But there's not translate Turkish
3,947 parallel translation
But there are not just planets that could host life, there are also moons.
Ama yaşam barındırabilecek olanlar sırf gezegenler değildir, uydularda da yaşam olabilir.
The good news... We actually did find a partial on one of the casings in the magazine. But it's not Tom Keen's, and there were no hits on it through AFIS.
İyi haber, kutudan kısmen de olsa parmak izi alabildik ama Tom Keen'e ait değil ve taramada da bir sonuç çıkmadı.
Oh. I mean, I know it's not as effective as my dominant personality, but I feel like there's- - Hey, look, we gotta go.
Yani, bunun benim baskın kişiliğim kadar etkili olmadığını biliyorum ama tıpkı- -
They're not sure which theater he's in, but there are only two screens.
Hangi alandan girdiğinden emin değiller ama sadece iki giriş var.
Sorry, I was thinking about getting the doves little Kevlar tuxedos, but that's not gonna work- - there's no time for a fitting.
Pardon, güvercinlere küçük kevlar smokinler mi giydirsek diyordum da. Ama olmaz, prova yapacak zaman yok.
Now, it's understandable that that was how it was seen in Christian Europe and obviously, if the Ottomans had extended their power, there would have been a completely different world for Muslims in the area that they took over, but this was not fundamentally about religion in 1683, this is about power.
Şimdi, Hristiyan Avrupa'da nasıl görüldüğü anlaşılabiliyor ve belli ki Osmanlılar başarılı olsalardı, ele geçirdikleri bölgedeki Müslümanlar için bambaşka bir dünya olacaktı ama bu 1683'te temel olarak dinle ilgili değildi, güçle ilgiliydi.
but i've begun to feel like there's a slight chance rosa may not love me back.
Hoşlanıyorum. Ama ufak bir ihtimalle Rosa benden hoşlanmıyor olabilir gibi.
i know there's no point in telling you not to come, but while we're out there, you're sticking with me.
Size gelmeyin dememin anlamı olmadığını biliyorum ama oradayken yanımdan ayrılmayın.
Sure, there's other places I could go that are closer, - but it's not the same. - No.
Gidebileceğim yakın yerler de var ama hiçbiri yerini tutamıyor.
And right there and then, in the crowd's full view, the mayor fell off the wagon in not one way but two.
Ve tam orada, o anda, bütün kalabalığın gözleri önünde belediye başkanı vagondan düştü hem de iyi düştü.
It's not for a few weeks and there's a stopover, cos she couldn't sort direct to Mexico City, but...
Bir kaç haftalık değil, molası da var çünkü direkt olarak Meksika'ya gitmiyor ama...
There's this girl who I like... like, a lot, but she's not speaking to me, so...
Hoşlandığım bir hatun var yani biraz hoşlanıyorum ama benimle konuşmuyor.
I am not confirming or denying a thing. But there's a really high window in the storage room and if you climb up...
Bir şeyi tasdiklediğim veya inkâr ettiğim yok ama deponun çok yüksek bir penceresi var.
When I was going through my bad times, I found Norfolk was perhaps maybe not the place to be and... just because it's so flat and there was a sort of a... a bleakness about the place, but obviously now...
Kötü zamanlarımdan kurtulmak için Norfolk'u buldum ama muhtemelen olmamam gereken bir yerdi ve O kadar düz ki...
Not only is there rampant poverty and no fresh water... but the locals are also hooked on a powerful drug called kratom leaf.
Yaygın yoksulluk ve içme suyu kıtlığının yanı sıra yerliler kratom yaprağı denen güçlü bir uyuşturucunun bağımlısı.
There is W.H.O. research facility nearby, but they are not sure it's still operational.
CiVARINDA DSÖ ARASTIRMA TESiSi VAR AMA HâLâ CALISIR VAZiYETTE OLDUGUNDAN EMiN DEGiLLER.
But just because you don't see them doesn't mean they're not there.
Ve sırf bir şeyi göremiyorsun diye, var olmadığı anlamına gelmez.
I may not be with them for all the sunny days to come, but as long as there is light ahead for them, it's worth it to me.
Gelecek tüm güneşli günlerde onlarla birlikte olmayabilirim ama ileride onlar için ışık olduğu sürece bu bana yeter.
Too many talented people who are willing to work hard, and there are many fools who do not have... talent, but they are ready to improve yourself.
Sıkı çalışmaya istekli sürüyle yetenkli insan var ve bir de yeteneksiz ama sıkı çalışmaya daha istekli olan bir miktar dangalak var.
I feel like there's so much... I could be doing and I want to be doing but do not.
Yapıyor olabileceğim veya yapmak istediğim ama yapmadığım çok şey var gibi.
But I'm not standing by while there's a chance of finding you a proper home.
Ancak sana iyi bir ev bulma olasılığı varken kenarda beklemeyeceğim.
From a distance, you look like a painter, but up close there's just not much there.
Uzaktan ressama benziyorsun ama yaklaştıkça pek bir şey kalmıyor.
But I warn you, there's not much money to follow.
Ama seni uyarayım, izini süreceğin çok bir para yok.
Might be an old bastard, but there's not a lot I don't remember.
Eski bir piç olabilirim, ama unuttuğum pek birşey yoktur.
Sometimes a child goes missing... but there's not one of us who can't follow that scent.
Bazen kasabadan bir çocuk kayboluyor... ama hiçbirimiz bunları sorgulamıyor.
There's not a lot in this world that I love, but the shit that I love, I don't trust with nobody.
Dünyada sevdiğim şeyler azdır ama onları da güvenip kimseye emanet etmem.
So this mysterious mobile library comes to his town and they tell him there's one book left that he hasn't read, but that he's not allowed.
Şehrine şu gizemli mobil kütüphanelerden biri geliyor ve ona okumadığı tek bir kitap kaldığını söylüyorlar, ama okumasına izin verilmiyor.
But there's something not quite right about him.
Ama onda bir terslik var.
Yeah, I could've sworn I did, but it's not there anymore.
- Evet Chris ama şu anda yok.
There's no way you're not going to hate it. In fact, I don't think there's any way you're gonna do anything other than scream at me and forbid me from doing it, but I'm staying.
Her koşulda hoşuna gitmeyecek hatta bana bağırmak dışında bir şey yapacağını ve kabul edeceğini zannetmiyorum ama ben kalıyorum.
I know he's not safe there, but he's definitely not safe here.
Orada güvende değil ama kesinlikle burada da güvende değil.
There's not much of a prep team here in 13 but we will make you the best-dressed rebel in history.
Burada pek makyaj ekibi yok ama seni tarihin gördüğü en iyi giyinen asi yapacağız.
But now, I've seen it. And there's not.
Ama izleyince, olmadığını anladım.
There was a student, just the other day, who said that my problem, if one's nature is a problem rather than just fucking problematic, right, is that I see things in terms of victory or death, and not just victory but total victory.
Geçen gün bir ögrencim dedi ki, eger insanin dogasi bir sorunsal degil de sorunsa, benim sorunum, her seyi zafer ya da ölüm baglaminda görmekmis, hatta sadece zafer de degil, mutlak zafer.
It's not but it's like, there's no weird explanation or something like It's just a service that I provide and I'm fucking good at it.
Değil ama öyle gibi garip bir açıklaması filan da yok sağladığım bir servis ve onda da çok iyiyim
But... when he's ready, that girl's not going to be there.
Ama... o zaman geldiğinde o kız ortaya çıkmamış.
But if it's not, there will probably be a sizable explosion.
Eğer patlamamışsa, büyükçe bir patlama olacak gibi.
He's in there, but it's not gonna be an easy breach.
Orada ama içeri girmek kolay olmayacak.
Well, it's fine, but it's not, you know, perfect because they're gonna be sitting up there waiting for us.
Sorun değil, ama harika bir şey de değil çünkü yukarıda oturmuş bizi bekliyor olacaklar.
Or I can upload the virus, but there's not enough time for both.
Ya da virüsü yükleyebilirim, ancak ikisi için yeterli zaman yok.
Ladies, there's nothing more I'd like to do than party with you, but tonight's just not the night, all right?
Hanımlar, sizinle parti yapmaktan daha fazla isteyeceğim bir şey yok ama bu gece sıradan bir gece değil, tamam mı?
But there aren't any killers I trust other than Jack, but I'm not so sure anymore.
Jack dışında güvenebileceğim bir katil yok. Ama artık çok da emin değilim.
I've been looking for some dames... but there's not another chapter.
Bir takım siperler arıyorum Yeni bir sayfa açmak üzereyim
The Russians don't even know the sub's there, the Georgians know, but not its exact location, and Agora can't go in till the dispute's settled.
Ruslar denizaltının orada olduğunu bile bilmiyor. Gürcüler biliyor ama tam yerini değil. Agora da ihtilaf çözülene kadar oraya gidemez.
There's not much in the kitty except a set of ivory-backed hairbrushes and my library of romantic poetry, but when the time comes, these will be yours, along with whatever we haven't already spent on whores and whiskey.
Bir set fil dişinden yapılma saç fırçalarım ve romantik şiir kitaplığım dışında pek bir şeyim yok lakin zamanı geldiğinde bunlar senin olacak. Fahişelere ve viskiye harcadıklarımızdan kalanların yanında tabii.
I mean, there was, but he's in Minneapolis, not on the PCT.
Yani eskiden vardı ama şu anda Minneapolis'de Pasifik yürüyüşünde değil.
There's a duct inside the housing, but, you know, I'm thinking it connects to those circulating fans above the door. I'm not sure.
Yukarıda evin içine doğru giden bir kanal var, fakat, kapının üzerinde, dönüp duran şu pervanelerin, bağlantısını sağladığını düşünüyorum, ama emin değilim.
But not for long,'cause there's a storm a-coming, and we're gonna watch it blow you all out of here like dead leaves.
Ama bu uzun sürmeyecek, çünkü fırtına yaklaşıyor ve biz fırtınanın sizi ölü yapraklar gibi süpürdüğünü izleyeceğiz.
It's not there, but we find it.
Orada değil ama yine de buluyoruz.
But going back, there's no way you can tell me that Molly is not going away with another man, especially when her grandmother specifically said she was not going out of town.
Geri dönecek olursak Molly'nin başka bir adamla gitmediğini söylemenin imkanı yok hele ki büyükanne özellikle şehir dışına çıkmadığını söylemişken. - Bunu nereden biliyorsun?
But there's not witnesses.
Hiçbir tanık yok.
but there's nothing here 17
but there's nothing i can do 29
but there's nothing 25
but there's more 55
but there's a catch 20
but there's no 20
but there's a problem 45
but there's a 20
but there's something else 61
but there's something 16
but there's nothing i can do 29
but there's nothing 25
but there's more 55
but there's a catch 20
but there's no 20
but there's a problem 45
but there's a 20
but there's something else 61
but there's something 16
but there's no time 25
but there's 84
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing to be scared of 52
there's nothing wrong with that 87
but there's 84
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing to be scared of 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49
there's nothing in it 38
there's nothing there 265
there's nothing to tell 117
there's nothing you can do 232
there's nothing left 101
there's nothing else 53
there's nothing to explain 43
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49
there's nothing in it 38
there's nothing there 265
there's nothing to tell 117
there's nothing you can do 232
there's nothing left 101
there's nothing else 53
there's nothing to explain 43