Browse translate Turkish
149 parallel translation
You want to browse among my books, The pawnshop's just around the corner.
Kitabıma göz atmak istersen, köşedeki rehinecide.
Browse around
# Gezin, dolaşın.
If our home is miserable, our clothes and the hurt, Our food did not feel like Princess Royal, then browse your accommodations with someone else.
Evimiz sefilse, giysilerimiz narin cildinizi acıtıyorsa yemeklerimiz Prenses hazretlerinin canını sıkıyorsa saygıdeğer varlığınız için kendinize kalacak başka bir yer arayabilirsiniz.
Why don't you just crawl in and browse around?
Neden biraz dolaşıp etrafa göz atmıyorsun?
Go ahead, but I'd like to browse around if it's all right.
Siz gidin. Sakıncası yoksa, etrafa göz atmak istiyorum.
You can browse freely without anyone bothering you.
İstediğiniz gibi bakabilirsiniz kimse size rahatsızlık vermez.
Browse ¬ feed the rabbits.
Tavşanlar için ot toplayanlara.
Uh, listen, this is not really my jurisdiction, but do... do ya mind if I browse around?
Uh, dinle, burası aslında benim yetki alanım değil, fakat ortalıkta dolaşmamın bir sakıncası var mı?
And he loved to browse in that tufted old garden...
Ve o bu bereketli bahçede otlanmayı severdi.
- Will it be all right if I browse around a bit?
- Biraz göz atmam sorun olmaz değil mi?
This is a skull of a giant kangaroo that could browse up to a height of about nine feet above the ground, half as high again as any living kangaroo can do.
Bu, dev bir kangurunun kafatası. 2,5 metreyi aşan boyuyla bugünkü kangurulardan 1,5 kat daha uzundur.
Suppose we could browse through that encyclopedia.
Bu ansiklopedi içerisinde tarama yapabildiğimizi varsayalım.
They hunt and swim, fish browse, frolic, mate, play run from predators.
Yüzüp avlanıyor, oynuyor iletişim kuruyor, çiftleşiyor, paylaşıyor ve avcılardan kaçıyorlar.
Here you can look, browse, taste, smell, do anything you want.
Bakın, kurcalayın, koklayın... Bizde her şey serbest.
Here they sit, left in the sweltering sun, for all practical purposes forgotten while their owners browse in air-conditioned comfort.
Öylece duruyorlar, kavurucu güneşin altından ayrılmadan, çünkü pratik meziyetlerini hatırlayamıyorlar, oysa sahipleri klimanın tadını çıkarıyor.
We'll browse.
Bakınalım.
- Perhaps you can browse while you wait.
- Belki beklerken bunlara bakabilirsiniz.
No, I'm killing time. I just want to browse.
Hayır, sadece zaman öldürmek için sormuştum.
If it keeps up, I'll go to England and browse around my bookshop myself.
Böyle giderse, İngiltere'ye gidip kitapçı dükkânımı kendim karıştırabilirim.
I love watching Marilyn browse through my Sharper Image catalogue.
Marilyn'i katalog karıştırırken izlemeye bayılıyorum.
"the shepherd when he plays his flute... " the grass sees Him when it grows... " the little cows when they browse...
Çoban flütünü çaldığında, küçük inekleri yetiştiren çimenler ona bakar...
You guys gonna browse?
- Bakacak mısınız?
She bought them at the Browse and Learn Book Shop, along with a few other titles.
Bunları... "Tara ve Öğren Kitabevi" nden... diğer konularla beraber satın almış.
Maybe we should browse here for a second.
Belki bunu tekrar gözden geçirmeliyiz.
I used to browse through them.
Onlara şöyle bir göz gezdirdim.
- I'll just browse around.
- Sadece etrafı araştırayım.
No, no, I think I can just browse around on my own.
Hayır, hayır, sanırım kendi başıma bakmalıyım.
While you wait, you might browse through the hotel's gift shop.
Bu esnada, otelimizin hediyelik eşya dükkanını gezmenizi tavsiye ederim.
Look, if you wanna browse, haggle and squander, go ahead.
Bak, eğer göz gezdirmek, sıkı pazarlık ve çarçur etmek istiyorsan, devam et.
Friends don't let friends browse alone.
Arkadaşlar arkadaşların yalnız gezmesine izin vermezler.
- Fine, I'll browse.
- Tamam, ben ararım.
Now, feel free to browse around in our office if you think it'll help.
Şimdi, eğer yardımcı olacaksa ofisime girip araştırma yapabilirsiniz.
Whether you're in the mood to buy or simply browse, we're always open.
Satın almak içimi yoksa sadece göz gedirmek içinmi burdasınız? ... Her zaman için açığız.
Browse.
Dolaş.
Browse all you like.
Dilediğiniz gibi bakının.
- Why don't I just let you browse awhile?
- Neden siz etrafa gir göz atmıyorsunuz?
We could go to a bookstore, I'll watch you browse for some hours.
Kitapçıya giderdik. Senin 6-7 saat boyunca kitapları incelemeni seyrederdim.
Male Macrauchenia live separately from the herds and often wander into the scrub forest to browse, using their long noses to strip fresh leaves.
Dişi Makrokinia, sürüden ayrı yaşıyor ve uzun burnuyla taze yaprakları toplayıp yemek için ara sıra ormana girip geziyor.
I'd love to browse it.
Buna bakmasını severim.
I assume you're not here to browse.
Buraya kitap almaya gelmedin sanırım.
Browse through that, all right? .
Şunu bir gözden geçirelim mi?
Feel free to browse all of our finest choice products.
Tüm ürünlerimizi gözden geçirin..
Hum-Tum! I always browse the strip in the Sunday Times of India
Sen ve ben, bunu hep gazetede aradım.
Browse me.
Bana göz atın.
I wanna browse here.
Buradan bakmak istiyorum.
I will apply for permission to browse at the first branch.
Kütüphanenin ilk bölümüne girebilmen için bir istek göndericem..
I browse through one almost every day.
Bir tanesine neredeyse her gün göz gezdiriyorum.
Look, why don't you guys go out and browse around for a while?
ve Kontes Mara kravata ne dersin dostum?
Browse!
Bakın işte!
Feel free to browse.
Buyurun?
Feel free to browse, Miss.
Lütfen, seçin.