Bonding translate Turkish
967 parallel translation
Papers from the bonding company.
Teminatçı firmanın evrakları.
I thought that synthesis was impossible without a bonding agent... to hold everything together.
Bu sentezin, bağlayıcı madde olmadan oluşturulmasının imkansız olduğunu sanırdım.
The pair bonding? !
Bizi bir inceleme gezisine çıkarabilir miydiniz?
And the bonding agent...
Ve bizi bir arada tutan şey...
Who knows the electron wave functions for Kryptonian convalent bonding?
Kripton kovalent bağı için elektron dalga fonksiyonlarını bilen var mı?
You're interfering with male bonding.
Şimdi olmaz Diane. Erkeklerin bağlanmasına müdahalede bulunuyorsun.
Well, enough male bonding.
Yeterince erkek erkeğe konuştuk.
There's that bonding thing that happens with the public.. .. and an anchorman during a crisis.
Kriz zamanlarında, haber spikeriyle halk arasında güçlü bir bağ oluşur.
Today's been the worst day of my entire life, and I don't think that... bonding on a display table is gonna help much.
Bugün hayatımın en kötü günüydü ve ben bir masanın üzerinde kefil olmanın çok yardım edeceğini düşünmüyorum...
They're bonding gifts, what you would call wedding presents.
Bunlar bağlanma hediyeleri, yani sizin evlilik hediyesi dediğiniz şey.
As you must have heard, genetic bonding is a Betazoid tradition.
Genetik bağlanmanın bir Betazoid geleneği olduğunu bildiğinize eminim.
I've heard that bonding would complicate things in that case.
Böyle bir durumda, bağlanmanın işleri zorlaştırabileceğini duymuştum.
I love this male bonding.
Bu oğlana kanım ısındı.
I love a little macho male bonding.
Ben biraz maço adamları severim.
- The Bonding?
- "Bağ" mı?
He wishes to involve Jeremy in a Klingon ceremony called R'uustai, the Bonding.
Jeremy'yi R'uustai, "Bağ" adlı... bir Klingon merasimine sokmak istiyor.
Join me in the R'uustai, the Bonding.
R'uustai'de, "Bağ" da bana katıl.
Male bonding makes me sick.
Erkek yakınlaşması midemi bulandırıyor.
There'll be no sharing, no caring, no birthing, no bonding, no parenting, no nurturing.
Paylaşma önemseme yavrulama bağlanma ebeveynlik yapma yetiştirme olmayacak.
The most important thing in dealing with these people is bonding.
Bu adamlarla iş yapmada en önemli nokta karşılıklı bir bağ oluşturmaktır.
This is no longer bonding, defined as "that which binds, links, unionises".
Bu, bağları güçlendirme değil artık, Maurice, ilişkileri sıkılaştırma, yakınlaşma falan değil.
- Is that male bonding?
- Erkek erkeğe dedikleri bu mu?
- You've got to love male bonding.
- Erkek arkadaşlığından.
Our bonding would allow these children to grow up as my allies.
Evliliğimiz sayesinde bu çocuklar müttefikim olarak büyüyecekler.
[footsteps] Now that you have that male bonding out of the way, what do I have to do to get a cup of coffee?
Mademki uzaklardan arkadaşın geldi size buralardan bir fincan kahve bulmam için ne yapmalıyım?
When we meet a match, the brain releases a complex cocktail of chemicals that produce a rush of excitement and wellbeing, bonding us to a lover and making us feel content.
Birisiyle karşılaştığımızda, beynimiz heyecan ve rahatlamadan oluşan karşışık bir kokteyle benzer kimyasallar üretir, bu da bizi o kişiye aşık edecek duyguyu ve hissi oluşturur.
( Woman ) The part of the brain responsible for reward and empathy goes into high-alert mode, as does the one producing the hormone oxytocin, the bonding chemical.
Beynin ödül ve empati kısmı kırmızı alarm moduna geçer, kimyasal tutucular, oksitosin hormonu üretmeye başlar.
The only thing going on down there... was male bonding.
Orda sadece birbirine bağlı adamlar var canım.
But human bonding rituals often involve a great deal of talking and dancing and crying.
Ama insan bağlılık ayinleri genelde büyük oranda konuşmayı dans etmeyi ve ağlamayı içerir.
I'm seeing widespread bonding to neuro-receptors.
Nöro-sinirlere alabildiğince yayılıyor.
The Romulans are interested in bonding with the Vulcans.
Romulanlar birden bire Vulkanlar'a bağlanmakla ilgilenmeye başladı.
Wait a minute that smells like sodium tetrasulfate bonding with chlorophyll.
bi saniye bu sodyum tetrasülfür gibi kokuyor ve klorofilli
Nothing like male bonding.
Erkek dayanışması diye buna denir.
Let me tell you about Ben. I wanted this to be a bonding experience.
Ben ile aramızda bir bağ oluşmasını istemiştim.
Now he's bonding with Captain Cyclops!
Ama o Kaptan Tepegöz'ü tercih etti!
I'm sure this'll be a real bonding experience.
Eminim bu çok değişik bir deneyim olacak.
It's a bonding thing, you know.
İlişkiyi geliştirmeye yarar.
Until I reach final bonding, when I imprint upon myself the requirements of one man. To serve as his perfect partner in life.
Son noktaya ulaşana kadar kendimi erkeğimin ihtiyaçlarına göre adamalıyım ki hayatına mükemmel bir eş olarak hizmet edebileyim.
The currents of chromo-bonding between you and your parental units are infinite.
Ebeveyn birimlerinle arandaki kromo-yakınlık çok sıkıdır.
It is known as dental bonding.
Diş düzeltme deniyor.
And, frankly, I don't think our bonding company would cover you.
Ve açık konuşmak gerekirse, şirketimiz sizin kefaletinizi ödeyemez.
Based on destructive ultrasonic analysis of the sample the molecular bonding of his clay flesh is breaking down.
Aldığım örnekte yaptığım ultrasonik analizler kil vücudunun moleküler bağınının bozulduğunu gösteriyor.
Sorry to interrupt your male bonding, but we have a break in the story.
Erkek konuşmanızı kestiğim için üzgünüm, ama hikayemizde değişiklik var.
Well, Dad, enough of this bonding.
Baba bu kadar birliktelik yeter.
Well, as I entered the bowling alley ready for an exciting night of bonding, brewskies and barfing what did I see?
Yayılmak, içmek ve kusmaya hazır olarak gittiğim bovling gecesinde... bir de ne göreyim!
I was laser-bonding a backup.
Yedek bir hattı lazerle bağlıyordum.
See? They're bonding already! ( Giggles )
Çoktan ısınmaya başlamışlar.
We do the jump, grab a coke afterward, talk about our bonding experience on the way down.
Atlayışı yapıyoruz. Sonra bunun nasıl bir deneyim olduğundan söz ediyoruz.
It utilizes magnetic energy to generate molecular bonding.
Bu manyetik enerji kullanarak moleküler bir bağ oluşturuyor.
- I thought an adventure might give us a chance to have fun, get reacquainted, even do a little bonding.
Biraz macera bize iyi gelir dedim. Biraz eğlenmek, birbirimizi tekrar tanımak ve hatta yakınlaşmak için iyi bir şans olabilir.
- You guys done male bonding yet?
- Erkek erkeğe muhabbetiniz bitti mi artık?