Coos translate Turkish
60 parallel translation
When it coos, you must approach yourself... get stopped like a statue...
Kur yaparken, bir iki adım atarak yaklaşırsın. Ne bir şey görür, ne de duyar. O durunca, bir ağaç gibi kımıldamadan durursun.
"And when at night it crawled about a'lookin'for some booze. " If it felt dry upon the road, it milked a dozen coos.
# 9834 Gece olduğunda da bir alem arayışıyla sürünürmüş # 9834 # 9834 Midesinin kuruduğunu hissederse bir düzine ineği sömürürmüş # 9834
So it'll be a Finnish policeman, a Belgian gardener, a Tunisian soldier and ironically, here in Munich, from Coos Bay, Oregon a millworker's son raised in a German-speaking household.
Bunu paylaşanlar Finli polis, Belçikalı bahçıvan, Tunuslu asker ve ironik olarak, Münih'te, Coos Bay, Oregon'da bir maden işçisinin oğlu olarak, Almanca konuşan bir evde büyütülen bir çocuk.
After school, he can become an insurance adjuster right here in Coos Bay.
Okuldan sonra, Coos Bay'de sigorta eksperi olmak için önünde güzel bir şans var.
The kid from Coos Bay that Dellinger recruited.
Dellinger'in keşfettiği Coos Bay'li çocuğu.
A little secret I learned a long time ago in Coos Bay.
Uzun zaman önce öğrendiğim bir sırla Coos Bay'de.
You love Cool-A-Coos.
Sen "Serin mi Serin" seversin.
I need two Cool-A-Coos, please
Bana iki Serin mi Serin lütfen.
Okay, I'll take a beer and two Cool-A-Coos.
Tamam. Bir bira, iki de Serin mi Serin alayım.
You got Cool-A-Coos right there. I can see them! Beer only.
- Sadece bira.
So you have to watch out, watch your every move coos otherwise they'll get you.
O yüzden her hareketine dikkat etmen gerekir yoksa seni bulurlar. - Kimler?
[Chuckles, Coos] You, scruffy boy :
Sen, uzun saçlı.
- [Coos]
Onun uzmanlık alanı ise kucaklamak.
But to the rest of the world, that man is a hardworking'electrician... from Coos Bay, Oregon named Art McGregor.
Fakat dünyanın geri kalanına göre, bu adam Oregon'un Coos Körfezinde bulunan Art McGregor adlı yeri olan... çalışkan bir elektrik teknisyeni.
Mr. Arthur McGregor from Coos Bay, Oregon.
Oregon'un Coos Körfezinden Bay Arthur McGregor.
A little lingonberry oil under the tongue will clear it right up. ( Maggie coos, burbles )
Dilin altına küçük bir Lingonberry yağı hemen halleder.
Headed to Coos Bay. Boy likes riding fish trucks.
En son Coos Bay'a giden bir balık kamyonunun... kasasına atlamıştı.
Someone meeting our guy's description just confronted one of their agents in Coos Bay.
Oregon'da, büronun ajanlarından biri, bizim adamın tarifine uyan biriyle... karşılaşmış. Adam, CoosBay'da ajanı fena tartaklamış.
- You know that agent in Coos Bay? He died.
- Coos Bay'daki ajanı hatırladın mı?
And you sent that agent at Coos Bay, didn't you?
Coos Bay'daki ajanı da sen yolladın değil mi?
( baby coos ) â ª
Merhaba. Merhaba. Asıl şuna bak.
( coos ) I don't have anything.
Anlayacağın, çulsuzun tekiyim.
- Guts, guts, guts! - [Roberta Coos]
Göt, göt, göt!
Bye, Roberta. [Coos]
Güle güle, Roberta.
"Met a dapper white-haired guy who was really seasick " on a pelagic near Coos Bay.
"Coos Bay yakınlarındaki açık denizde rastladığım o şık görünümlü kır saçlı adamı deniz tutmuştu."
[Baby coos]
İsim koydunuz mu?
It's a good name, right? [Coos]
- Güzel isim, değil mi?
Yeah, yeah. [Baby coos]
Evet, evet.
GENTLE BURRING Just like any devoted mother, he coos to them and teaches them what is food.
Kendini adamış tüm anneler gibi ötüyor ve onlara neyin yiyecek olduğunu öğretiyor.
[baby coos] Why would people have more than one of these?
İnsanlarda neden bunlardan daha fazla yok?
[baby coos] Nice to finally meet you in person.
Sonunda sizinle bizzat tanıştığıma memnun oldum.
Listen, we're a high-level executive search firm, - so we deal with CEOs, CFOs, COOs...
Bak, biz üst düzey bir yönetici araştırma firmasıyız yani işimiz CEO'lar, CFO'lar, COO'larla geçer.
Chestnut's home. [Coos]
Chestnut evde.
( Coos ) ( Sighs ) Don't think I understand.
Anladığımı sanmıyorum.
( Opus coos ) But, uh, what... what's the long-term plan?
Ama uzun vadeli planların ne?
Something wrong? ( Opus coos )
Sorun mu var?
[coos]
Tamam!
SHE COOS One minute.
Bir dakika.
- [purring ] - huh? - [ coos ] [ both scream ] - [ yells ] - [ screeches]
- hah?
An orphan. ( coos )
Bu çocuk aslında kim?
( coos ) No, thank coo!
Hayır, ben teşekkür guu guu!
- [snorts, coos] - Sorry this took so long, mr. O'neil.
- Bu kadar uzun sürdüğü için üzgünüz bay O'neil.
[Baby coos]
[Bebek mırıltısı]
[Coos] Aww, he's so cute.
Çok sevimli.
( coos )
Bilmiyorum.
- [Coos]
- Nasıl 8 tane oldu?
[Coos]
Çünkü bu ödev final notunuzun yarısını etkileyecek.
( Coos ) Yes. ( Coos ) Yes. 'Cause now Grandma can hold you
Çünkü artık büyükanne, iki taraftan biri onu hain ilan etmeden seni kucaklayabiliyor.
( Stops crying, coos ) Nice work.
İyi iş.
( Henry coos ) Would you mind?
İzin verir misiniz?
( Thuds, Opus coos )
Stajyerim olarak, başlıca görevin yaratıcılık sürecimi koruyup, desteklemek.