Can't you translate Turkish
231,983 parallel translation
You can't stay up there forever.
Orada sonsuza kadar kalamazsın.
But I can't anymore, not after what you did to Quentin today.
Ama artık yapamam. Bugün Quentin'e yaptıklarından sonra değil.
I can't believe you actually won.
Aslında kazandığına inanamıyorum.
You can't just take the easy way out.
Kolay yolu seçemezsin.
I can't imagine how hard this is for you.
Senin için ne kadar zor olduğunu tahmin edemiyorum.
You know, you... you can't live like this.
Bak, sen bu şekilde yaşayamazsın.
So you can see how this isn't the perfect date then.
Bunun mükemmel bir randevu olmadığının farkındasındır o zaman.
You know what the worst part is? I can't even be mad.
En kötüsü de, kızamıyorum bile.
Oh, by the way, Dad, I got a bunch of stuff I gotta do tomorrow, so I don't think I can go to that cattle auction with you.
Baba, bu arada yarın bir sürü işim çıktı, seninle sığır mezatına gelemeyeceğim.
You feed'em, you change'em and... you distract'em when they're becoming'annoying.
Doyurursun, altını değiştirirsin, canını sıktığında dikkatini dağıtırsın.
Hey, look, if the bull can't get'em pregnant, bet you Colt can.
Boğa gebe bırakamazsa Colt kesin bırakır.
You can't. You're not gonna fix it.
Telafi edemezsin.
But hey, just'cause the mountains aren't blue don't mean you can't go skiing'.
Dağlar mavi değil diye kayağa gitmeyecek değiliz.
Well, can't get drunk with you, but I can maintain drunk with you.
Seninle sarhoş olamam ama seninle sarhoş kalabilirim.
You can't give up.
Pes etmemelisin.
Mr. Bennett, if my child ever had a problem... I can't imagine anyone I'd want them coming to more than you.
Bay Bennett, çocuğumun bir sıkıntısı olursa yardımına koşmasını en çok isteyeceğim kişi sizsiniz.
Can't you just figure this out?
Bunu kendin çözemez misin?
You can't force us to be friends, Colt.
Bizi arkadaş olmaya zorlayamazsın.
Well, I can't give you that right now.
Şu anda veremem.
Rooster, I'd love to help you, but I can't.
Horoz, yardım etmek isterdim ama edemem.
They can't fire you for that.
Bu yüzden seni kovamazlar.
You can't leave.
Gidemezsin.
No, no, hold on. You can't trust that guy.
Hayır, o herife güvenemezsin.
Hank, you can't fire people here.
Burada kimseyi kovma yetkin yok.
Dude, you can't drink beer in here.
Burada bira içemezsin.
Rooster, I can't let you give up on your dreams so I can chase mine. No.
Horoz, hayallerimin peşinden gitmek için seninkilerden vazgeçmene izin veremem.
Once in your fucking life, why can't you just be supportive?
Neden hayatında bir kez olsun destek çıkmıyorsun ya?
I'm mad at you, we can't...
Ben sana kızdım, yapamayacağım...
You know, you can't keep coming in unannounced like that.
Bilirsin, Içeri girmeye devam edemezsin Bunun gibi habersiz.
I don't understand. Can you just speak English?
Anlamıyorum Sadece İngilizce bilir misin?
I can see that you don't understand. I'll show you.
Görebiliyorum sen Anlamıyorum Sana göstereceğim.
Miss, I can't help you.
Bayan, sana yardım edemem.
I do, I can't do this without you.
Ben yapıyorum, bunu siz olmadan yapamam.
I can't do it with you guys here, though. You need to...
Bunu yapamam Siz çocuklar burada Gerek...
I can't have you scaring'em off.
Onları korkutup kaçırmana izin veremem.
You can't hold yourself to a list, because you don't even know what you want.
Kendini bir liste ile kısıtlayamazsın. Çünkü ne istediğini bile bilmiyorsun.
Look. Just because you can't avoid all the dirtbags, that doesn't mean you don't deserve better.
Sadece şerefsizlerden uzak kalamıyor olman daha iyisini hak etmediğini göstermez.
Yeah, I can't give you free stuff.
- Bedava bir şey veremem.
If you can't laugh at yourself, then you'll become a target.
Kendine gülmezsen hedef hâline gelirsin.
I just can't get over how young you look.
Bu kadar genç göründüğüne inanamıyorum.
Well, why'd you even come here if you're so sure you can't get in?
Bu okula giremeyeceğinden bu kadar eminsen neden geldin ki buraya?
You tell him he can do anything, and when he can't, he feels like he's disappointing you.
Her şeyi yapamayacakken, ona her şeyi yapabileceğini söylemek seni hayal kırıklığına uğrattığı hissi verebilir ona.
I can't believe you did this.
Bunu yaptığına inanamıyorum.
- I can't believe you did this.
- Bunu aldığına inanamıyorum.
Uh, Claire, your 2 : 00 is here and you can't be late.
Claire, saat iki randevun geldi. Geç kalmaman gerek.
And I won't risk the lives of either of you.
İkinizin de canını tehlikeye atamam.
Why can't you sleep?
Neden uyuyamadın?
I can't believe you're here!
Geldiğine inanamıyorum!
You can't take your mom.
Anneni götüremezsin.
Mm. Can't believe you guys never taught me the bad words while I was living in Modena.
Modena'dayken bana hiç küfür öğretmediniz.
Oh, my God, I can't believe I get to tell you this.
Sana bunu söyleyeceğime inanamıyorum.
can't you see me 22
can't you see 340
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you guess 22
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you feel it 34
can't you see 340
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you guess 22
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you feel it 34