Boiled translate Turkish
1,071 parallel translation
I boiled milk for him, but he vanished
Ona süt kaynattım ama o ortadan kayboldu.
- How does he like his eggs? - Hard-boiled.
- Yumurtaları nasıl olsun ister?
Boiled, two minutes?
İki dakika haşlanmış?
The eggs will be hard-boiled.
Yumurtalar fazla pişti.
And so we stripped our first whale... and boiled the blubber down to a fine, pure oil... that would keep the lamps burning in a thousand homes... the clocks ticking on their mantelpieces... and perhaps anoint the head of a king.
Ve ilk balinamızı parçalara ayırdık yağını en saf haline gelinceye kadar kaynattık. Bu saf yağ sayesinde içlerinde ailelerin yaşadığı binlerce ev aydınlanacak ve hatta belki bir kralın başına sürülecek.
- You're welcome. Say, I brought you some boiled sweets.
Bak, sana şekerleme getirdim.
Living in a tenement on a day like this is living boiled alive.
Böyle bir günde bu apartmanda yaşamak canlı canlı haşlanmak gibi.
Fried some ham perhaps, or a chop and boiled vegetables, all on the same single flame, a complicated conjuring trick involving much juggling of pots and pans.
Belki biraz jambon, ya da biftek kızartır ve sebze haşlardı. Bunların hepsini bir tek ocak üstünde yapardı. Bu bir çok kez tencere ve tavaları alıp bırakmayı içeren karmaşık bir hokkabazlıktı
I can make boiled eggs and cereal.
Nasıl yumurta yapılacağını ve tahıl ezmesini.
What day? A six-layer vanilla cake is comin'from Mayville... suitably decorated in boiled white frosting'.
O gün Mayville'den altı katlı, süt kremasıyla süslenmiş bir pasta gelecek.
You take that six-layer, white boiled frosting'vanilla cake... and you cut it up in 104 pieces... and you send it out with your regrets.
Bu altı katlı, süt kremalı, vanilyalı keki al,.. ... 104 parçaya böl ve üzüntülerinle onları geri gönder.
- Haddock or boiled egg?
- Mezgit mi, haşlanmış yumurta mı?
I'm being boiled alive!
Haşlıyorsun beni!
- Do you want a boiled potato?
- Haşlanmış patates ister misin?
I took this Yankee-boiled dinner you call a railroad apart... put it together again, and made it pay.
Şu Yankee usulü yemeğe çağırdım, insanı sıkboğaz edip ceremesini çektiriyorsunuz.
The water is boiled.
Ah! Su kaynamış.
When I was a girl he paid me with a hard-boiled egg.
Ben küçük bir kızken bana haşlanmış yumurta ile ödeme yaptı.
Or be boiled by savages.
Veya vahşilere yahni olur.
You'll be boiled by savages.
Vahşilere yahni olursun.
- There'll be boiled lobster for dinner.
- Akşam yemeğinde de haşlanmış ıstakoz.
- She hates boiled lobster.
- Haşlanmış ıstakozdan nefret eder.
Two boiled eggs, maybe, a?
Belki iki tane kaynamış yumurta?
Want a soft-boiled egg instead?
Kaynamış yumurta istermisin?
How about those soft-boiled eggs?
Şu kaynamış yumurtalara ne oldu?
Boiled coffee, spoiled coffee.
Kaynamış kahve, şımarık kahve.
My tears flowed naturally. My emotions boiled over.
Gözyaşlarım kendiliğinden dökülüvermiş, duygularım bir anda boşanmıştı.
Last year I came across a lady from Turin here, who's radiator had boiled dry.
Geçen yıl bu yolda bir bayana rastladım, radyatörü su kaynatmış.
Her radiator had boiled dry.
- Radyatörü su kaynatmıştı...
They should be roasted boiled in oil
Ateşte kavrulmalılar kızgın yağda kaynatılmalılar.
Boiled potatoes, mayonnaise, chicken, and bread rolls.
Haşlanmış patates, mayonez, tavuk ve ekmek.
I had to get my eyes boiled before I could see.
Görebilmek için gözlerimi haşlamam gerekiyormuş demek ki.
I'm not some boiled potato.
Patates çuvalı mıyım ben?
My usual is two soft-boiled eggs, gluten toast and a glass of yogurt.
Benimki iki katı yumurta, bir dilim kızarmış ekmek ve bir kâse yoğurttur.
Boiled halibut.
Haşlanmış pisi balığı.
Just in case, I've left a little food. Boiled potatoes mostly.
Senin için biraz haşlanmış patates bıraktım.
You know I don't like them hard - boiled!
Böyle sevmediğimi biliyorsun!
I'll have that and a couple of hard-boiled eggs.
- Ringa balığı ve iki katı yumurta istiyorum.
But the second groan was angry that the first had burned the lamb, and demanded that the new victims should be boiled instead of roasted.
Lâkin, ikinci gron, ilk gronun kuzuyu yakmasına çok kızmıştı, yeni kurbanların kızartılması yerine haşlanmasını istedi.
I boiled some water, waiting for you
sizi bekliyordum! Çay ister misiniz?
His Majesty hates hard-boiled eggs that aren't perfectly cooked.
Majesteleri mükemmel pişmedikleri için çok kaynamış yumurtadan nefret eder.
Bring hard-boiled eggs.
Haşlanmış yumurtaları getirin.
Hard-boiled eggs.
Haşlanmış yumurtalar.
Octopus, tempura, chicken teriyaki seasoned seaweed, boiled eel.
Ahtapot, tempura, teriyaki soslu tavuk soslu yosun, haşlanmış yılan balığı.
- You eat that nice egg I boiled you?
- Senin için haşladığım yumurtayı yedin mi?
A lovely boiled salmon with boiled potatoes and sauce Hollandes.
Haşlanmış patates ve haşlanmış somon balığı Hollandes sosuyla.
- Soft-boiled eggs.
- Yumurtalar tam kayısı olacak.
- Would you like a boiled egg? - Would you?
Haşlanmış yumurta ister misiniz?
Boiled for 15 minutes.
15 dakika haşlanacak.
Two boiled eggs... four minutes... a little bacon, toast and coffee.
Dört dakika kaynatılmış iki yumurta, biraz pastırma, tost ve kahve.
We boiled steel on our open-hearth furnace.
Biz döküm işçileri, çeliği su misali akıttık.
"Boiled coffee, spoiled coffee!"
Kahretsin!