But he's translate Turkish
51,545 parallel translation
He tried tracking you with his parabatai rune, but now, it's like he's stuck in some kind of nightmare and can't wake up.
Sanki bir karabasanda sıkışıp kaldı ve bir türlü uyanamıyor.
Yeah, he's prettier in person, but that's the guy.
Evet. Yakından daha yakışıklı.
- Oh, he can, but we can't? - That's not what I said.
- O öldürebilir ama bize yasak mı?
But he's your friend, your pack leader.
- Luke sizin sürü lideriniz.
But at what point do we say he's been gone too long?
Fakat hangi noktada çok fazla gittiğini söylüyoruz?
I don't know, but if he's hurt her...
Bilmiyorum ama ona zarar verdiyse... Belki de kaçmıştır.
Luke's pretty private about his personal life, but I'm glad he has one.
Luke özel hayatı hakkında konuşmuyor ama sevgilisi olmasına sevindim.
But before he deactivated me, he recovered something from his parlor.
Ancak beni devredışı bırakmadan önce odasından bir şey almıştı.
Well, he's fallen on hard times. But this man used to be Ra's al Ghul.
Zor günler geçiriyor ama bu adam eskiden Ra's al Ghul'du.
He knows what we want to do with the Spear of Destiny, but he's being very coy about his plans.
Bizim Kader Mızrağı'nı neden istediğimizi biliyor ama kendi planları hakkında ser verip sır vermiyor.
But Savitar won't become Savitar if he's erased.
Ama Savitar silinirse Savitar olmaz.
I don't know, but remember, he's been planning this for centuries.
Bilmiyorum ama şunu unutmayın, o bunu yüzyıllardır planlıyordu.
But like all runners must eventually, he's reached his finish line.
Ama her koşucunun eninde sonunda yaptığı gibi o da bitiş çizgisine ulaştı.
- He's in rehab, but he's... he's... he's getting better.
- Şu an bırakma aşamasında ama iyileşiyor. Gereken yardımı alıyor.
Well, he's gonna be disappointed but we are gonna put Black Siren back in her cage.
Hayal kırıklığına uğrayacak çünkü Black Siren'ı kafesine geri tıkacağız.
Right here is where Jesus is beginning to preach the incoming kingdom of God, but more importantly, he is preaching with his actions.
Bu kısımda İsa Mesih, Tanrı Krallığı'nın yaklaştığına dair vaaz vermeye başlıyor. Daha da önemlisi bunu eyleme döküyor.
My dad's kind of an asshole, but you'll like him and he'll love you.
Babam pisliğin tekidir ama birbirinizi seveceksiniz.
I mean, he's my dad, so it'll always be a little complicated, but we're not, like, estranged or anything.
Babam sonuçta. Hep biraz karmaşık olacak ama görüşmüyor falan değiliz.
But he's kinda condescending about it, you know?
Ama bu konuda üstten bakan bir tavrı var.
Gordon ate some chocolate, but I helped him puke it up, so he's okay now.
Gordon çikolata yemiş ama onu kusturdum, şimdi iyi.
I want out of this, but... if I try to leave... he'll kill me.
Bundan kurtulmak istiyorum ama bırakmaya çalışırsam beni öldürür.
- Well, he loved the idea, but... he's just not convinced that Jesus will... will be a senior next year or even if he'll be back at Anchor Beach at all.
Nedenmiş? - Fikri beğenmiş ama gelecek yıl Jesus'un son sınıfını okuyacağına ya da Anchor Beach'e geri dönebileceğine ikna olmamış.
He is, but with TBI's there can be setbacks.
Öyle ama beyin travmasında aksilikler olabilir.
No sign of the bastard, but, remember, he's good at avoiding security cameras.
- Şerefsizden iz yok. Ama güvenlik kameralarından saklanma konusunda usta.
But you know he's become something else, someone else.
Ama başka bir şey, başka biri olduğunu biliyorsunuz.
I mean, other than the fact that he is, but why?
Yani olmasının dışında, niye? Bilmiyorum.
I don't know. I mean, he says that she confronted him about it, and then he claims he put it to bed, but she's not just gonna drop this.
Oliver, onunla bu konuda yüzleştiğini söyledi ve dediğine göre savuşturmuş ama Susan bu işin peşini bırakmayacaktır.
Anyway, Paul's big problem with me being Mr. Terrific was the fact that he was worried, but now he doesn't have to worry with these bad boys in my arsenal.
Neyse, Paul'un Mr. Terrific olmamla ilgili en büyük sorunu benim için endişelenmesiydi ama yanımda bu aslanlar oldukça endişelenmesine gerek kalmayacak.
He took a hit on the shoulder, and he's got a bump on the head, but he's fine, and before you ask, he didn't see you turn all Bruce Lee back there.
Omzundan vurulmuş ve kafasında şişlik var ama iyi. Sen sormadan söyleyeyim, Bruce Lee'ye dönüştüğünü de görmemiş.
Well, he's unconscious, but he--look, I'm sorry that I scared you the other night.
Bilincini kaybetti ama iyi yani. Geçen akşam sizi korkuttuğum için çok üzgünüm.
But Mr. Kovar say he's still looking for them.
Ama Bay Kovar hala onları aradığını söyledi.
Will take weeks until he's back on his feet, but he'll live.
Tekrar ayağa kalkması haftalar sürecek ama yaşayacak.
I know he's inside one of these containers, but I don't know exactly which one.
Bu konteynırların birinde ama hangisi bilmiyorum.
Well, that's bad, but, I mean, he didn't- -
Kötü olmuş. Yani, şey yapmamıştır...
Well, you both might be killers, Oliver, but he's a psychopath. Don't lose sight of that.
İkiniz de katil olabilirsiniz Oliver ama o bir psikopat, bunu unutma.
I mean, he helped Merlyn start the Undertaking. I've never deluded myself into thinking that he was a Saint but to take a man's life, cover it up, it- - it's like I didn't know him at all. I...
Merlyn'e Girişim'e başlama konusunda yardımcı oldu.
Yeah, well, you know, Rene may come across as an irresponsible idiot, but that's- - you know, it's just'cause that's what he wants people to think of him, you know?
- Evet. Rene sorumsuz bir angut gibi davranıyor olsa da aslında dışarıdan öyle görünmek... -... için uğraşıyor sadece.
Chase doesn't think I can game out what he's planning, but it's obvious.
Chase planını tahmin edemem sanıyor ama çok bariz.
Seems like, but he's still got rank.
Öyle gibi ama hala en rütbeli o.
But I can tell he's not alright.
Ama ben tam tersini söyleyebilirim.
Vampires aren't as easy to track, but I don't think he's too far away.
Vampirleri takip etmesi o kadar zor değil, çok uzakta olduğunu düşünmüyorum.
I know, but the important thing is... he's gonna be OK.
Biliyorum ama önemli olan iyi olması.
But seeing as it was only a few weeks before he was murdered, we think it's worth chasing down, right?
Ancak ölümünden bir kaç hafta öncesine ait olduğunu düşünürsek peşine düşmeğe değer, değil mi?
But, knowing him as you did and not withstanding his issues..... is it something now you could contemplate he could have done?
Ancak tanıdığınız, sorunlarıyla baş edemeyen biri olarak şimdi eşinizin böyle bir şey yapmış olabileceğini düşünüyor musunuz?
But he was telling me about David's problems, his depression, his drinking.
Ancak bana David'in depresyon içki sorunlarından bahsetti.
OK, so, Colin Osborne, he worked at Klein Egerton in the late'80s, but then he leaves... very suddenly.
Tamam, Colin Osborne 80'li yılların sonunda Kelin Egerton'da çalışmış, ancak sonra birden işi bırakmış.
He worked ridiculously hard, but more importantly, he had serious nuts.
İnanılmaz çok çalışırdı asıl önemlisi kafası zehir gibiydi.
But he worked for the council, I think, some sort of social service or something.
Ancak sosyal hizmetler falan gibi bir kurumda çalışıyordu.
But whichever of you it was gave him your parents'address on the 7th of May, that's the day before he disappeared... it suggests you were staying there, in North London.
7 Mayıs günü, yani kayboluşundan bir gün önce ikinizden biriniz adresi verdiğine göre o gün Kuzey Londra'da o evdeydiniz.
He's lost his wallet, I'm afraid, and he wanted to walk home but Egham's a bit of schlep,
Korkarım cüzdanını kaybetmiş eve yürümek istemiş ama Egham epey uzak.
No, no, he's fine, but he did seem a bit tearful on the way in but...
Yok, yok iyi. Yolda biraz ağlamaklı oldu ama...