But you have to understand translate Turkish
709 parallel translation
You're not to blame, I know, but you have to understand, my heart is bursting!
Bu senin suçun değil, biliyorum. Ancak beni anlamalısın. Kalbim patlamak üzere! "
I'm sorry, Susan, but you have to understand, I just can't take it anymore.
Üzgünüm Susan ama şunu anlamalısın ki artık bunu kaldıramıyorum.
I didn't mean to sound dictatorial or to try to run your life, but you have to understand how I feel.
Ben diktatörce ses tonumla hayatını şekillendirmeğe çalışmadım fakat hislerimi anlamalısın.
I admire your loyalty and devotion, but you have to understand that the people were overexcited by this Garibaldi's victories.
Sadakatini ve vefakarlığını takdir ediyorum ama Garibaldi'nin zaferleri yüzünden insanların aşırı heyecanlandığını anlaman gerek.
We have fun working together... but you have to understand that between...
Seninle çalışırken eğleniyoruz. Ancak şunu anlamalısın ki, aramızda -
Sir, I understand your problem, but you have to understand mine.
Sorununuzu anlιyorum, ama siz de benim sorunumu anlamalιsιnιz.
I'm not angry with you, but you have to understand me too.
Ben sana kızmıyorum ama sen de beni anlamaya çalış.
Coach, I recognize your problem, but you have to understand that when it comes to sports, the philosophy of the academy is to play everyone.
Koç, senin sorununu biliyorum. Ama sen de beni anla sporun, akademik felsefesi herkesin oynaması içindir.
I don't want to give you a hard time, but you have to understand about my lifestyle.
Sana zorluk çıkarmak istemiyorum ama benim yaşam biçimimi anlamak zorundasın.
Hastings, last thing I want is to hurt your feelings, but you have to understand that there is a considerable difference between military intelligence and normal intelligence.
Benim en son istediğim şey, Hastings, senin duygularını incitmek. Er ya da geç anlaman gerekiyor ki, askeri zeka ile normal zeka arasında önemli bir fark var.
But you have to understand me.
Ama beni anlamak zorundasın.
and it is a fact that a wife, even a good one, is not always the right thing to have in a company, if you understand what i'm getting at, but my doucie, my wife,
Ve bir eş iyi bile olsa bir turneye götürülmesi her zaman doğru bir şey değildir. Ne demek istediğimi anlıyorsanız. Ama benim karım, Daucie...
Now I'm sure you'll understand but we have some very serious family business to discuss.
Bunu anlayacaksınız eminim ama konuşacak çok ciddi aile meseleleri var.
Holmes, I understand that the recovery of the original would make it impossible for the thieves to sell any copies however excellent those copies were, but did you have any clue to the identity of the mastermind behind the whole scheme?
Holmes, Öyle anlıyorum ki, orjinal tablonun tekrar ele geçirilmesi, hırsızların kopyaları ne kadar kaliteli olurlarsa olsunlar satma şanslarını ortadan kaldırmıştı, ama, bütün bu olanların arkasındaki gerçek suçluların kimliği ile ilgili bir ipucuna ulaşabildin mi?
I understand and sympathize with you, but I have judged it consistent with the good of His Majesty's service to order all available troops westward to meet the Indians on their own grounds.
Sizi anlıyor ve sempati duyuyorum, fakat Majestelerinin iyiliği için kesin bir karar verdik ve, bütün askeri güçleri batı yakasında, yerlilerle karşılaşmaya gönderdik. Onlar bizi topraklarımızda katlederken.
Now, I don't wanna seem inquisitive, you understand but there's certain information I have to have. What's your name?
Meraklı görünmek istemem, ama biraz bilgi almak zorundayım.
But, Colonel, I don't understand... suppose these two did have a romance, that's nothing you have to worry about.
Ama Albay, hiç anlamıyorum... İkisinin arasında bir ilişki varsa bile bunun endişelenecek bir tarafı yok.
Of course, you understand I can't pay you while you learn, but you'll have a nice bed to sleep in and a stove to cook a little supper, and in the morning, you will open the shop and sell a few buttons and pins and, uh... be my little helper, huh?
Elbette, anlayacağın gibi sana ödeme yapamam fakat uyumak için iyi bir yatağın, çorba pişirmek için bir mutfağın olur. Sabahları dükkanı açarsın... Biraz düğme ve iğne satarsın benim küçük yardımcım olursun, ne dersin?
The frustrated dancer, clumping along with a leg anchored to the ground, and a heart anchored to... but you don't have to understand me or even like me.
Bir ayağı yere demirli, hayal kırıklığına uğramış bir dansçı... ve kalbi de... Fakat anlamak zorunda değilsin. Benden hoşlanmıyorsun bile.
But I want them to have complete isolation, you understand.
Ama onu karantinaya almalarını istiyorum. Anladın mı?
I hate to have to keep questioning you at a time like this... but you understand it's necessary.
Sizi böyle bir zamanda sorgulamak hoş değil ama ama bunun gerekli olduğunu anlamalısınız.
I know how you feel, but you do understand we have to make quite certain, don't you?
nasıl hissettiğini biliyorum, fakat kesinleştirmemiz gerektiğini anlıyorsunuzdur, değil mi?
I can understand you being worried about your boys, but I have my daughter to think of.
Biliyorum sıkıntılısın, 4 çocuğa bakmak kolay bir iş değil elbette. Ama ben de kendi kızımı düşünmek zorundayım!
I must ask you to forgive their somewhat lackadaisical manners, but I have conditioned them, or brainwashed them, which I understand is the new American word, to believe that they are waiting out a storm in the lobby of a small hotel in New Jersey
Uyuşuk görünümleri için kusura bakmamanızı rica ediyorum, Ancak onları koşullandırdım, ya da, Amerikalıların yeni tabiriyle, beyinlerini yıkadım... Öyle ki, şu an New Jersey'de bir otelin lobisinde,
It's clear Roberts is a dangerous fellow, but if you ever have to restrain him again, I don't want him looking like a battle casualty, understand?
Roberts'in tehlikeli biri olduğu çok açık, ama tekrar zapt etmeniz gerekirse onu savaş gazisi gibi görmek istemiyorum, anlaşıldı mı?
But as a good scientist, I'd have to use hypotheses that you would probably not yet understand.
Ama iyi bir bilim adamı olarak hipotezler kullanmak zorunda kalırdım ki şu an muhtemelen bunları anlayacak seviyede değilsin.
I was glad to do it. But I have some things on my mind. Do you understand?
Hem de memnuniyetle, ama kafam biraz karışık, anlıyor musunuz?
I could tell you a lot about the hard life but you'd have to live it to understand it.
Zor hayat hakkında çok şey anlatabilirim ama anlamak için yaşamak gerek.
I'm sorry you're going, but of course I understand you have to go.
Gittiğin için üzgünüm, ama tabiki gitmek zorunda oluşunu anlıyorum.
well, I would love to, but try to understand, how can you stay with me if I have neither house nor home?
Şey, isterdim, ama anlamaya çalış, benimle nasıl kalırsın, ben de sıcak bir yuva yok ki?
Look, I understand how you feel, but you have to admit... we're not so badly off here.
Bak, ne hissettiğini anlıyorum, fakat kabul et ki durumumuz kötü değil.
As I understand it, what you actually want to say is that Federica wouldn't have committed suicide but...
Sanıyorum ne demek istediğinizi iyi anlıyorum bayan ve Federica'nın intihar edebileceğine ihtimal vermiyorsunuz.
But, it would have to be... quietly done, you understand.
Ama, sessizce yapılmalı, anladın mı.
But to understand your dissatisfaction, you have to understand what's outside those headings.
Fakat memnuniyetsizliğini anlayabilmen için bu başlıkların dışındaki şeyleri de anlayabilmen gerekir.
If you're not interested, you don't have to pay attention... but it's important for Anita, understand?
Senin ilgini çekmiyorsa dinlemek zorunda değilsin. Ama Anita için çok önemli bir mesele, anladın mı beni?
Well, then you understand that we're in quite a strong position for holding out until 30 Corps reaches us, but we have to make certain arrangements.
Öyleyse 30. Kolordu bize yetişene kadar oldukça güçlü bir durumda olduğumuzu anlıyorsunuz Ama belli hazırlıklar yapmak zorundayız
I may have seemed like a monster, but it was to help you understand what my ballet is, not what you wanted to make it.
Bir canavar gibi göründüğümün farkındayım ama bu sadece benim balemi daha iyi anlaman içindi. İsteklerini değiştirmek için değil.
I understand your concern, but I promise you have nothing to fear.
Endişelerinizi anlıyorum ama korkacak hiçbir şey yok!
WE HAVE NO CHOICE BUT TO MAKE OUR STAND OUT WEST. AND I WANT YOU TO MAKE SURE THAT OUR MILITARY PEOPLE OUT THERE IN THAT REGION UNDERSTAND AND ARE AWARE
Silahlı kuvvetlerin sorumluluğunun önemini anladığından emin olmalıyım.
I could understand if you didn't have what it takes, but your record shows you have an above average IQ, and what concerns me is your inability to get along with the others.
Bunun nasıl olduğunu anlayamıyorum. Sicilinde ortalamanın üzerinde bir IQ'ya sahip olduğun yazıyor. Beni endişelendiren senin yetersizlikte ısrarcı olman.
But you do understand This will have to be done under the regular monthly immigration quota.
Ancak bunların düzenli aylık göçmen kotasını aşamayacağını bilmenizi istiyorum.
But try to understand, Frasier Crane has the same effect on me that cheap chianti and dice hanging from a rear view mirror have on you.
Ama anlamaya çalış. Frasier Crane'in bende....... senin ucuz kiyanti ve zarların asılı olduğu dikiz aynasının yaptığı aynı etki var.
But I guess I have a while before you're old enough to understand these tapes.
Fakat sanırım sen bu kasetleri anlayacak kadar büyüyene kadar vaktim var.
Hilda, we have found the letter and I know it is difficult for you to understand but it is the most wonderful news.
Hilda, mektupları bulduk. Senin için bunu anlamanın çok zor olduğunu biliyorum. Ama çok muhteşem bir haber.
But do you understand the sacrifices you're gonna have to make?
Ne tür fedakarlıklar yapman gerekeceğini anlıyor musun?
Leo, I understand, but you have to realise there'll be major subordinated debt involved.
Leo, anlıyorum ama büyük miktarda ikinci derece borç olacağını farketmek zorundasın.
I understand you have to be here, but keep out from underfoot.
Burada olmanız gerektiğini anlıyorum, ama ayak altında durmayın.
I understand that, but you have to bring him in.
Anlıyorum ama onu buraya getirmelisiniz.
I understand why you have to do this but I wish you didn't have to just cause you're leavin doesn't mean I'm lettin you go there doing things that um give it the cool factor, the music
Bunu neden yapmak zorunda olduğunu anlıyorum. Ama keşke buna mecbur olmasaydın. Buralardan gidiyor olman seni bırakacağım anlamına gelmiyor.
I just want you to know I understand why you have to do this thanks but I wish you didn't have to me too she thinks she's found her first love she cant deal with losing him
Yol için küçük bir şey hazırladım. Merak etme. Kendim yapmadım.
You have to understand that Mircea is not only keeping you from your deserved throne, but also is disturbing some interests.
Mircea'nın, yalnızca sizi hakettiğiniz tahttan mahrum bırakmadığını, aynı zamanda bazı çıkar gruplarını da rahatsız ettiğini artık anlamanız gerekiyor.