Brilliantly translate Turkish
381 parallel translation
The sun that was crumpled down below is now saying how she wants to rise high up in the sun and shine brilliantly.
Yerin altındaki güneş şimdi çok yükseklere çıkıp parlamak istediğini söylüyor.
Oh, she played the game brilliantly.
Ah, rolünü muhteşem oynuyordu.
You demonstrated your cleverness, oh most brilliantly.
Zekanızı tüm parlaklığıyla gösterdiniz.
However, he testified so brilliantly on the witness box that he was acquitted after which he dropped completely out of sight.
Ancak, tanık kürsüsüne çıkarıIdığında kendisini öyle parlak bir şekilde savundu ki, aklandı. Aklandıktan son ra da gözden tamamıyla kayboldu.
It was indeed a brilliantly designed trap.
Gerçekten zekice tasarlanmış bir tuzak.
Who will brilliantly oppose each other in one of their greatest numbers.
En güzel şarkılarından birini birlikte seslendirecekler.
Surely you haven't forgotten how brilliantly he refused... to be seduced into an invasion of undefended England right after Dunkirk.
Dunkirk zaferinden sonra savunmasız kalmış İngiltere'ye çıkarma... yapma fikrini kesin bir şekilde reddettiğini elbette unutmamışsındır, değil mi?
The whole thing is a brilliantly imaginative idea.
Hepsi zekice, çok yaratıcı bir fikir.
I think you can pull this off brilliantly... and I'd like to be a part of it.
Patron sen olmalısın, Tony. Bence, çok başarılı yürüteceksin bu işi ben de bunun bir parçası olmak isterim.
- Brilliantly, no doubt.
- Eminim çok iyiydi.
He carried off the impersonation brilliantly, except for one thing :
Taklit işini ustalıkla başardı. Bir şey hariç :
You presented that evidence brilliantly.
Kanıtı başarıyla sundun.
What a wicked woman I am, and how brilliantly you exposed me and saved Leonard's life.
Ne kadar da kötü bir kadınım ben. Ve sen de dahiyane biçimde maskemi düşürüp Leonard'ın hayatını kurtardın.
Anyway, he's brilliantly cute.
Öte yandan gözalıcı bir sevimliliği var.
- It means your plan worked brilliantly.
Gel " Bunun anlamı ne?
I thought I handled that rather brilliantly.
Bunu oldukça zekice hallettim.
Gentlemen, while you sit back safely in your air-conditioned offices, we here... in the trenches are progressing brilliantly.
Beyler, siz klimalı ofislerinizde keyfederken biz burada... savaş alanında zafer kazanıyoruz.
Now, after some chitchat, getting-to-know-you stuff, which I do so brilliantly, we feel an unconscious attraction between the two.
Biraz gevezelik filan, o kadar iyi yazdığım o tanışma fasılları, birbirlerinden hoşlandıklarını seziyoruz.
We can pause for a few pages of chitchat, getting-to-know-you stuff, which I do so brilliantly.
Durup araya birkaç sayfa gevezelik koyabilir, o kadar iyi yazdığım tanışma fasıllarını sokarız.
But how do we get from the square through the charm and serendipity you do so brilliantly?
Ama meydandan bahtlılık sahnesine nasıl geçeceğiz?
- Which you do so brilliantly.
- Ki bunları çok iyi yazarsınız.
The ability to improvise brilliantly in a moment of crisis is one of the reasons I am a highly paid, successful thief.
İşler sarpa sardığında planda olmayan şeyler yapıp durumu kurtarabildiğim için başarılı bir hırsızım.
Minutely but brilliantly recorded.
Özenle kayıt edilmiş.
- The men performed brilliantly, Mr Bordelles.
- Adamlar iyi iş çıkardılar Bay Bordelles.
A brilliantly devised course, delivered by a leading teacher... subliminally learned, checked and corrected by an infallible authority.
Ustalıklı bir şekilde icat edilmiş, öncü bir öğretmen tarafından verilen... ve mutlak bir otorite tarafından, bilinçaltıyla bağlantılı olarak... öğretilen, denetlenen ve kusursuz kılınan bir kurs.
"my new checkbook hasn't arrived" was followed up by the brilliantly allegorical
"Yeni Çek Defterim Gelmedi" ve ardından kinaye dolu : "Midland Bankası İçin 20 Sterlin Ne Ki?"
Later on in the film, in a brilliantly conceived montage Longueur mercilessly exposes the violence underlying our society when Brian and Brianette again meet on yet another rubbish dump.
Longueur filmde daha sonra Brian ile Brianette'i bir başka çöplükte karşılaştırıyor ve nefis bir montajla toplumdaki şiddeti sergiliyor.
George, you have performed brilliantly.
George, muhteşem bir askersin.
The one who solves all the crimes brilliantly.
Şu bütün cinayetleri parlak bir şekilde çözen kadın.
I'm sure with his instincts, he charged the enemy brilliantly.
İçgüdülerimle buna eminim, o düşmana zekice karşı koydu.
I know I've handled Max brilliantly...
Max'ı harika idare ettim...
Here, between 1803 and 1808, a Quaker schoolmaster called John Dalton turned the vague knowledge of chemical combination, brilliantly illuminated as it had been by Lavoisier, suddenly into the precise modern conception of atomic theory.
Burada, 1803 ve 1808 yılları arasında,... protestan tarikatı üyesi, okul müdürü John Dalton,... kimyasal bileşenlerin belirsiz dünyasını,... Lavoisier gibi aydınlatarak, atom teorisine bir anda kesin ve modern bir anlayış katmıştır.
The prosecution has spoken brilliantly about the death penalty.
Oysa ortada gurur duyulacak bir şey yok. Çünkü hapishane dediğimiz işkence ortamları,..
Brilliantly analyzed.
Mükemmel çözdük.
Would you like me to give you actual indisputable proof that 6.7 % of the working class of this country is unemployed and not because of a recession or wages and high prices but because of a well-organized, calculated, brilliantly-conceived plot?
Sana bu ülkedeki çalışan sınıfın % 6,7 sinin işsiz olmasının gerçek nedeninin, durgunluk veya ücretler ve hayat pahalılığı değil de... iyi tertiplenmiş, hesaplanmış ve akıllıca oluşturulmuş bir entrika olduğunu tartışmasız bir şekilde ispatlamamı ister misin?
Why is the most brilliantly diabolical leader of our time surrounding himself with total nincompoops?
Neden zamanımızın en şeytani zekaya sahip kişisinin etrafı... aptallarla çevrilidir?
And there was Euclid who brilliantly systematized geometry who told his king, who was struggling with some difficult problem in mathematics that there was no royal road to geometry.
Kralinin zorlandigi, matematik problemlerinin çözümünü kolaylastirmak için, harika bir sekilde geometriyi gelistiren, Öklid'te buradaydi.
After many alarms and close calls they successfully arrived months apart at the Jupiter system where they worked brilliantly providing the first close-up views of mighty Jupiter and its four large and mysterious moons :
Bir çok sıkıntı ve denemeler sonrasında aylar sonra farklı aralıklarla Jüpiter sistemine ulaşarak dört büyük uydusu ile birlikte ilk yakın çekimlerini başarı ile gerçekleştirdiler.
- Brilliantly. That's why we want to rehire you.
Bu yüzden sizi tekrar işe alıyoruz.
I think you will all agree that it was a most audacious plan... brilliantly executed. Oh, yes, brilliantly.
Herhalde mükemmel bir şekilde uygulanmış, çok gözü pek bir plan... olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz.
You write brilliantly, but you have much to learn about handling men.
Harika yazıyorsun, ama kendini dinletmede öğreneceğin çok şey var.
Oh, brilliantly cunning.
Çok zekice. Olağanüstü zekice.
When I was a gentle flower, when life was still new to me, I was given a golden coin, that shone so brilliantly.
Ben uysal bir çiçekken, hayat bana daha yeniyken, altından bir para verdiler, ki ışıl ışıl parlıyordu.
Can't compare my dear Jeffrey with your famous death scenes which you've played so brilliantly for so many years.
Sevgili Jeffrey ile benim ünlü ölüm sahnelerimi izle. Çok iyi oynadım, bunca yıl içinde.
I'm in a mass of very small particles... that are brilliantly lit up. Like they're luminescent. I never saw anything like it.
Pırıl pırıl yanan... çok küçük parçacıklar kütlesinin içindeyim.
They swirl around the capsule... and they're brilliantly lighted.
Kapsülün etrafında dönüp duruyorlar... ve ışıl ışıl parlıyorlar.
- That was brilliantly put.
- Sam, harika açıkladın.
Mr Brilliantly-Undervalued-Butler who hasn't had a raise in a fortnight?
İki haftadır zam almamış Bay Zekice-Küçümsenen-Kahyaya mı?
Miss Kusumoto you humiliated me brilliantly today.
Bayan Kusumoto bugün, beni oldukça küçük duruma düşürdünüz.
It was quite brilliantly written.
Oldukça zekice yazılmıştı.
Hey, son-in-law, these boys of yours play brilliantly.
Hey, damat. ... senin çocuklar harika oynuyorlar, sana ne demiştim?