But there's nothing i can do translate Turkish
356 parallel translation
I'm very sorry, but there's nothing the police can do.
Çok üzgünüm ama polisin yapabileceği hiçbir şey yok.
- I'm sorry, madame, but... - There's nothing you can do, darling.
- Üzgünüm, Madam ama - - Yapabileceğin bir şey yok, hayatım.
Oh, Tarzan, I'm just as impatient as you are, but there's nothing we can do now.
Tarzan, ben de senin kadar sabırsızım ama yapabileceğimiz bir şey yok.
I guess we've lost our chance, but there's nothing we can do about it now.
Şansımız buraya kadarmış artık elimizden bir şey gelmez.
I'm not saying I didn't argue the point... but if you insist on being stubborn there's nothing I can do.
Bu çok kötü. Karara itiraz etmediğimi düşünme ama inatçı olmakta ısrarlıysan yapacak bir şeyim yok.
I'm sorry, Poldi, but there's nothing we can do about that anymore.
Üzgünüm, Poldi, ama artık bunun için yapabileceğimiz bir şey yok.
I didn't want it to happen but... there's nothing a guy can do about the real McCoy, and that's what this is.
Böyle olmasını istemedim ama buna karşı koyabilecek tek bir adam dahi yoktur. Olanlar bundan ibaret.
I pleaded that I didn't want to, but there's nothing I can do.
İstemiyorum diye yalvardım ama bu konuda yapabileceğim hiç bir şey yok.
I'd like to help, but there's nothing I can do.
Çok isterdim, ama elimden bir şey gelmez.
I don't like what you do, but there's nothing I can do about that
Yaptığınız işi sevmiyorum ama yapabileceğim bir şey yok.
But there's nothing I can do.
Ama yapabildiğim hiçbir şey yok ki.
And the more I think, the more restless I become. But there's nothing I can do!
Düşündükçe daha huzursuz oluyorum... ama yapabileceğim hiçbir şey yok!
No, I guess there's nothing a man like you can do, except keep on running. But no matter where you go, you're gonna run into that same fence, and it always has wire on it.
sanırım koşmaya devam etmesi dışında yapabileceğin hiçbir şey yok.
Perhaps you're right, but there's nothing I can do.
Haklı olabilirsiniz ama elimden bir şey gelmez.
I know, but there's nothing more I can do for you.
Biliyorum ancak senin için yapabileceğim başka bir şey yok.
But I do and there's nothing I can do about it.
Fakat öyle ve bu konuda yapabileceğim bir şey yok.
But after that, there's nothing I can do to keep her here.
Ama sonra onu burada tutmak için yapabileceğim bir şey yok.
I can't afford to lose you, but there's nothing I can do.
Seni kaybetmek istemem ama elimden bir şey gelmiyor.
But there's nothing I can do about the phone.
Ama telefona faydası olmaz.
There's nothing I can do A masseur earns only a few bucks But all earnings are mine... because I have no costs "
Yapabileceğim hiçbir şey yok bir masör sadece bir kaç kuruş kazanabilir ama kazandıklarımın hepsi benimdir çünkü hiç masrafım olmaz. "
I'd like to help, but there's nothing I can do if Mitsu isn't here.
Yardım etmek isterim ama Mitsu burada yoksa yapabileceğim bir şey yok.
I think I got all the venom out. Taken orally, it can't hurt you, Mr Eckland, but if she were bitten and its entered her bloodstream, there's nothing we can do. I'm afraid she's bought it.
Ağız yoluyla alındığında size bir zararı dokunmaz Bay Eckland ama ısırık yoluyla damarlarına girmişse, kızı kurtarmanın yolu yoktur.
There's nothing I can do about being dirt myself, but I don't want you to get mired in my dirt.
Başıma iş gelmesi benim için sıkıntı değil..... ancak size pislik bulaşmasını istemiyorum.
Sorry, but there's nothing I can do.
Biliyorum. Kusura bakma ama elimden bir şey gelmez.
If there's anything I could do to help, I would, and I will, but we can expect nothing from the Companion.
Yardım etmek için yapabileceğim herhangi bir şey olsaydı, yapardım fakat Arkadaş'tan hiçbir şey bekleyemeyiz.
But there's nothing I can do.
Ama yapabileceğim hiçbir şey yok.
But, I mean, there's nothing you can do about it, so I'd kill them.
Bu konuda yapılabilecek bir şey yok. O yüzden ben onları öldürürdüm.
But there's nothing.. that I can do... Just having you here is more than I can ask.
Ama bir şey yok..
On a train or a boat, there's nothing I can do about it... but when you come barging into my room...
Bakın hanımefendi, trende veya gemide yapabileceğim bir şey yok ancak odama böyle daldığınızda...!
- But there's nothing I can do
- Beni doğrasanız da...
I called the police, but there's nothing they can do.
Polisi aradım ama onların da yapabileceği pek bir şey yok.
Settle things with my wife, then get out. I'm sorry, but under the circumstances, there's nothing I can do.
Karımla sorunlarımı halledip hemen burdan gidecegim üzgünüm, bu durumda yapabilecegim birsey yok.
I understand, but there's nothing I can do for you today.
Anlıyorum ancak bugün elimden gelen bir şey yok.
One year ago I would have needed your help but not now There's nothing else I can do Now I hate a man's name
1 sene önce çok istediğim bir şey vardı ama şimdi ona asla ulaşamayacağım artık o isimden nefret ediyorum
I hate it, but there's nothing I can do about it right now.
Ama şimdi elimden hiçbir şey gelmez.
I mean, there's nothing I can do for you personally, but I may have somebody to locate your son.
Yani, ben sizin için birşey yapamam, Fakat oğlunuzun yerine birini bulabilirim.
That's an oversimplification, but there's nothing I can do.
basite indirgeme, ancak benim yapabileceğim birşey yok. Buraya bunun için gelmedim.
I don't want us to die but there's nothing we can do!
Ama yapabileceğimiz birşey yok.
There's been a slight misunderstanding, obviously... but there's nothing I can do about it now.
Açıkçası burada ince bir yanlış anlaşılma söz konusu fakat şimdi bunun için yapabileceğim bir şey yok.
Mieze's been gone three weeks now, but there's nothing I can do.
Mieze gideli üç hafta oldu. Ama elimden gelen bir şey yok.
I'm sorry, but there's nothing I can do about that.
Üzgünüm, ama yapabileceğim bir şey yok.
I'm sorry that you feel that way. But I guess there's nothing we can do about that.
Bu şekilde hissettiğiniz için üzgünüm ama sanırım yapabileceğimiz başka birşey yok.
And I'm really sorry but there's nothing I can do for you.
Ve çok üzgünüm ama senin için hiçbir şey yapamam.
I feel the same way, Turtle, but there's nothing we can do.
Ben de aynı şekilde hissediyorum Turtle, fakat yapabileceğimiz bir şey yok.
But there's nothing I can do.
Ama benim yapabileceğim bir şey yok ki.
I'm sorry, David, but there's nothing else I can do...
Üzgünüm, David, elimden başka şey gelmiyor.
But there's nothing I can do about it.
Ancak bu konuda yapabileceğim bir şey yok.
And there's nothing I can do but just imagine when- - she was just...
Ve yapabileceğim hiçbir şey yok hayal etmekten başka... onun sadece...
It's a terrible thing, but there's really nothing more we can do, you or I.
- Lütfen Gordon. Bu korkunç bir şey ancak senin veya benim yapabileceğimiz hiçbir şey yok.
But there's nothing I can do if you refuse to talk to me.
Ama benimle konuşmayı reddedersen elimden hiçbir şey gelmez.
Madam Guinan has found many friends since the newspaper announcement, but if your name is not on the list, there's nothing I can do.
Madam Guinan gazetedeki ilandan sonra pek çok arkadaş edindi, ama adınız listede değilse, yapabileceğim bir şey yok.