Brook translate Turkish
572 parallel translation
Your favorite fish, brook trout.
En sevdiğin balık, dere alabalığı.
You know what I always said about the Kirbys and Tennyson's brook.
Kirby'ler ve Tennyson ırmağı hakkında söylediklerimi bilirsin.
- Aye, he's one of them. I'll brook no escape.
Kulaklarının arkasında hala siyah boya var.
There's a brook and a small lake no size, really and a patch of woods, and in any kind of weather it's the most wonderful...
Bir ırmağı ve küçük bir gölü vardır küçücük her taraf ağaç, ve her türlü havada muhteşem bir...
Shortest route, Bloomfield, Pine Brook, Mine Hills, Allamuchy.
En kestirme yol Bloomfield, Pine Brook, Mine Hills, Allamuchy.
Here, Cheetah, take these and cool them in the brook.
Çita, şunları alıp ırmakta soğut.
Here I am going on like Tennyson's Brook, giving you my life story.
Tennyson'un Brook şiirindeki gibi, size hayat hikayemi sunuverdim.
Roberto fell in the brook.
Roberto, dereye düştü.
Instead of a wild mountain stream, it becomes a quiet little brook.
Dağlardan gelen azgın bir nehir yerine, sessiz ve küçük bir dere gibi oluyor.
¶ A fish won't do anything but swim in a brook ¶
Balık derede yüzmekten başka bir şey yapmaz
There is a willow grows aslant a brook that shows his hoar leaves in the glassy stream.
Irmağın üstüne sarkmış bir söğüt ağacı var şurada, gümüş yaprakları sularda akseden.
There on the pendent boughs her coronet weeds clambering to hang, an envious sliver broke, when down her weedy trophies and herself fell in the weeping brook.
Orada çelenklerini asmak için belki, tırmanırken söğüdün sarkan dallarına, kırılıvermiş güçsüz bir dal ve düşüvermiş bütün çiçekleriyle ağlayan ırmağın içine.
With a beautiful brook.
Güzel de bir dere var.
Horses do love a brook.
Atlar derelere bayılır.
We will listen to the brook all through the night.
Gece boyunca ırmağı dinleyeceğiz.
That little place across the brook, that humble cottage. Who owns it now?
Derenin karşısındaki o yer, şu yıkık dökük kulübe, şu anda kime ait?
The first sound you hear of a brook curling over some rocks, with trout jumping.
Önce kayaların ilerisinde kıvrılarak akan bir derede, sıçrayan... bir alabalığın sesini duyarsın.
It's a winding brook compared to the Amazon.
Orası Amazon ile kıyaslanabilinecek bir ırmak.
Under the brook
Under the brook
Even down in the brook The underwater life
Even down in the brook The underwater life
In that you brook it ill, it makes him worse.
Siz böyle endişelendikçe daha da kötüye gidiyor durumu.
We have places named Ducat Brook.
Oralara Servet Deresi, Altın Deresi, Gümüş Nehri denmesi boşuna değilmiş.
Yet Gold Brook's been called that for 1,000 years because gold is in it.
Bin yıldır oraya Altın Irmağı deniyor çünkü altın var.
Where the narrow brook Itogawa flows
# Itogawa deresinin aktığı
The brook trout.
Dere alabalığı.
" Brook...
" Dere...
241 Stony Brook Road?
241 Stony Brook Sokağı mı?
And at the source of Nameless Brook?
İsimsiz Su kaynağında da mı?
My father, the commodore, would not brook insubordination.
Rahmetli babam bu tür baş kaldırmayı affetmezdi.
I have work to do... and I will brook no interference from anyone!
Yapacak işlerim var ve hiç kimsenin işime burnunu sokmasına tahammül etmeyeceğim!
Could you tell me the way to the Brooks claim?
- Tamam. Brook'un altın yatağına nasıl gidebilirim acaba?
I imagine there must be lots of trees and grass and a brook.
Orada bir sürü ağaç, çimen ve dere olduğunu hayal ediyorum.
Now, I'll brook no denial.
İtiraz istemiyorum.
To laugh like a brook When it trips and falls
Yolunun üstündeki taşlara Ayağı takılıp düşünce gülen
That I will not brook now!
Buna tahammül edemem!
I will not brook.
Asla göz yummam.
Mark, my Masters... there is among us a brood of discreet traitors... to which deceit the King can brook no longer.
Yalnız dikkat edin efendiler. Aramızda çok ihtiyatlı davranan Bazı hainler var... ki Kral buna artık müsamaha göstermeyecek.
One can almost see the trees... and the sunlight dappling through. And a little brook.
Ağaçları ve arasından sızan güneş ışığını görebiliyorum neredeyse.
My associates, Mr. Dober and Mr. Brook.
Ortaklarım, Bay Dober ve Bay Brook.
Gervaise Brook-Hampster is in the guards - and his father uses him as a wastepaper basket.
Gervaise Brook-Hampster Muhafız ve babası onu kâğıt çöpü olarak kullanıyor.
Gervaise Brook-Hampster of Kensington and Weybridge ;
Kensington ve Weybridge'den Gervaise Brook-Hampster.
The gentle breeze the murmur of a babbling brook the scent of plums...
Hafif bir esinti geveze bir derenin uğultusu eriklerin kokusu...
The scent of plum the murmur of a babbling brook the gentle breeze...
Erik kokusu geveze bir derenin uğultusu hafif bir esinti...
The gentle breeze the murmur of a babbling brook the scent of plum and the songs of nightingales.
Hafif bir esinti geveze bir derenin uğultusu erik kokusu ve bülbüllerin şarkıları.
Chu had not died when he reached the brook
Chu gölete gelmeden önce hattaydı
Brook lime and flag iris, plantain and marsh marigolds rioted on the banks.
Bakabunga ve zambaklar muzlar ve kadife çiçekleri nehir kenarında bahar açmıştı.
To know love, be like a running brook which deaf, yet sings its melody for others to hear.
Aşkı bilmek için, akan bir nehir gibi ol sağır, ama başkalarının duyması için kendi melodisini söyleyen.
Have you walked in the valley beside the brook, walked alone and remembered?
Hiç bir vadide, dere yanında tek başınıza yürüyüp, hatırladınız mı?
Suddenly, I see a fire flowing in the brook and the wind pushing the fire on.
Birdenbire, derede akan bir ateş gördüm rüzgar ateşi alevlendiriyordu.
♪ I could listen to a babbling brook
Mırıldanan ırmağı
Gold Brook, Silver Lake and I know the reason.
Sebebini de çok iyi biliyorum.