı biz de hep kızarırız
My boy is blushing!
Çocuğun yüzü kızardı!
You're blushing.
Yüzün kızardı.
Yeah, that's what I am, a blushing bridegroom.
Evet, o benim, utangaç damat.
She's blushing!
Kızarıyor!
Achilles, a blushing girl.
Achilles, utangaç kiz.
You're blushing.
Yüzün kızarıyor.
Sara's blushing!
Sara kızarıyor!
Sara's blushing!
Sara utançtan kızarıyor!
Sigfrid is blushing too!
Sigfrid de kızarıyor!
- Gil, you're not blushing?
- Gil, yüzün kızarmıyor ya?
- Go on. Danny, you're blushing.
Danny, yüzün kızardı.
Are you blushing?
Utandın mı?
- Look, he's blushing.
- Bakın, nasıl da kızardı.
- He's blushing.
- Yüzü kızarıyor.
You're blushing.
Kızardın.
Don ´ t you see that since he explained it to me, I can ´ t be near you without blushing?
Bana anlattığından beri, utanmadan senin yanında olamadığımı anlamıyor musun?
There I was, blushing unseen, wasting my sweetness on the desert air.
Gözlerden uzak bir çiçek gibi açıyordum, bütün güzelliğim uçup gidiyordu kıraç topraklarda.
Stop blushing, damn it.
Kızarıp durma lanet olasıca!
Oh, look, he's blushing.
Oh, baksanıza, yüzü kızardı.
- I'm blushing, dad.
Beni çok şımartıyorsunuz, baba.
- She's blushing.
- Yüzü kızardı.
Aren't you blushing?
Böyle dolaşmaya çekinmiyor musun?
You're blushing.
Yanaklarınız kızardı.
I'm not blushing.
Yanaklarım kızarmadı.
He sat down, blushing.
Utanarak yerine oturdu.
Then he stops and holds your blushing, soft face in his hands and he says :
O zaman durur ve kızaran yumuşak yüzünü ellerine alır ve şöyle der :
She's only known me for 10 days, so she can't tell when I'm blushing.
Beni sadece 10 gündür tanıyor ve ne zaman kızaracağımı bilmiyor.
- Why did you think I was blushing?
- Neden utanacağımı düşündünüz.
♪ She's no longer the same blushing rose ♪ Ever since oom-pah-pah!
artık o gonca gül değildir çok şey öğrenmiştir, um-pa-pa...
My lips, two blushing pilgrims, ready stand to smooth the rough touch with a gentle kiss.
Dudaklarım. iki utangaç hacı yüz sürüp mihrabına. hazırdır bu kaba dokunuşu bir öpüşle yumuşatmaya.
That half-witted Seymour who is always so tongue-tied and blushing and adoring
Şu salak Seymour. Sen ne zaman benim odama girsen utanıp kızarıyor.
- Look at her blushing.
- NasıI da kızardı.
But if I'd felt I was shocking her, even a little, I'd have pulled my hand back, blushing.
Onu daha fazla sarsacağımı hissetseydim utancımdan yüzüm kızarırdı ve elimi tereddütsüz geri çekerdim.
- -Hey, you're blushing.
- Kim kızardı? - Kırmızıya döndün.
- -Who's blushing?
Öyle değil mi, profesör?
''She wasn't what you'd call A blushing flower
" Kendisi açmamış çiçek sayılmazdı.
Yes, I was blushing.
Evet, utanmıştım.
I'm blushing already.
Sabırsızlanıyorum.
Stop blushing, Fred.
Utanma, Fred.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]