Bugle translate Turkish
336 parallel translation
I don't want to spend the rest of my life... answering a factory whistle, instead of a bugle call... or be cooped up in a shipping room all day.
Hayatımın geri kalanını, bir borazan sesi yerine fabrikada işe başlama ziline ayak uydurarak ya da bütün bir gün sevkıyat odasında tıkılı kalarak harcamak istemiyorum.
What'll you do, blow the bugle and turn the whole potbellied troop loose on them?
Ne yaparsın? Borunu öttürüp süvarileri üstlerine mi salarsın?
[Bugle Sounding]
? '? '[Bugle Sounding]
- [Bugle Sounding ] - [ Horses Approaching]
? '? '[Bugle Sounding ] [ Horses Approaching]
[Faint Bugle Sounding]
? '? '[Faint Bugle Sounding]
- [ Bugle Playing "Charge" ]
-? [ Bugle Playing "Charge" ]
- [Bugle Sounds Cavalry's Approach] - Your say, Jake.
[Bugle Sounds Cavalry's Approach] Konuş, Jake.
- Where did you get the bugle, Din?
- Borazanı nereden buldun, Din?
Bugle only pleasure for poor bhisti.
Borazan zavallı bhistinin tek eğlencesi.
Bugle will be very satisfactory.
Borazanımla zaten çok mutluyum.
Bugle too vulgar for you guys?
Düdük size çok mu görgüsüz geldi?
It's a bugle!
Borazan!
- We didn't hear a bugle.
- Boru sesi duymadık.
- There wasn't any bugle.
- Boru çalmadı.
This is the one bugle call I ain't got no arguments with.
Sevdiğim tek boru bu zaten.
They make a sort of bugle out of it to call the faithful to the houmfort.
Bu şekilde Houmfort'a sadakatlerini tazelerler.
It's his bugle blowing.
Durmadan borazan çalması.
We're taking the bugle away from him.
Borazanı elinden alacağız.
- The colonel blew that bugle again.
- Albay yine borazanını çaldı.
This isn't the one who blows the bugle.
Bu borazanı çalan değil.
- He's the one that blows the bugle.
- Borazanı çalan o.
Colonel, you've blown your last bugle.
Albay, borazanınızı son kez öttürdünüz.
He's scaring the neighbors with that bugle.
Borazanıyla komşuları korkutuyor.
Teddy's been blowing his bugle again.
Teddy yine borazanını çaldı.
We promise to take his bugle away from him.
Borazanını elinden alırız, söz veriyoruz.
It ain't only his bugle blowing.
Mesele sadece onun borazanı değil.
And bring along my bugle.
Borazanımı da getirin.
The Bugle?
Borazan mı?
Clarinet, bugle horn fiddle and flugelhorn Tenor kazoo and the timpani too
Klarnet, zurna, keman ve borazan trompet ve timpani
( Toots bugle )
Haydi gel de birlikte bir şeyler içelim.
- He blew the bugle at Gettysburg.
- Gettysburg'de boruyu o çaldı.
I've always been of the opinion that the blowing of that bugle at Gettysburg was the main factor in the Union victory.
Birliğin zaferindeki önemli faktörün hep o borunun çalınması olduğunu düşünmüşümdür.
Oh, that one. He's tired of tooting his bugle.
Oh, o orada... boruyu öttürecem diye yoruldu.
Bugle's blowing.
Boru çalıyor.
That bugle is getting on my nerves.
Şu borazan asabımı bozuyor.
It's not a bugle.
Borazan değil o.
Bugle.
Savaş borusu!
- You quit the Bugle Corps?
- Bando bölüğünü bıraktın ha?
"Bugle Corps, First Bugler."
"Bando bölüğü, baş borazancı."
What trouble were you in, in the Bugle Corps?
Bando bölüğünde sorunun neydi?
Prewitt, you was a corporal in the Bugle Corps.
Prewitt, sen bando bölüğünde onbaşıymışsın.
Because you like to hike, or was it because you couldn't stand to bugle?
Yürümekten hoşlandığın için mi, yoksa borazancılığı sevmediğin için mi?
And why don't you learn to play the bugle?
Sen de doğru düzgün borazan çalmayı öğren.
That's where l learned to bugle.
Borazan çalmayı orada öğrendim.
To bugle?
Borazan mı?
I play the bugle well.
çok iyi borazan çalarım.
Go ahead, blow the bugle, so they know we're hungry!
- Teşekkür ederim! Öttürün borumuzu, acıktığımız anlasınlar!
Blow the bugle.
Öt bakalım.
But my bugle ain't.
- Evet, efendim. Ama borazanım kurumadı.
( Plays rambling tune on bugle )
Her zaman aynı diyorum, başka bir şey söylemem mümkün değil. Hep aynı şeyler oluyor dostum.
The bugle sounds.
Borazan çalıyor.