Carries translate Turkish
2,120 parallel translation
This chilly current carries wave after wave of sardines with it.
Bu soğuk su akıntısı dalgalarla birlikte sardalyaları da kıyıya taşıyor.
No, I-I'm staying here until I know my father's okay. Make sure everyone carries
Hayır, hayır, babamın iyi olduğunu öğrenene kadar burada kalıyorum.
She's so talented and good-Hearted and beautiful, but she carries around this feeling that she's not good enough.
O çok yetenekli, iyi kalpli ve güzel, ama yeterince iyi olmadığı hissini hep taşıyor.
The Arab carries on like Allah's CEO, and you let him.
Arap sanki Allah'ın müdürüymüş gibi yapıyor işlerini.
But Lauren carries one in her vagina.
Ama Lauren pantolonunun içerisinde taşıyor.
Every inch of the body carries a code?
Ancak, vücudun her bir noktasının bir kod ihtiva ettiğini biliyor muydun?
Which is why the Phantom always carries 2.
İşte bu yüzden Phantom her zaman iki adet taşır.
So any man who carries that marker must have recent African ancestors and can't be descended from the more ancient Asian Homo erectus.
Yani bu işareti taşıyan bir erkeğin yakın Afrikalı ataları olması gerektiği gibi daha eski olan Asya Homo erectus soyundan gelmiş olamaz.
And every single one of these people unknowingly carries inside them a story of their ancient ancestors.
Ve bu insanların her biri, bilmeden içlerinde kendi atalarının bir hikâyesini taşır.
The outer shell of Earth - - the lithosphere - - carries the continents.
Dünya'nın dış kabuğu, yani yerkürenin kabuğu kıtaları üzerinde taşır.
The old ocean floor carries water into the mantle, which mixes with the magma.
Eski okyanus yüzeyinin suyu, magma ile birleştirerek çekirdek kabuğuna taşır.
Like his ancestors, he carries in his head a complex wind map detailing the various seasonal winds that serve as a compass.
Ataları gibi, o da kafasında karmaşık bir rüzgar haritası taşıyor Mevsimsel farklı rüzgarları inceleyerek bir pusula gibi hizmet vermektedir.
This female carries the answer - thousands of eggs, which will soon be left to the mercy of the ocean currents.
Bu dişi cevabı taşıyor - Binlerce yumurta, yakında okyanus akıntılarının merhametine bırakılacak
Yeah. I begged the D.A. to let me have it, but attempted homicide on a police officer in bucks county carries more weight than the Philly charges.
Evet, savcıya yalvardım ama Bucks County'de bir polisin canına kastedilmesi daha ağır bir suçmuş.
That carries great meaning for men.
Erkekler için çok şey ifade eder bu.
WITH THE STATUE OF THE WASHINGTON MONUMENT THAT SHE CARRIES IN HER PURSE?
Çantasından çıkardığı Washington Anıtı heykelciği ile mi bıçaklıyor?
I like a man who carries a one hitter
Tek seferlik taşıyan adamları severim.
Besides, I figure between the two of us, you're the one that carries the gun.
Bunun yanı sıra, ikimizin arasında fark olarak silah taşıyan tek kişi sensin.
This is what Zeus carries, it's his main accoutrement, and it's a thing that makes him the most powerful of all the divinities.
Zeus'un sahip olduğu bu devasa silah onu tüm tanrılar içinde en güçlü konuma getirmiştir.
One shoots fire out of his hands, the other carries a magical torture stick, and the Confessor?
Bir tanesinin elinden ateş çıkıyor diğerinin yanında büyülü işkence sopası var ya Confessor'e ne demeli.
We bought it from the one local store that carries them.
Bunlardan birinin civar dükkanlardan birinden satın alındığını tesbit ettik.
it may look like a harmless puffer fish, but this japanese fugu fish carries one of the strongest toxins in the animal kingdom.
Zararsız bir kirpi balığı gibi görünebilir ancak bu Japon balon bağlığı hayvanlar alemindeki en güçlü zehirlerden birini taşıyor.
So the paint carries the charge over the skin and the light turns on.
Demek boya, elektriği vücutta taşıyıp LED'leri çalıştırıyor. Evet.
Obstruction carries penalty.
Engel olma ceza sebebidir.
In biblical times, destiny was delivered in the form of stone tablets or a burning bush. But today, true destiny is often engraved and carries an embossed seal.
Eski zamanlarda, kaderiniz taş tabletler ya da yanan çalılar içinden gelirdi ama bugün, gerçek kaderiniz oymalı ve kabarık bir mühürle geliyor.
The news carries a running tally.
Yeniler çeteleye yazılmaya devam eder.
Do you have any idea how much prison time that carries?
Bunun kaç yıllık hapis cezası olduğuna dair bir fikrin var mı?
Whenever a heavenly body carries such an intense force of attraction, the universe just goes... bananas.
Ne zaman, mükemmel bir vücut böylesi yoğun bir çekim gücü taşısa kainat muza dönüşür.
The only thing you ever say to a patient ever is that surgery carries risks.
Bir hastaya söylemen gereken tek şey ameliyatların riskli olabileceğidir.
An heirloom she carries with her, that's a recent death.
Bir aile yadigârını yanında taşıyor.
What kind of woman carries a purse with no wallet?
Ne tür bir kadın içinde cüzdan olmayan bir çanta taşır?
The hurricane carries the fleet all the way to North Africa.
Fırtınanın sonunda filo kendini Kuzey Afrika'da bulur.
That could be dozens of addresses, and I doubt this knucklehead carries a rolodex.
Tre, kadına şehrin her yerinde teslimat yaptığını söyledi.
She even carries her baby now.
Şimdi de bir bebek bekliyor.
The problem is, I don't know anyone who carries a gun for protection and loads it with practice rounds.
- Sorun şu ki, kim kendisini korumak için bir silah taşıyıp içine eğitim kurşunu koyar bilemiyorum.
Oh, surely, jerome, you don't want to stay in the same house As a ghost who carries a torch around.
Jerome, herhalde elinde meşale taşıyan bir gulyabaniyle aynı evde kalmak istemezsin.
That makes it six carries for 38 yards.
38 yard için 6. taşımayı yapıyor.
And carries him out to the backyard.
Ve arka bahçeye taşıyor.
.22? I don't think he carries anything that small.
Onun o kadar küçük bir şey taşıdığını sanmıyorum.
One by one she collects them and carries each to its own bromeliad.
Teker teker, hepsini alıp kendi "bromeliad" larına taşıyor.
Endurance carries two Lynx helicopters used to assist the British Antarctic Survey and the Hydrographic Office.
Endurance'da İngiliz Antarktik araştırmalarında ve hidrografi çalışmalarında kullanılan iki Lynx helikopteri bulunmakta.
Your new role carries with it certain responsibilities.
Yeni rolünüz bazı sorumlulukları da beraberinde getiriyor.
It's like some epidemic - one carries, they all do.
Bulaşıcı hastalık gibi. Biri ne yapsa, diğerleri de aynısını yapıyorlar.
Carries a sentence in California of five to 11 years.
Kaliforniya'da bunun suçu beş ila 11 yıldır.
The Rahl bloodline carries with it powerful magic. And that magic is in Richard.
Rahl soyu, çok güçlü bir büyüye sahiptir ve Richard da o büyüye sahip.
She carries the egg.
kadın yumurta taşımakta.
She carries it.
o taşıyor.
This defenceless little lizard carries the beetle's warning pattern.
Bu küçük savunmasız kertenkele küçük böceğin uyarıcı desenine sahip.
He carries around a dream catcher...
Bir anlamda, gerçek bir hâyâlperestti.
the air carries a clear scent of the birds'movements.
Bu dağ bizonunun vahşi doğada filme alındığı nadir anlardan biri.
Arthur carries a heavy burden.
Arthur'un üstünde büyük bir yük var.