Clanking translate Turkish
92 parallel translation
You clinking, clanking, clattering collection of caliginous junk!
Seni tangır tungur, şangır paslı hurda yığını!
Clanking chains...
Şıngırdayan zincirler...
I'm sick of all these warriors clanking about in armour.
Zırh içinde çan çan öten tüm savaşçılardan gına geldi artık.
- Do I hear the muted clanking of chains?
- Zincir sesleri mi duyuyorum?
Clanking around in there with those rusty old mashers.
O tozlu mecnunları görünce korkup kaçmıştır.
''That clinking, clanking sound Could make the world go round.
" Şangır şungur sesleri tüm dünyayı döndürür.
''Money makes the world go around The clinking, clanking sound.
" Dünyayı döndüren, Şangır şungur para sesi.
''A mark, a yen, a buck or a pound That clinking, clanking, clunking sound''ls all that makes the world go round It makes the world go round.''
"Bir mark, bir yen, bir papel yada bir pound Şu şangır şungur sesleri " İşte dünyayı bunlar döndürür. "
( pans clanking ) Reasoning that we're suspicious of what we don't understand, I decide to reveal as much as possible about myself, make a display.
Anlayamadığımız şeylerden kuşku duyduğumuzu düşününce kendimi mümkün olduğunca ortaya çıkarıp dikkat çekmeye karar verdim.
Well, I'm sure you think you have to dust off your armor... and go clanking off to the Crusades.
Eminim, zırhının tozunu alıp, sefere çıkman gerektiğini sanıyorsun.
Well, I did. One night I heard chains clanking.
Aslında, bir gece zincir sesleri duydum.
And I can do without your barbells clanking all day.
Ben de, senin lanet halterinin tangırtısı olmadan yaşayabilirim.
[Metal clanking]
[Metal çangırdar]
When she'd stir it, it would make these clanking sounds like chains on a ghost.
Karıştırırken sanki zincirlenmiş bir hayaletten sesler çıkıyormuş gibi olurdu.
What are we gonna tell him about the clanking noise?
Arabadan gelen tıkırtı için ne diyeceğiz ona?
By the way, the car hit a pothole, and now it's making a clanking noise.
Bu arada, araba ile bir lakaya girdik ve şimdi bir tıkırtı geliyor arabadan.
[Glass clanking ] [ Sizzling]
Bu harika olurdu.
[METAL clanking] At the double! Ouch!
Ahh!
- She's making a fortune. - [Woman Shouting, Coins Clanking]
Sandık dolusu kazanıyor olmalı.
The actual night of the launch, when you go to the pad... the vehicle is alive, and the wind is blowing... and you hear the hissing and clanking... and the only people that are there are the folks that strap you in. - Thanks a lot. - All right.
Fırlatmanın olacağı gece, rampaya gittiğinizde, aracın canlı olduğunu hissedersiniz ve rüzgar eser tıslamaları ve çınlamaları duyarsınız ve arkadaşlarınızın tüm ilgisi sadece sizin üzerinizdedir.
( radiator clanking ) In the heat of the Mojave Desert, the female scorpion scuttles across the burning sand towards a waiting male.
Mojave Çölünün sıcağında dişi akrep kızgın kumlardan geçip onu bekleyen erkeğe ulaşıyor.
[METAL CLANKING]
Oh, adamım!
( bridle clanking )
( meşin kemer sesleri )
Why aren't they wearing sheets and clanking chains?
Neden beyaz çarşaf ve zincirleri yok?
Proof, photographs, audio recordings of the clanking chains, telemetry of some sort.
Aptal ve körsün. Ya kanıt bulunursa?
- And, well, I can tell by looking at you, you seem like a nice person. - [Bottles Clanking]
Ve, sana bakarak iyi biri gibi göründüğünü söyleyebilirim.
( METAL CLANKING ) How fitting. The old king need never shed tears again.
Eski Kral gözyaşı dökmeyecek artık,
Is this okay? My prince... ( loud clanking ) My prince... at long last, you have come for me.
Prensim, sonunda beni kurtarmaya geldin.
[DISHES CLANKING] ALEX :
Son akşam yemeği.
Ali. ( Tool clanking ) Ali.
Ali.
So remember, the one thing that angers the GhostIight more than anything else is the sound of clanking metal.
Unutmayın Ghostlight'ı en çok öfkelendiren şey takırdayan metal sesidir.
All that clanking metal and junk.
Birbirine çarpan metaller falan.
I love to read Mrs Radcliffe, but I don't think the real world's full of murders and abductions and ghosts with clanking chains and seductions and everything.
Bayan Radcliffe'i okumayı çok seviyorum, fakat sanmıyorum ki gerçek dünya cinayetlerle, adam kaçırmalarla, şakırdayan zincirli hayaletlerle, baştan çıkarmalarla ve tüm bunlarla dolu olsun.
[whimpers ] [ metallic clanking]
[İNLEMELER ] [ TENCERE TAKIRTISI]
Chevron seven encoded. [clanking]
Sembol yedi, kodlandı.
( Swords clanking and men screaming ) All hands were slaughtered. Not a single life spared, except for my own.
Herkes katledildi, hiç kimse hayatta kalmadı.
Perhaps, if one can be heard over the clanking of their battle droids.
Belki, şayet biri Ayrılıkçıların savaş droidlerinin şıngırtısını duyabildiyse.
There's very little clanking.
Çok az bir çangırtı var.
As I walked home with the dirty dishes clanking inside my picnic basket all I could think of was Juli.
Piknik sepetimdeki kirli tabaklardan çıkan şıngırtılar arasında eve doğru yürürken tek düşünebildiğim şey Juli'ydi.
[clanking]
[cinlama]
[metal groaning and dishes clanking] - I wasn't sure what you wanted, so I brought you everything.
- Ne istediğinden emin değildim, bu yüzden sana her şeyi getirdim.
( CLANKING ) - Still no sign of the bottom.
- Hala zemini göremiyorum.
( Clanking of stage machinery )
Çok iyi, canım. - Teşekkür ederim.
Good night, Tom. ( sighs ) ( soft clanking outside )
İyi geceler, Tom.
[BOTTLES CLANKING] Sounds kind of like pop bottles.
Sanki içinde şişe var.
[Clanking] Look what I got for you, Dad.
Bak baba, sana ne aldım.
- [Coins Clanking, Men Speaking Japanese ] - [ Emcee] Anyone?
Biri var mı? Bekleyin!
[Clanking Continues] Fortunately, I had a network connection.
Neyse ki benim bir kanalda tanıdığım vardı.
( CLANKING ) Can you do my back?
Sırtıma tutar mısın?
[Metal Clanking] That's right, foster children.
Çok doğru evlatlıklarım.
[shouting ] [ struggling, chains clanking ] [ choking]
Daha değil! Daha değil! Yere yat!