But that's the thing translate Turkish
1,678 parallel translation
You know, you're old enough now to know that sometimes people do things that - that they know are wrong, but they - they just do'em anyway,'cause -'cause to do the right thing
Artık insanların bazen yanlış olduğunu bildikleri ama doğrusunu yapmak çok acıtıcı olacağı için yine de yaptıkları şeyler olduğunu bilecek yaştasın.
Jody, it's hilarious, but you have rewritten this thing 100 times and you are still the only one that's read it.
Jody, çok esprili olmuş, ama bu şeyi 100 defa baştan yazdın ama hala tek okuyan sensin.
No, no, I mean, an invasion of privacy, maybe, but not the thing that she's accusing me of.
Hayır, belki, bir mahremiyete saldırı ama onun beni suçladığı şey bu değil.
Here's the thing, Jules, and I wouldn't possibly have expected you to know this, but sometimes the psychic headlights can get a little bright and I have to balance that effervescence with dark space.
Konu şu, Jules. Bunu anlamanı beklemiyorum. Ama bazen psişik ışığı fazla ışıtabiliyor.
Yes, but... It's probably the worst thing since... the initiation of the civilization of the world and am part of that, I have a Cmere ene.
Ama bu büyük ihtimal Dünyada medeniyetin kurulmasından beri olan en kötü şey, ben bunun bir parçasıyım ve kameram yok.
All the crimes he's committed have one thing in common, and that was violence. But yesterday at that execution, - that wasn't violence.
İşlediği bütün cinayetlerin tek ortak yanı şiddet içermesiydi, ama dünkü infaz şiddetten ziyade...
But the thing is, it would had the whole run of the country, and logic says that we must find some way.
Ama sonuçta ülkede kimse kalmamış olabilir ve mantık bunu öğrenmemizden yana.
Not Oh God... this is a good thing, not the roller coasting thing, that was cheesy but... having a baby with you that's not cheesy.
"Tanrım" deme, bu iyi birşey. Korku treni kısmı biraz ekşiydi, ama çocuğumuzun olması ekşi birşey değil.
Sometimes, that's the hardest thing, but if it's tough, then you got to probably figure it's the best thing to do.
Bazen bu en zor şeydir. Ama eğer zorsa, o zaman muhtemelen yapılabilecek en iyi şeyin bu olduğunu zannedersin.
Yeah, we caught him, but the bosses are gonna wanna find some kind of thing that's gonna clean this up pronto.
Evet, onu yakaladık ama patronlar, bu olayı derhal aklamak için bir şeyler bulmak isteyecekler.
But Mom, that's your retirement fund. The kind of thing you dream about.
O para, senin emeklilik fonun anne.
Maybe in a sense, yeah, I am on the verge, but that's the important thing.
Bir anlamda, evet, bir eşikteyim, fakat önemli olan da bu.
I know it's shocking, but I think this is the best thing that's ever happened to me.
Şok edici olduğunu biliyorum. Başıma gelen en güzel şey bu.
Um the wood frog... its liver glycogen converts to glucose but, that happens over a winter. This thing's gotta be what? 20,000 years old?
Ağaç kurbağası karaciğerinde glikojeni glukozu dönüştürebilir ama bu kış sürecinde olur ve bu şey 20,000 yıllık falan.
That is the most difficult thing, but that's what he's going to need from me, is to be honest with him.
En zoru bu, ancak benden isteyeceği şey O'na dürüst davranmam olacaktır.
I was looking at the Lexus Hybrid, the fucking Ford Escape, whatever that thing is, or the Toyota, but there's a waiting list to get the Lexus or the Toyota hybrid.
Lexus Hybrid'e bakıyordum, Ford Escape, neydi o şey Toyota mı, ama Lexus ya da Toyota için bi bekleme listedi vardı
{ \ pos ( 192,220 ) } This guy I'm dating owns a tanning salon, but he won't let me tan for free, but he lets girls that he's friends with tan for free, so I go to this other tanning salon down the street to try not to make it a thing, but you know how there's no secrets in the tanning salon community, so what should I do?
Çıktığım adamın bir bronzlaşma solonu var ama benim bedavaya bronzlaşmama izin vermiyor, ama arkadaşı olduğu kızların bedavaya bronzlaşmasına izin veriyor, bu yüzden bunu büyük bir olaya çevirmemek için başka bir bronzlaşma salonuna gidiyorum, ama bronzlaşma salonu toplumunda sır olmadığını bilirsiniz,
I know how I always make you say you love me before we go to sleep, but if someone's threatening to torture or even kill the thing you love, that's when you can keep it to yourself.
Yatmadan önce, beni sevdiğini söylemeni istiyorum ama eğer birisi seni işkence yapmakla ya da sevdiğin şeyleri öldürmekle tehdit ediyorsa bu sevgi olayını kendine saklamalısın.
I mean, I know it's hard to see that now, but the great thing about self-knowledge is that once you have it... you have it.
Şu anda bunu görmek zor biliyorum ama kendini tanımak konusunda en iyi şey, bir kere tanıdıysan, tanımışsındır.
You want to pull your gun out right now, you want to blow my brains out, but that badge, it's the only thing stopping you, isn't it?
Şimdi silahını çekip beynimi dağıtmak istiyorsun. Ama o rozet seni tutan tek şey, değil mi?
Yeah, but that's the thing about heists, sooner or later you get caught.
Evet, ama gördüğün gibi soygunculuk böyledir. Eninde sonunda yakalanırsın.
No, but it's less likely to start a fight than "That's the dumbest thing I've ever heard."
Hayır, sadece bu lafın kavga başlatma ihtimali, "bu duyduğum en aptalca şey" demekten daha düşük.
And I know that the note being published has caused you some distress, but in many ways it's been a very positive thing.
O notun da yayımlanmasının seni üzdüğünü biliyorum ama birçok yönden olumlu etkileri oldu.
This little arrangement the two of you had might have worked for a while, but I'm going to make sure that he understands one thing, that there's gonna be a new arrangement.
Aranızdaki bu ufak anlaşma bir süreliğine işe yaramış olabilir ama artık bir şeyi çok iyi anlamasını sağlayacağım o da artık yeni bir anlaşmamızın olacağı.
Sorry, can't help you. Listen, Mike, you seem like a decent guy, and you're oddly attractive in a "George from Grey's Anatomy" kind of way, but you have the one thing that Ashley is just not interested in : heart. Please.
- Britney, lütfen.
but you won't because you think it's the only thing that's holding me together.
Vakayı başkasına vermek istiyorsun ama vermeyeceksin çünkü beni bir arada tutan tek şeyin bu vaka olduğunu düşünüyorsun.
Safety is one thing, but that's not even the point.
Güven tek nokta, ama konumuz bu değil.
I mean, genetically engineered tomatoes, that's, that's one thing but carrot on the cob?
Yani, domateslerin genleriyle oynamak tamam neyse ; - Koçanlı havuç mu?
It's the last thing you need with everything that's been going on, but I just...
Tüm olanların ardından bu isteyeceğin son şey Olmalı, ama ben sadece... Ben...
Cattle die, kindred die, every man is mortal. But I know one thing that never dies, and that is the glory of the dead!
Sığırlar ölür, akrabalar ölür her insan ölümlüdür.
I mean, it's not even about the doing it part, but that's a part of it, but it's not the whole thing.
Yani, illa ki bu parçayı yapmak zorunda değiliz.. .. ama bu da işin bir parçası, ama tamamı değil.
I don't know what a hollaback girl is, but I have to imagine it's a foul, disease-ridden thing that wears too much makeup to cover up the fact that it's a 47-year-old fish dog.
Hollaback kızı nedir bilmiyorum. Ama kafamda canlandırdığım şey 47 yaşında bir şebelek olup bunu aşırı makyajla kapatmaya çalışan bir noksan hastalığın olması idi.
That's usually the way I'd Handle this kind of thing, but not this time.
Normalde bu tarz şeyleri böyle geçiştiririm, ama bu sefer değil.
But that's the thing about falling in love.
Ama âşık olmak da budur işte.
Davis Bloome serial-killer thing, but it's got to be tough when the person that you're trying to build your life with doesn't believe in you.
Ama hayatını birleştirdiğin insanın sana inanmaması zor olmalı.
I bought an unction of a mountebank so mortal that, but dip a knife in it, where it draws blood no cataplasm so rare can save the thing from death that's scratch'd withal.
Bir madrabazdan öyle bir zehir satın aldım ki, çakıyı bir batır içine yeter, kanattığı yerin üstüne konacak hiçbir merhem, aydan gelme otlardan yapılmış da olsa, ölümden kurtaramaz bir yeri çizilenleri.
I also scratched the words "Place scrotum here" in the lunchroom table. But then, you know, that just became the thing to do.
Ayrıca öğle yemeğinde masaya "Testisler burada yer etmiş." yazısını karaladım ama sadece bir şeyler yapmış olmak için işte.
Yeah, but the strange thing is even though I haven't seen her for 23 years, there's this part of me that feels like maybe she still does.
Evet, ama tuhaf olan onu 23 yıldır görmemiş olmama rağmen, bir yanım beni hala tanıdığını söylüyor.
But this whole sleeping-together-in - the-same-warehouse thing? I mean, what's up with that?
Ama bu depoda birlikte uyuma işi nasıl bir iş böyle?
But, you see, the calculations that corroborate Professor Kirsch's findings make the thing without a doubt.
Ama gördüğün gibi Profesör Kirsch'in bulgularını doğrulayan hesaplamalar kuşkuları ortadan kaldırıyor.
Probably the least flashy thing that you could get, but it's practical.
Alacağın en gösterişsiz şey gibi ama iş bitiricidir.
And that's a difficult thing to do, some people didn't have additional cash to bring in or it took them some time perhaps to do it, but the brokers were very uneasy they couldn't wait.
Bazılarının ödeyecek fazladan parası yoktu veya bunu yapmaları bazen biraz zaman alırdı. Ne var ki, aracılar bekleyemeyecek kadar huzursuzlardı.
You set the timer here and then whenever that time runs out this thing starts to get hot, really, really hot, but why and what that does, I-I'm not...
Buradaki zamanlayıcıyı ayarlıyorsun, zamanı gelince bu şey çok ısınıyor. Ama neden ve ne yapıyor bilmiyorum...
I know you want to save him from all that he'll go through, but I think you're doing the right thing.
Yaşayacağı bütün şeylerden onu korumaya çalışıyorsun. Ama bence doğru şeyi yaptın.
At the altar, with their friends, in the maternity ward... staring at the very best thing that's ever happened to them. But that doesn't mean it's the only thing that they feel.
Kilisede, arkadaşlarıyla, doğum servisinde başlarına gelen en güzel şeye bakarken ama bu hissettikleri tek şeyin bu olduğu anlamına gelmez.
Yes, I have passed the exam, but I am too much confused since you put that thing in.
Evet, sınavı geçtim, ama bunu bana taktığından beri kafm çok karışık.
But, clark, davis is dead, and the only thing that's keeping him alive in your mind is fear.
Ama Clark Davis öldü. Onun canlı olduğuna seni inandıran tek şey içindeki korku.
it'll do the job, it'll paralyze on contact, but, ed, the range is short and that thing doesn't shoot straight.
İşe yararsa, bu onu bir süre devre dışı bırakacaktır. Ama, Ed, mesafe kısa ve onu vuramayabilirsin.
And I know that it's the right thing to do, but...
Yapılacak doğru şeyin bu olduğunu biliyorum.
Me and the reverend had been tested, and sure, he had strayed from his path, but that's the cool thing about having a path.
ben ve papaz efendi test edildik, gördünüz ki, doğru yoldan saptı, ama bu bir yola sahip olmanın güzelliğidir.
Well, the funny thing is, Rufus and I actually met in church but we both left, like, a month later when we realized that our pastor was a little iffy.
Asıl ilginç olan şey Rufus'la kilisede tanışmış olmamız. İkimiz de yaklaşık bir ay sonra papazımızın biraz şüpheli olduğuna kanaat getirdik.
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's it 276
but that's not all 68
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's it 276
but that's not all 68