Bread translate Turkish
8,431 parallel translation
Am I the only one who is over panini bread?
Artık panini ekmeğinden sıkılmış bir tek ben mi varım?
Panini bread.
Panini ekmeği.
Um, maybe there's some in the bread basket.
Ekmek sepetinde olacaktı.
I have treasured the words of his mouth more than my daily bread. "
Günlük ekmeğimden çok ağzından çıkan sözlere değer verdim.
They will give you a little bread, and then they will beat you.
Sana bir parça ekmek verirler ve sonra döverler.
Then they will give you some more bread, and they will beat you again.
Sonra bir parça ekmek daha verirler ve yine döverler.
Eat bread, make eyes at strangers.
Ekmek yiyip yabancılarla kesişebilirsin.
The bread sticks.
Çubuk kırakerler.
- Where's the banana bread?
- Muz ekmeği nerede?
White bread, perma-scowl, you two, in the back, now!
Beyaz tenli, çatık kaşlı. İkiniz arkaya geçin. Hemen!
"You're the butter to my bread. Love, Julia".
"Ekmeğimdeki tereyağ gibisin, sevgilerle Julia."
NARRATOR :... earning millions, while honest citizens stand on bread lines.
... dürüst vatandaşlar ekmek sırasında beklerken o milyonlar kazanıyor...
He knows we're his bread and butter.
Adam bize ihtiyacı olduğunu biliyor.
White bread and cheese.
Ekmek arası peynir mi?
Ten packages of butter on a piece of bread, butter 1000 calories.
Bir dilim ekmek üzerine on paket yağ. Tereyağında 1000 kalori var.
There's green bits on the bread. Well, have cereal!
- Ekmeğin üstünde yeşil şeyler var.
We distribute 100,000 loaves of bread every month... goat milk and yak meat when the Great Khan's herds are fat.
Her ay, yüz bin somun ekmek Ulu Han'ın sürüleri büyüdüğünde keçi sütü ve sığır eti dağıtıyoruz.
Why is the bread so hard again?
- Bu ekmek neden bu kadar sert yine?
I have the most beautiful girl in the world over for the weekend, and instead of making love, I get self-conscious and make banana bread?
Dünyanın en güzel kızıyla hafta sonu için birlikteyim ancak sevişmek yerine içime kapanıp muzlu ekmek yapıyorum.
The banana bread's almost done, by the way.
Muzlu ekmekten az kaldı bu arada.
I'm tired of just bread.
- Sadece ekmekten sıkıldım.
Bread is what we have.
- Ekmekten başka bir şeyimiz yok.
Soon, you will have more than bread for breakfast.
Yakında kahvaltıda ekmekten daha fazlası olacak.
They can break bread together.
Beraber yemek yiyebiliyorlar.
It's like Kierkegaard humped a loaf of wonder bread and made a baby.
Kierkegaard beyaz ekmeği hamile bırakmış bu kız öyle doğmuş.
Focaccia bread.
Focaccia ekmeği.
Would you like a piece of bread?
Bana bir parça ekmek verir misin?
We-we-we needed bread.
Ekmeğe ihtiyacımız vardı.
It's one thing you avoid me, and now you refuse even to break bread?
Zaten benden kaçıyorsun, bir de mola ekmeğini mi reddediyorsun? - Çok kaba.
All this time living with savages, I have to wonder if Dougal MacKenzie shared more than just bread and shelter with the lady.
- Bunca zamandır vahşilerle yaşarken Dougal Mackenzie'nin hanımla yalnızca ekmek ve barınak paylaşıp paylaşmadığını merak ediyorum.
I was told he'd merely stolen a loaf of bread.
Bana anlatılan yalnızca bir somun ekmek çaldığı.
If it wasn't for me, you'd be down on the island eating bread crusts with the other V-1s.
Ben olmasam adada diğer V-1'lerle birlikte ekmek kırıntıları yiyor olurdun.
Now, when we're eating lots of sugar and other carbohydrates like bread and pasta, we're producing lots of glucose.
Şimdi, çok fazla miktarda şeker ve ekmek ve makarna gibi diğer karbonhidratları yediğimizde çok fazla glikoz üretiriz.
I think if I was to put you, again, on a white bread diet, you know, or to put you on a, you know, potato chip diet or French fry diet, you might have a similar effect.
Sanırım sizi yine, beyaz ekmek dietine sokarsam, bilirsiniz, veya patates cipsi dietine sokarsam veya Kızarmış patates dietine, buna benzer bir etki ile karşılaşabilirsiniz.
♪ White bread, corn chips, muffin mix, gravy ♪ Mayonnaise, satay, food for the baby
♪ Beyaz ekmek, mısır cipsi çörek karışımı, salça mayonez, satay, bebek yemeği
Our father, who art in heaven, hallowed by thy name, thy kingdom come, the will be done, on earth as it is in heaven, give us this day our daily bread, and forgive us our trespasses
Cennetteki babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin, gökte olduğu gibi yeryüzünde de istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver ve bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi bizi bağışla.
It's just bread.
Sadece ekmek var.
She's saving half of her dinner for later, so she can bring it home and eat it with the bread and the little pats of butter.
Yemeğinin yarısını tasarruf ediyor bu yüzden eve getirebilir ve ekmek ile yiyebilir ve birazda tereyağı sürer.
Fresh baked bread.
Taze pişmiş ekmek ve pastırma!
We'll have a loaf of your finest bread and a flagon of water, kind sir.
En leziz ekmeğinden bir somun ve bir sürahi de suyunu alacağız, sevgili bayım.
Bread, so you'll never know hunger.
Ekmek, açlık nedir bilmeyesiniz diye.
It's like fresh bread and dreams of the future.
Taze ekmek ve gelecek hayalleri gibi kokuyorlar.
Also fresh bread.
Onlar da taze ekmek gibi kokuyor.
You really think he should get collared for stealing a lousy loaf of bread?
gerçekten avukat olmalıymışsın. zor durumda olan birinin karnını doyurmak için yaptığı kötü birşey mi sence?
It's starting to smell like bread.
Ekmek gibi kokmaya başlıyor.
Bread crumbs we can follow?
- Takip edebileceğimiz izler mi?
You know, I am not crazy about the bread here. Mm.
Buranın ekmeğini hiç sevmem.
$ 10 for bread?
- Bakayım. Ekmek on dolar mı?
If you put down your arms we guarantee you your life, work and bread.
Kendi ırkınızı korumak için ateşkesi seçip teslim olursanız size yaşam, iş, ekmek vereceğimizi garanti ediyoruz.
This is your bread and butter, Dan. Call the play.
Bu senin mesleğin, Dan.
As soon as he opened up the channel, I scooped up the bread crumbs.
Kanalı açtığı anda izleri topladım.