English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ C ] / Cinnabon

Cinnabon translate Turkish

62 parallel translation
- Let's go to Cinnabon as Siamese triplets. - [Laughing]
- Hadi siyam üçüzü olalım.
" Welcome to Cinnabon.
" Cinnabon'a hoşgeldiniz.
It was an application to open a Cinnabon stand.
Cinnabon standı açma başvurumuzla birlikte.
- Hey, did you get the Cinnabon?
- Hey, tarçın gördünüz mü?
'Cause they supposed to give us a free Cinnabon that goes with these pizzas.
'Çünkü bize bu pizzalar ile beraber beleş tarçın vermeleri gerekiyordu.
Look, see the "X" at Cinnabon there?
Bak. Cinnabon'da X işareti var.
Truth is, I sat here for two hours like an asshole and ate a Cinnabon and went home.
Gerçek şu ki, serseri gibi burada iki saat oturdum bir tatlı yedim ve eve gittim.
- I bet he's at cinnabon. - Whoa, there he is right there.
Eminim pastaların oradadır.
We can split a Cinnabon.
Tatlımızı bölüşebiliriz.
Freddy is tasty and delicious as a cinnabon, but half the calories.
Freddy bonibon kadar lezzetli ve tatlı ama yarı kalorili.
- You know what a Cinnabon is?
- Cinnabon ne biliyor musun?
Okay, I've put on a few, but my son's new fiance, Kenny, owns a Cinnabon franchise. What the hell am I supposed to do?
Tamam, birkaç kilo aldım, ama oğlumun nişanlısı Kenny'nin, pastane zinciri var, ne yapsaydım yani?
When we clean these fools out, Cinnabon's on me.
Şu soytarıları yendiğimiz zaman, Cinnabon'lar benden.
Cinnabons, baby.
Cinnabon, bebeğim.
All right, kids, your mom is Going to go to the cinnabon that has the cage Pulled halfway down, and I'm going to go
Pekâlâ çocuklar, anneniz Tatlı Dünya'sının oradan asansöre binip aşağı inecek, ben de içi çöp dolu bozuk havuzcuğun yanındaki müzik markete gideceğim.
I can't ut the flue, so the apartment smells like burger king all day and cinnabon all night.
Bacayı kapatamıyorum, bu yüzden daire gün boyunca hamburgerci, gece boyunca da pastane gibi kokuyor.
Spicy Cinnabon.
Baharatlı Cinnabon.
My shift at Cinnabon starts in half an hour.
Yarım saat sonra işte olmam gerek.
Like cinnabon, but parks.
Cinnabon gibi, ama parklısı.
Who puts orange chicken on a Cinnabon?
Kim tavukla tatlı yer ki?
Chicken on a Cinnabon.
Tavukla tatlı.
He's like a living, breathing cinnabon.
Yaşayan ve nefes alan kremalı bir pasta gibi.
The honorable Judge Cinnabon presiding. The food court?
Bağlamak için de tel tel dökülen tatlının tellerini kullanırız.
# And Phil Donahue's walking past cinnabon # # and he's making eye contact with me #
"Phil Donahue de Cinnabon mağazasının önünden geçiyor..." "... ve gözleri benimkisiyle buluşuyor. "
No, I like a man who can wear Cinnabon.
Hayır, Cinnabon giyen adamı severim.
Bring me back a cinnabon.
Dönerken tarçınlı kurabiye getir.
Yes, some business members have been lured in by her promises to "modernize" BlueBell, but as I told them, unless they want the town gazebo turned into a CinnaBon, modernization is the last thing we need.
Evet, bazı iş adamlarını Bluebell'i modernleştirme vaatleriyle kandırmış olabilir, ama onlara söylediğim gibi, eğer Gazebo'nun bir Cinnabon'a dönüşmesini istemiyorlarsa, modernleştirme ihtiyacımız olan son şey.
- Mine was... The time he slipped on a cinnabon and landed in a bunch of garbage.
- Benimki yaş pastaya kayıp düştüğü ve bir yığın çöpe bastığı an.
And now I gargle a little every-time I walked past a Cinnabon.
Şimdi ne zaman tarçın görsem midem bulanıyor.
Where you work out, Cinnabon?
- Nerede egzersiz yapıyorsun, fırında mı?
If I'm lucky, month from now, best-case scenario, I'm managing a cinnabon in Omaha.
Şansım yaver giderse bir ay sonra, en iyi ihtimalle Omaha'da bir pastane işletiyor olurum.
Guys, there's a Cinnabon's here!
Bakın, burada Cinnabon varmış!
Tell me all about it over a Cinnabon.
Gel, tarçınlı çöreklerimizi yerken anlatırsın.
Cinnabon!
Tarçınlı!
How's that Cinnabon taste?
Tarçınlı çörek nasıl?
I-I want to be a... Cinnabon, you know?
Ben yaş pasta olmak istiyorum.
No. But I'd kill for a cinnabon.
Ama bir Cinnabon için neler vermezdim.
The unwashed masses. The fluorescent lighting. Fat women trying on dresses with their Cinnabon-covered fingers.
Yıkanmamış elbiseler floresan ışığı parmakları cinnabon kaplı, elbise deneyen şişman kadınlar.
Oh, my God, last night I woke up from a dream where I ate an entire box of Cinnabons.
Geçen gece rüyamda bir kutu dolusu cinnabon yiyordum.
Yeah, it looks an awful lot like Cinnabon.
Evet, bir çok şey görünüyorCinnabon gibi.
Mmm, it tastes exactly like Cinnabon!
Mmm, tam olarak Cinnabon gibi tadı!
Cell phone covers and Cinnabon?
Cep telefonu kapakları ve kurabiyelerin mi?
And Simon is freaked out, because it doesn't kind of look like Jesus, like when they kind of sort of find the Virgin Mary in a Cinnabon or something.
Simon çılgına döndü çünkü bu leke, insanların ekmeklerin üstünde görüp Meryem Ana'ya benzettikleri tipte bir şekil değildi.
That damn Cinnabon next door is taking all our business.
Yandaki lanet Cinnabon dükkanı bütün müşterimizi çalıyor.
What kind of low lives would prefer those to these fine desserts?
Hangi zevksiz insan şu güzel tatlılar yerine Cinnabon'u tercih eder ki?
I found a secret pathway to the Cinnabon kitchen!
Cinnabon'un mutfağına gizli bir yol buldum!
Well, whatever it is, just don't open near a Cinnabon because failure smells a hell of a lot like cinnamon.
Ne açacaksanız açın ama Cinnabon'un yanında açmayın. Çünkü başarısızlık bayağı tarçın kokuyor.
Eat it, Cinnabon.
Kapak olsun Cinnabon.
The rest of my Cinnabon.
Cinnabon'umun kalanı.
Hey, why does your trailer always smell like Cinnabons?
- Karavanın neden hep Cinnabon kokuyor ya?
That's because I bake Cinnabons.
- Çünkü Cinnabon pişiriyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]