But to tell you the truth translate Turkish
531 parallel translation
But to tell you the truth I don't understand what kind of a club it is.
Ama gerçeği söylemek gerekirse ne tür bir kulüp olduğunu anlayamadım.
But to tell you the truth, Your Honour, I don't remember them.
Doğruyu söylemek gerekirse onları hatırlamıyorum.
But to tell you the truth, Keyes... I wasn't a whole lot interested in goldfish right then. Or in auto renewals, or in Mr. Dietrichson and his daughter Lola.
İşin gerçeği Keyes, o anda ne balıkları ne kaskoyu, ne de bay Dietrichson ve kızı Lola'yı düşünüyordum.
I fought against Napoleon, but to tell you the truth,
Ben Napolyon'a karşı savaştım ama doğrusunu söylemek gerekirse...
I don't want this to sound too harsh, but to tell you the truth, I really don't give a shit.
Yanlış anlamanı istemem ama doğruyu söylemek gerekirse umurumda değil, tamam mı?
Sure, but to tell you the truth, they're not really friends.
Tabi ki.. Aslında doğruyu söylemek gerekirse onlar arkadaşlarım değil.
Um, anyway, I saw you here and, to tell you the truth, I wanted to ask you out, but I guess, because of the injury, I didn't really have the nerve.
Sizi burada gördüm ve gerçeği söylemek gerekirse, çıkma teklif etmek istiyorum, ama sanırım yaralanma yüzünden cesaretim yok.
Do you swear to tell the truth and nothing but the truth?
Yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
Do you swear to tell the truth and nothing but the truth?
Gerçeği, sadece gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
To tell the truth, since I heard you moved to Edo I've visited your house often, but you were never in
Aslını söylemek gerekirse, Edo'ya taşındığınızı duyduğumdan beri... sık sık evinize geldim ama hiç evde yoktunuz.
Do you solemnly swear to tell the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you, God? - I do.
Bildiğinizi dosdoğru söyleyeceğinize namusunuz ve vicdanınız üzerine yemin eder misiniz?
Do you solemnly swear to tell the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Bildiğinizi dosdoğru söyleyeceğinize namusunuz ve vicdanınız üzerine yemin eder misiniz?
Do you swear to tell the truth... the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Tanrı'nın huzurunda yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
Do you swear to tell the whole truth, and nothing but the truth?
Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
But if you tell the truth now, I promise to overlook that.
Ama şimdi doğruyu söylerseniz, söz veriyorum bunu hoşgöreceğim.
Do you swear to tell the truth and nothing but the truth, so help you God?
Doğruları, yalnızca doğruları anlatacağına yemin ediyor musun?
- Do you swear to tell the truth the whole truth and nothing but the truth... -... so help you God?
- Gerçeği ama yalnızca gerçeği söyleyeceğine, Tanrının huzurunda..... yemin ediyor musun?
By rights, I know I should go to the police but, to tell you the truth, madam, I'm afraid.
Polise gitmem lazım biliyorum ama, hanımefendi, çok korkuyorum.
Do you swear to tell the truth, the whole truth... and nothing but the truth?
Gerçeği ve sadece gerçeği söyleyeceğine yemin edermisin? ... gerçeği söylemediğin takdirde...
Do you swear to tell the truth... the whole truth, nothing but the truth, so help you God?
Yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
Raise your right hand. Do you swear to tell the truth... the whole truth, nothing but the truth, so help you God?
Yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
Do you promise to tell the truth, the whole truth and nothing but...
Doğruyu, tam doğruyu, yalnızca doğruyu söyeleyeceğinize yemin eder misiniz?
Well, to tell you the truth, I never mentioned this before, but that's exactly what I did.
Doğrusunu istersen... bunu kimseye söylememiştim ama tıpkı dediğin gibi oldu.
Tell you the truth, I don't know why I hired him, but I aim to find out.
Doğrusu neden aldığımı bilmiyorum ama öğreneceğim.
- To tell you the truth, I would but no, thanks, I gotta go. - You like another one?
- Aslına bakarsan içerdim ama sağ ol.
I don't want you to tell anything but the truth.
Sadece gerçeği söyleyeceksiniz.
Do you swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth, so help you God, ma'am? Is that the King James version of the Bible?
Söyleyeceklerinizin gerçeği, yalnızca gerçeği ve tamamen gerçeği, yansıtacağına tanrının huzurunda yemin edermisiniz,?
Do you swear to tell the truth, the whole truth, nothing but the truth, so help you God, sir? - I do.
Efendim, Söyleyeceklerinizin gerçeği, yalnızca gerçeği ve tamamen gerçeği, ve yalnızca gerçeği söyleyeceğinize tanrının huzurunda yemin edermisiniz?
Do you swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth, so help you God?
Gerçeği, yalnızca gerçeği,..
Do you swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth, so help you God? I do.
- Gerçeği, yalnızca gerçeği, tamamen gerçeği, ve yalnızca..,... gerçeği söyleyeceğine tanrının huzurunda yemin edermisin?
Do you swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth, - so help you God?
Gerçeği, yalnızca gerçeği, tamamen gerçeği, anlatacağınıza tanrının huzurunda,
To tell you the truth, Dean Pollard, I never wanted to do a thing but ranch. But, Dad...
Gerçeği söylemek gerekirse çiftlik dışında başka bir şey ilgimi çekmiyor ama babam...
I'm sorry the old one couldn't tell you the truth... but I had to find out your part in all this.
Eskisinin sana doğruyu söylemediği için üzgünüm. Fakat, bütün bu olayların içinde senin yerini bilmek zorundaydım.
I am sorry, but you see, it is my curse to tell the absolute truth.
Çok üzgünüm ama senin de gördüğün gibi sana lanet dolu bir gelecek görebiliyorum.
Do you swear to tell the truth and nothing but the truth.
Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz.
I didn't want to tell you this, but you have to know the truth.
Bunu sana söylemek istemezdim ama, gerçeği öğrenmen gerek.
Do you solemnly swear to tell the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Bütün gerçekleri söyleyeceğinize ve sadece doğruyu söyleyeceğinize, yemin eder misiniz?
Do you swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth, so help you God?
Gerçeği, yalnızca gerçeği, tüm gerçeği söyleyeceğinize tanrı huzurunda yemin eder misiniz?
Do you solemnly swear to tell the truth... the whole truth, and nothing but the truth?
Doğruyu söyleyeceğinize yemin ediyor musunuz? Bütün doğruyu, sadece doğruyu?
I wouldn't tell anybody this, of course, but... when Valencia brought you home and wanted to marry you, to tell you the honest-to-God truth,
Ama, tabii ki, bundan kimseye bahsetmeyeceksin. Valencia seni tanıştırmaya getirip, içtenlikle seninle evlenmek istediğini söylediğinde senin birinci sınıf bir ahmak olduğunu düşünmüştüm.
Do you swear to tell the truth the whole truth and nothing but the truth, so help you God?
Doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
I can't make her talk to me but she'll tell you the truth.
Onu zorla konuşturmam ama sana doğruyu söyleyecektir.
He wasn't trying to escape, but he wanted me to know the truth so I could tell you.
Kaçmaya çalışmıyordu gerçeği bilmemi istiyordu, ben öğrenirsem sana da anlatabilecektim.
There's a lot of people at the Committee just like you who wanted to tell the truth but some people wouldn't listen.
Komite'de sizin gibi birçok insan var gerçekleri söylemek isteyen. Ama bazı insanlar onları dinlemiyorlar.
I can't guarantee anything, but if you tell the truth, I might be able to help.
Size hiçbir şeyi garanti edemem fakat gerçekleri söylerseniz, yardımım dokunabilir.
You swear to tell the truth and nothing but the truth?
Yalnızca gerçeği söylemeye yemin eder misiniz?
Do you swear to tell the truth, the whole truth and nothing but the truth... so help you God?
Gerçeği, bütün gerçeği, sadece gerçeği söyleyeceğinize... yemin eder misiniz?
Do you swear on the Constitution to tell the whole truth, and nothing but?
Anayasa üzerine, gerçeği ama sadece gerçeği, söyleyeceğine yemin eder misin?
Djenka, let me ask you something, but you have to tell me the truth, will you?
Djenka, sana birşey sormama izin ver, ama bana doğruyu söyleyeceksin, tamam mı?
To tell you the truth, I've never given the matter much thought but...
Doğruyu söylemek gerekirse bu konuyu fazla düşünmedim ama...
Wanted to remind you, in case you forgot, when you testify tomorrow, remember, you're sworn to tell the truth, the whole truth and nothing but the truth, so help you God.
- Unuttuysan hatırlatayım demiştim. Yarınki soruşturmada tanıklık yaparken, doğru söylemeye yemin edeceksin. Tüm gerçeği ve sadece gerçeği.