But it's not a big deal translate Turkish
122 parallel translation
It's not a big deal, but do you think you can do me a favor?
Çok önemli birşey değil ama... bana bir iyilik yapar mısın?
I mean, I got this, but it's not a big deal.
Yanımda bir şey var ama bir şeye benzemiyor.
Oh, you're welcome! But it's not such a big deal, really.
çok büyük bir şey değil zaten.
It's not serious, but... I can't deal with a big storm and a crazed daddy all in the same day.
Ama aynı günde büyük bir fırtına ve delirmiş bir babayla uğraşamam.
It's not a big deal. But something didn't seem right.
Pek önemli değil ama garip olan bir şey var.
- Actually, I just wanted to mention, and it's so not a big deal, but his barking, although faint, occasionally wakes us up.
- Peki, ne bilmek istiyorsunuz? - Aslında söylemek istediğim çok önemli değil ama havlaması çok sesli olmamasına rağmen ara sıra bizi uyandırıyor.
I guess in a way it is. Guys. that's really very sweet. but it's not a big deal.
Bu yaptığınız çok hoş ama büyütülecek bir olay değil.
Well, it's not a big deal, but you need the key.
Büyütmüyorum, ama anahtar şart.
It's not such a big deal at state or district level but this is the national competition. Exactly.
Eyalet veya bölge seviyesinde o kadar büyük bir şey değil ama bu ulusal yarışma.
Yeah, but people always change their majors a few times before they graduate... so, it's not a big deal.
İnsanlar mezun olmadan önce ne okuyacaklarını birkaç kez değiştirir yani, çok önemli değil.
I mean, it's not that big of a deal, but... no, no.
Fazla büyütülecek bir şey değil, ama...
I thought, I mean, you don't have to, but, if it's not a big deal,
- Düşündüm de... Yani, mecbur değilsin...
Yeah, but the difference is, you know it's not a big deal to those people or--or to your vagina but, you know, to us this is--this is a once-in a-lifetime opportunity
İlk randevusunda, bir kızla veya bir erkekle ya da bir kızsa, bir erkekle.
Okay, nobody told you this, so it's not a big deal but nobody calls "cut" but me!
Tamam. Sana bunu kimse sormadı, yani, o kadar da önemli değil birde benden başka hiç kimse "kes" diyemez.
It's not a big deal, but rules are rules.
O kadar önemli değil ama kural kuraldır.
I realize it was kind of uncool of me, but it's not that big a deal.
Bunun hiç de hoş olmadığının farkındayım ama bu çok da önemli bir mesele değil.
And it's not a big deal or anything, but if you must know, Summer asked me.
Çok da büyütülecek bir şey değil, ama Summer bana teklif etti.
Yeah it's not going to be that big of a deal but he said that I could invite who ever I want,
O kadar büyük bir şey olmayacak ama, istediğim kişiyi çağırabileceğimi söyledi.
And everybody thinks it's a big deal but it's not.
Herkes bunun çok büyük bir sorun olduğunu düşünür ama değildir.
It's not a big deal, but I was given my own bathroom for a reason, so if someone's going in there, it kinda defeats the purpose if I find a major goddamn stink bomb from hell.
Çok önemli değil ama bir sebeple bana tuvalet veriliyorsa, birisi oraya giriyorsa, ve cehennemden gelen kocaman bir koku bombası buluyorsam, amacın dışına çıkılmış demektir.
It isn't a big plus, but it's not the deal breaker.
Büyük bir artı değil ama olmazsa olmaz da değil.
It's not a big deal but maybe you wanna sit back on the swing.
Önemli bir şey değil ama belki salıncağa tekrar oturmalısın.
Maybe it's not a big deal to you, but i just haven't seen a friendly face in a while, not since... roy went away.
Belki senin için pek bişey değildir, ama bir süredir arkadaşça bir yüz görmemiştim, Roy gittiğinden beri.
But seriously, it's not a big deal.
Ama gerçekten önemli değil.
It's not me. But yes, it is a big deal -
- Otel, ben değil.
It's not a big deal, but it's a crime.
Çok da önemli değil, ama yine de bir suç.
I mean, it's not a big deal, but, you know, look, you know, I was going to invite Addie, but I just figured I'd gotten them for you, so...
O kadar da önemli değil, fakat bak, Addie'i davet edecektim, fakat onları senin için aldığımı hatırladım, bu yüzden...
And it's not a big deal, but just so everyone's clear on the chain of command,
Bir de... çok önemli değil ama komuta zincirindeki herkesin anlayacağı gibi bence, diğerlerinin yanındayken bana Bay McGill diye hitap etmelisin.
It's not even a big deal, but I'm on my way over to Robin's right now.
Hatta önemli bile değil ama şu anda Robin'in evine gidiyorum.
But it's not a big deal.
Ama o kadar da önemli değil.
Look, I know that it's upsetting, but it's really not that big a deal.
Bak, üzülmeni anlıyorum ama gerçekten büyük bir olay değil.
It's not a big deal, but now you're making it a big deal, so I guess it is a big deal, even though it's not a big deal.
Önemli birşey değildi ama bunu önemli hale getirdin önemli olmadığı halde önemli birşey gibi oldu.
But it's not a big deal.
Ama bu sorun degil ki.
You know what? It's not a big deal, obviously. But it always bugged me a little.
Aslında çok önemli bir şey değil ama hep birazcık canımı sıkmıştır.
It's a big deal, but... not that big a deal.
Onun için önemli ama o kadar da çok önemli değil.
I mean, it's not a big deal, but I think a lot of people from the office are gonna be there.
O kadar ahım şahım bir şey değil. Ama sanırım ofisteki birçok kişi orada olacak.
You always look so beautiful, so I guess it's not a big deal, but you look amazing.
Daima güzeldin zaten. Sanırım önemi yok ama harika görünüyorsun.
It's not a big deal, just a one-night showcase, but they invite a lot of casting people.
O kadar önemli değil, sadece tek gecelik bir gösteri ama bir sürü oyuncu var.
- I know, but it's not such a big deal
- Biliyorum, ama büyük bir mesele değil...
But now that I did it once, it's... not such a big deal.
Hayır. Ama bir kez olmuş olduğu için o kadar da önemli değil.
Okay, it's not a big deal, but don't be mad.
Tamam, büyütülecek bir şey değil ama sakın kızma.
It's not a big deal, but... you know what I'm saying.
Bu çok büyük bir sorun değil. Ama ne demek istediğimi biliyorsun.
You got goofy problems, but it's not like it's a big deal or anything.
Aptal sorunların var ama bir şey far etmiyor gibi görünüyor.
Hey, listen, it's not a big deal, but my name is not Angie or Ange.
Hey dinleyin, bir anlaşma yapalım. Benim adım Angie veya Ange değil.
Sorry, but it's not a big deal.
Üzgünüm, çok da önemli değil.
No offence, but you already died, so it's great that this is not a big deal for you.
Üstüne alınma ama sen zaten öldün. Yani bunun senin için önemi olmaması harika.
Even though I know you hate birthdays And it's not a big deal to you, But I just thought it would be nice
Doğum günlerinden nefret ettiğini bilmeme rağmen ve senin için önemli bir gün olmamasına rağmen eğer beraber geçirirsek güzel olur diye düşündüm.
It's not that I don't think that college isn't a big deal- - of course it is- - but come on.
Üniversiteye gitmenin önemli olmadığını söylemiyorum elbette tabii ki önemli ama hadi ama.
I know you guys want to drive me there, but it's not that big of a deal.
Beni okula götürmek istediğinizi biliyorum ama biraz abartıyorsunuz gibi.
- But it's not a big deal.
- Büyütülecek bir şey yok.
A Sunday... it's rough, but it's not that big a deal.
Hem de pazar günü... Kötü ama o kadar da abartılacak bir şey değil.