English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Bribe

Bribe translate Turkish

1,891 parallel translation
There will be officials to bribe, judges...
Rüşvet vermemiz gereken bürokratlar olacak,
Sir, he asked for a bribe and to my face.
Efendim, o rüşvet istedi, yüzüme karşı.
Even if the client asks, we never offer a bribe.
Müşteri teklif etse bile, asla rüşvet almak yok.
Or she's trying to bribe us.
Ya da bize rüşvet vermeye çalışıyor.
You tried to bribe people with sushi parties and gift bags, and nobody liked it.
İnsanlara sushi partileri ve hediye verme yoluyla rüşvet vererek arkadaşın olmalarını sağlamaya çalıştın ve bu kimsenin hoşuna gitmedi.
Are you talking about a bribe?
Rüşvetten mi bahsediyorsun?
You come in here way after hours thinking you can extort me for a bribe?
Buraya saatler sonra gelip, beni şantajla rüşvet vermeye ikna edeceğini mi sanıyorsun
I may not be able to match him bribe for bribe, but I know right from wrong! Yes, I do!
Onun gibi rüşvet dağıtamam ama yanlışı doğrudan ayırabilirim!
Well, I've been homeschooling my daughter, and it's been a living hell, so I tried to bribe someone to get her into Catholic school.
Kızıma evde eğitim veriyordum ama tam bir işkenceye dönüştü ben de onu Katolik okuluna aldırmak için, birine rüşvet vermeye çalıştım.
Would you be open to a bribe?
Rüşvet versem?
- But Sam wouldn't accept the bribe.
Ancak Sam rüşveti kabul etmemiş. Tabii ki de.
All right, the shots are a bribe.
Pekâlâ, içecekleri rüşvet olarak say.
- What, like, bribe him?
- Ne yani, rüşvet mi vereyim?
You gonna try and bribe me like the rest of these yuppie bottom feeders?
Sen de diğer o hırslı çöpçü balıkları gibi bana rüşvet vermeyi mi deneyeceksin?
Bribe? People do that?
İnsanlar böyle şeyler mi yapıyorlar?
Often, we turned a blind eye, took a bribe here and there.
Genellikle görmemezlikten geldik, oradan buradan rüşvet aldık.
'Cause iill.I will bribe you.
Çünkü vereceğim. Sana rüşvet vereceğim.
He must have paid a bribe of 55 lakhs to become an ACP
O, bir ACP Devletine 55 yüzbin rüşvet vermiş olmalı.
It's a signed statement from the super at Preswick's building admitting that he took a $ 1,000 bribe from you to allow you into Jeremy's apartment
Preswick'in apartman yöneticisinin 1000 dolarlık rüşvet karşılığında Jeremy'nin dairesine girmenize izin verdiğini gösteren imzalı bir belge.
So far, only two marines, including First Sergeant Tibbens, accepted a bribe... four grand apiece.
Şu ana kadar, Başçavuş Tibbens dahil iki kişinin hesaplarında, her biri dörder bin dolarlık büyük hareketler olmuş.
The bankers would then bribe the leaders of those countries not to pay back the loans.
Özel bankalar sonra da o ülkelerin yöneticilerine rüşvet verip borçları ödememelerini sağlıyorlar.
Taking a bribe for the Jessys'land.. Groping the neighbour's girl, Mary Lane..
Jessy'lerin arazi işinden rüşvet komşu kızı Mary Lane'i elledik.
Don't I get a little sentence to bribe me? No, that would be meaningless!
Beni kazanmak için bir şey demeyecek misin?
Just bribe a police officer, to escape?
Kaçmak için polise rüşvet vermedin mi?
Sorry man, I had to bribe him.
Üzgünüm, ahbap. Onu ayartmak zorundaydım.
Ernesto had a delusional plan to take vengeance on you, but to perform it he had to bribe us, at least, Luis, the mounter, and me.
Ernesto sizden intikam alabilmek için çılgınca bir plan hazırlamıştı. Bu planı uygulayabilmesi için bize rüşvet vermesi gerekiyordu, en azından bana ve editör Luis'e.
Bribe the devil for a trip to hell?
Cehenneme gitmek için şeytanı kandırmak gibi.
And the two of you conspire to bribe Ney.
İkinizin Ney'e rüşvet verdiğinizi söylüyor.
Are you trying to bribe me into liking you?
Senden hoşlanmam için bana rüşvet vermeye mi çalışıyorsun?
They vote in a group and we can't bribe their vote.
Onlar topluca oy veriyorlar ve rüşvet pek işe yaramaz.
Is it bribe for letting us go out?
Bu bizi dışarı bırakmak için bir rüşvet mi?
Pays over a Two Corer Bribe to Cops every year...
Her yıl Polislere iki milyona yakın rüşvet öder...
We can bribe a nurse.
Hemşireye rüşvet verebiliriz.
You go there and you bribe an Egyptian.
Oraya gidip bir Mısırlıya rüşvet verirsin.
- A bribe.
- Rüşvet.
A bribe?
Rüşvet?
It depends whether I like your bribe or not.
Benim rüşvet alıp almamam seni ilgilendirmez.
Are you trying to bribe me, you swine?
Bana rüşvet vermeye mi çalışıyorsun, pis camış?
And you think you can bribe me?
Sen de geçmiş bana rüşvet verebileceğini mi sanıyorsun?
It feels like it's a bribe.
Sanki rüşvet almışız gibi.
- It's not a bribe.
- Bu rüşvet değil.
- Of course it's a bribe.
- Tabii ki rüşvet.
It's not a bribe.
Bu rüşvet değil.
Please. Please, don't print this photograph otherwise everyone will know this inspector has accepted bribe to leave me alone.
Lütfen, lütfen çekmeyin çekmeyin..... aksitakdirde herkes bilecek..
Your father never accepted a bribe.
Baban asla rüşvet kabul etmedi.
I can bribe the judge, police and the minister.
Bunlarla yargıca, polise, bakana bile rüşvet verebilirim.
It's better to bribe everyone, boss.
Herkese rüşvet ver daha iyi, patron.
You learned to bribe me, and now flattery?
Rüşvet veriyorsun ve nasıl yalakalık yapılır biliyorsun.
And you can't bribe him, he is rich.
Üstelik, onu satın alamazsın, zengin birisidir.
It is a bribe.
Tabii ki rüşvet aldık.
Then we have that woman bribe to let the dogs.
- Teddy ne yapıyordur şu anda?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]