Can i tell you something translate Turkish
927 parallel translation
Listen, can I tell you something?
Dinle, sana bir şey söyeleyebilir miyim?
Can I tell you something else?
Bir şey daha söyleyeyim mi?
- How can I tell you something I...?
- Böyle bir şeyi nasıl...?
Can I tell you something? You better talk to that kid.
Onunla konuşman gerek.
- Can I tell you something?
- Sana bir şey söylemek istiyorum?
Can I tell you something?
Sana bir şey anlatacağım.
Can I tell you something else?
Sana başka bir şey söyleyebilir miyim?
Can I tell you something else?
Sana birşey daha anlatabilir miyim?
Can I tell you something?
Bir şey söyleyebilir miyim?
- Can I tell you something?
- Sana bir şey söyleyebilir miyim?
Lon, can I tell you something?
Lon, sana bir şey söyleyebilir miyim?
Look, man, can I tell you something?
Sana bir şey söyleyebilir miyim?
Can I tell you something very privately?
Sana çok özel bir sır verebilir miyim?
Isabelle, can I tell you something very personal?
Isabelle, sana çok kişisel bir şey söyleyebilir miyim?
Can I tell you something? Sure.
- Elbette.
If you can conjure her up, then do it. I have something that I have to tell her.
Ona diyecek bir şeyim var.
Wait. There's something that I need to tell you before I can join you in a drink.
Bekle, içmeden önce söyleyeyim.
My dear, I can't tell you how sorry I am... but I hope with all my heart that Jekyll will have something to say for himself.
Tatlım, ne kadar üzüldüğümü anlatamam... tüm kalbimle umuyorum ki Jekyll'ın geçerli bir nedeni vardır.
Tom, I swore I wouldn't tell you but I can't let you go away thinking I'm something even worse than I am.
Tom söylememeye yemin etmiştim ama olduğumdan daha kötü görünmek pahasına da olsa seni böyle gönderemem.
This is something I can't tell her... so I'm telling you.
Böyle bir şeyi ona söyleyemem bu yüzden sana söylüyorum.
Gee, I can't tell you, but, boy, it's something great.
Sana söyleyemem ama mükemmel bir şey.
But you can judge something of my character when I tell you I'm permitted to represent this automobile.
Fakat size bu arabayı takdim etmeye yetkili olduğumu söylediğimde karakterim hakkımda biraz fikir edinebilirsiz.
And every time you call me up and tell me something I can print -... you got five dollars.
Başka bir kadına âşık oldum ve onsuz yaşayamam.
I can tell you something.
Sana bir şey söyleyeyim.
And I can tell you something else.
Sana bir şey daha diyeyim.
Well, I can tell you something they do know.
Gerçekten bildikleri şeyi sana söyleyeyim.
If it's in the line of duty, you can tell me to do something and I'll do it.
Eğer görevle ilgiliyse, söylediğin her şeyi yaparım.
How can I tell you're allowed to say something to turn on my head forestall...
Ne oldu vazgeçtin ne kadar korkak? Hop yine atladın, senden ne uzak..
I can tell you something about this place.
Size bu yer hakkında bazı şeyler söyleyebilirim.
If you're saying all this because you don't want to tell me the truth, because you're hiding something from me, then maybe I can understand.
Bana doğruyu söylemek istemediğin, bir şey sakladığın için böyle konuşuyorsan, seni anlayabilirim.
Now look, Doyle, it's just something I can't tell you over the telephone.
Bak Doyle, telefonda anlatamam.
No, and I'll tell you something else. I can't think why you did it.
Niçin yardım ettiğini anlamıyorum.
I want to tell you something, Miss Thornton... something you can teach your class someday.
Size bir şey diyeceğim, Bayan Thornton. Bir gün, sınıfınıza öğretebileceğiniz bir şey.
- Something I can hardly tell you. - What do you see?
- Sana söylemeye bile çekiniyorum.
I can tell you something that helped me.
Bana yardımı olan bir şeyi anlatayım.
I have been nominated a committee of one to tell you something, which is something, I'm afraid, no matter how gently I try, can only...
Bu şey, korkarım, ne denli nazikçe söylemek istesem de, ancak...
I don't know. Can you tell us something... about this score, shown here for the very first time?
İlk kez ortaya çıkan bu partisyon için bize neler söyleyeceksiniz?
I have to tell you something that may upset you.
Canını sıkabilecek bir şeyi sana söylemek zorundayım.
Come closer so I can tell you something.
Yaklaş, bir şey diyeceğim.
I can tell you this, which is something that you're already aware of... and that is that there are political prisoners on board.
Size, zaten farkında olduğunuz, bir şeyi söyleyebilirim bu da, gemide siyasi mahkûmlar olduğudur.
Oh, well, I served in the Medical Corps during the war, and I can't tell you how many dying and wounded men found something of God's mercy at the end of just such a needle as you described.
Oh, şey, savaş boyunca Tabip Sınıfında görev yaptım, ve orada, sizin ifade ettiğiniz biçimde iğnenin ucunda... Tanrı'nın merhametini bulan... kaç tane ölü ve yaralı insan gördüğümü sizlere anlatamam.
Perhaps if you'd be kind enough to tell us what your problem is then we could all have a go at discussing it or something. I can't.
- Eğer problemi bize anlatmak nezaketinde bulunursanız, biz de o konuyu tartışabiliriz.
The least you can do when I tell you something is believe it.
En azından sana bir şey söylediğimde, artık inanırsın.
Now that it's all over, I can tell you something else.
Artık her şey bittiğine göre, sana bir şey daha söyleyeyim.
Have I done something terrible to you? Please tell me.
Canınızı yaktıysam, lütfen söyleyin.
I can't do any of the puzzles, and I'll tell you something else.
Hiçbir bulmacayı yapamıyorum, ve başka bir şey daha söyleyeceğim.
I can tell you something else.
Sana başka bir şey de anlatabilirim.
I can sense that you have something to tell me
Hissediyorum, bana anlatacak bir şeylerin var.
Isn't there something I can tell him for you in the morning?
Sizin için sabah ona bir şey söylememi ister misiniz?
I can't tell you if something is safe or not unless I know specifically what you're talking about.
Tam olarak neden bahsettiğini bilmezsem, güvenli olup olmadığını söyleyemem.
I'm gonna tell you something. It's better I talk'cause I can't spell.
Konuşmam daha iyi çünkü yazmaya kalksam, heceleyemem.