But that's all i know translate Turkish
905 parallel translation
They've had some, you know, misunderstandings and trust issues, but I think that is what, you know, makes Scott and Allison so great to watch, because they overcome all these odds.
Bazen birbirlerini yanlış anlayabiliyorlar veya güven sorunları olabiliyor fakat bence bu Allison ve Scott'ı izlemesi keyifli hale getiriyor.
I don't know if it's because of that, but security at night can get pretty eerie and to be honest, all the female employees that we have at the mall...
Gece devriyesine çıkmamız biraz şüpheli görünüyordu. Aslında ölen kızın ruhu...
That sounds good and all, I mean, but I don't know if Logan's down.
Kulağa hoş geliyor ama Logan'a uyar mı bilmiyorum.
But, that's all, well, you know what i mean.
Ama hepsi bu. Beni anlarsınız.
You know, I've only lived since last night... but that little while seems longer than all the time that's gone before.
Sadece dün geceden beri yaşıyorum... ama bu kısacık süre, daha önce geçen ömrümden çok daha uzun geliyor.
I know it's superstition, but an old Hindu told me that if you touch an elephant's trunk, and he raises it, everything will be all right.
Batıl inanç, biliyorum, ama yaşlı bir Hindu, file dokunduğunda hortumunu kaldırırsa her şey yoluna girer, demişti.
But now I know that all you need is a warm coat, hot soup... and maybe me.
Ama şimdi biliyorum ki ihtiyacın olan tek şey sıcak tutacak bir palto, sıcak çorba ve bir de ben belki.
- That's all. I know I told Jack I didn't put everything in the headlight company but I did.
Araba farı şirketine para yatırmadığımı söylemiştim sana ama yatırdım.
I know what you're thinking, but it's not gonna be that way at all.
Ne düşündüğünüzü biliyorum ama öyle olmayacak. Eğlenceli olacak.
I've been meaning to pop in, you know, but Tony's had measles... and then I had all that awful fuss over Phyllis.
Uğrayacaktım ama Tony kızamık geçirdi, sonra da şu Phyllis olayı.
But you know that I love you and think of you every minute, and that's all that matters.
Ama seni sevdiğimi ve her an seni düşündüğümü biliyorsun. Önemli olan da bu.
That's all very well, but what I want to know is when and how?
Çok memnun oldum ama ne zaman ve nasıl oldu?
I know how you feel, but that's all over now.
Neler hissettiğini biliyorum, ama artık hepsi geride kaldı.
But if beauty is truth and that's all ye need... I mean, all you need to know, then that means it's the most important thing.
Ama, güzellik doğruluksa ve bilmen gereken tek şey buysa o zaman bu dünyanın en önemli şeyi demektir.
'Course, I know there's praying and all that... but if I don't take what's coming to me as chances, I'm finished.
Biliyorum, dualara da sığınabilirdim. Ama fırsatları değerlendirmezsem, mahvolurum.
I know all about that going 100 miles an hour, then the war is over but you can't stop like that.
Gittiğinizi, sonra savaşın bittiğini ama şak diye duramayışınızı iyi biliyorum.
I know, Doctor, that in addition to all this, I'm supposed to be supervisor here... but I don't have to tell you how many patients we have here and nurses to take care of them.
Tüm bunların yanı sıra burayı idare etmekle görevli olduğumu biliyorum Doktor Bey ama ne kadar hastamız ve onlarla ilgilenecek ne kadar hemşiremiz olduğunu size söylememe gerek yok.
Oh, I knew all the time that's what you meant, but I don't know.
En başından beri bunu istediğinizi anladım ama bilmiyorum.
Look, both of you, I know we're all upset and all that... but don't let's say anything we'll be sorry for later.
ikiniz de bana bakın, Hepimiz alt üst olduk ve hepsi bu... ama lütfen daha sonra pişman olacağımız sözler söylemeyelim.
Look, I don't know what pet names Thorwald had for his wife, but I'll tell you this, all those trips at night with that metal suitcase, he wasn't taking out his possessions, because his possessions are still up in the apartment.
Thorwald'un karısına nasıl lakaplar taktığını bilmiyorum ama şu kadarını söyleyeyim, gece o metal bavulla yaptığı gezintilerde evden kendi eşyalarını çıkarmıyordu çünkü eşyaları hala evinde.
Sara, I know how tough it's been on you, but that's all finished now.
Sara, ne kadar zor günler geçirdiğini biliyorum. Ama her şey geçti artık.
- I'm sorry, but that's all the French I know. - That's all right.
- Üzgünüm, ama Fransızcamın hepsi bu kadar.
Sure, but that's all I know.
Elbette, ama bildiğim tek şey bu.
I know you're trying to create atmosphere for me, but... well, I just don't feel frightened, that's all.
Ortamı benim için ayarlamaya çalıştığının farkındayım, ama... ne yapayım korkmuyorum işte, elimde değil.
I know, but that's all in the past. That part of me is over.
Biliyorum, fakat bunların hepsi geçti.
Now, I know that's not as much as you wanted, but it's all I got in this world.
Biliyorum bu senin istediğini karşılamıyor, ama bu dünyada sahip olduğum tek para bu.
I don't know what she had in mind... but this writer said that the Chinese Army... had to get hopped up on opium before staging an attack... that they had lousy clothes... and no discipline at all.
Karımın ne düşündüğünü bilmiyorum, ama yazara göre... Çin ordusu saldırmadan önce afyonla kafayı buluyormuş. Üstleri başları dökülüyormuş, ekipmanları berbatmış, disiplin diye bir şey yokmuş.
But all I know is that you're trying to snatch the Indian Bureau away from my department and hand it over to the Army.
Ancak benim de bildiğim bir şey varsa o da Kızılderili Bürosunu.. ... benim departmanımdan alıp orduya devretmeye çalışıyor olmanızdır.
I know what the neighbours say, that I pimp for a living, but that's a dirty lie, I work in a warehouse, that's all.
Komşuların ne söylediğini biliyorum. Geçimimi pezevenklikle sağlıyorum. Ama bu çirkin bir yalan.
What isn't? Well, I know it's easy enough to figure out about a patient or a guy like me that's always hanging around all the time, but what about a stranger?
Bir hastayı ya da ortalıkta dolaşan benim gibi birini çözümlemenin kolay olduğunu biliyorum fakat bir yabancı olsaydı nasıl olurdu?
I know everything hasn't been quite right with me but I can assure you now very confidently that it's going to be all right again.
Ben, her şeyimin mükemmel olmadığını biliyorum ama seni yürekten temin ederim ki her şey düzelecek.
Yeah, right. But it's not true, because, I, I don't need all that power, you know.
Evet doğru bu, ama şu var, o kadar gücü istemem ben.
L-I know it's a lot, but that's all I'll ever ask for.
Çok fazla olduğunu biliyorum, fakat talep edeceğimin hepsi bu kadar.
Well, as you know, I was all set to go back to Mill Valley to Peg and Erin and all that... but I'll tell you, I had the best time on Guam.
Şimdi... - Affedersin. Önce bir ısınsak?
I don't know, but believe me... you're just a name on a piece of paper... a picture on a seating chart, and that's all.
Bilmiyorum fakat inan bana... sen sadece kağıt üstündeki bir isimsin... oturma planı üstündeki bir fotoğraf, hepsi bu.
I know it unnerves you and all that, but you can get used to this eventually.
Biliyorum bu insanın sinirlerini bozuyor falan ama zamanla buna da alışıyordunuz.
I know that, but everything's going to be all right.
Bunu biliyorum, fakat her şey yoluna girecek.
- I know what you mean, but... Bunch of Krauts, that's what they are, all of them.
Demek istediğinizi anladım... bir avuç Nazi, işte onlar bu... hepsi de.
I know it is not the kind of lunch that Hobbes had in mind for us, but it's all I got.
Arzuladığımız öğle yemeği elbette bu değil ama elimdekiler bundan ibaret.
I have come to tell you, Tiberius, that I and all of Rome, blame you for my husband's death until you can prove your innocence. We know you've taken our witness, but it will avail you nothing. Emperor you may be, but justice is emperor over all
Sana söylemeye geldim Tiberius, ben ve tüm Roma suçsuzluğunu kanıtlayana dek, kocamın ölümünden ötürü seni suçluyoruz.
All I know is that the story that ran this morning is incorrect and it's been so stated as being incorrect by not only me, but by the individual whose Grand Jury, secret Grand Jury testimony they based their story on.
Tek bildiğim, bu sabah yayınlanan hikayenin doğru olmadığıdır ve ve bunu sadece ben söylemiyorum hikayelerini dayandırdıkları kişinin soruşturma kurulundaki gizli ifadesi de bunu doğruluyor.
I know there's been trouble between you but all that was twenty years ago
Aranızda bir sorun olduğunu biliyorum ama bu yirmi yol önceydi.
I don't know what the guys with these armbands will achieve, but that's another matter, and that's all that's important.
Pazubentliler neyi başardı orasını bilmem ama başka bir şey var hem de çok önemli bir şey.
I've had flings... that's all I've had, actually... but with you, I don't know where we stand.
Kaçamaklarım oldu, hepsi bu aslında seninle ise konumumuzu bilmiyorum.
I don't know what this is all about... but I do know that what you are doing here is completely illegal.
Konunun ne olduğundan tam olarak emin değilim... ama burada yaptığınız şeyin tamamen yasadışı olduğundan eminim.
I mean, it's all right if you're a teenager, you know, you've never had it before, you know, and you say, "What is this all about?" You keep drinking and getting sick and throw up. But grown people do that.
Ergenseniz ve başınıza daha önce hiç gelmediyse, kusana kadar içmeyi anlarım da, yetişkinlerin hafta sonlarını bu şekilde geçirmelerini anlamıyorum.
I know she's no longer with Giron, but that's all I know.
Artık Giron'la beraber değil, bütün bildiğim bu.
Sparky, I know what this trip means to you and that you want all of us to have a great time, but it is a long way to Walley World.
Yakışıklı, bu yolculuğun senin için anlamını biliyorum. Hepimizin çok eğlenmesini istiyorsun, ama... Walley Dünyasına daha çok yol var.
Look, I know it's not much... but it's a whole lot better than letting that club you're in walk all over your life.
Bak, fazla bir şey vaad etmiyoruz ama katıldığın o kulübün hayatını ele geçirmesinden iyidir.
That reading's all right... but I don't know much about writing.
Okumasına okurum da... yazma işinden pek anlamam.
Well, I suppose we could discuss something we all know about... but that would limit us to the last nine World Series... and the names of the Seven Dwarfs.
Hepimizin bildiği bir şeyi tartışabilirdik. Ama sohbetimiz son dokuz şampiyonluk maçı ve yedi cücelerin ismiyle kısıtlı kalırdı.