Currency translate Turkish
1,170 parallel translation
- Any other currency?
- Başka para birimi?
Contemporary art is a sort of currency there.
Modern sanat orada para gibidir.
- My art is not a kind of currency!
- Benim sanatım bir para türü değil!
You're right, that's Bengalla currency.
Haklısın, bu Bengalla parası.
Hard currency, that'll do nicely.
Peşin para, işte bu iyi olur!
The president of Zaire was willing to put $ 10 million of his country's own very scarce, hard-earned currency on the line, not for any short-term economic reason but because he felt that the fight would be good
Zaire başkanı 10 milyon dolar koymak istiyordu ülkesi o kadar zor durumdayken, zor kazanılan sıcak para tehlikedeyken kısa vadeli ekonomik gerekçelerle olmasa da dövüşün kendisini ve Zaire'yi tanıtmak adına iyi bir fırsat olacağını hissetti.
Who draws up the borders, controls the currency handles all of the decisions that happen transparently around us?
Sınırları kim çizer? Parayı kim kontrol eder? Etrafımızda olan bitenlerin kararını kim verir?
It seems the biblical concept of the devil's influence has lost any currency.
Öyle görünüyor ki, şeytanın etkisinin, İncil'e ait düşüncesi geçerliliğini hiç kaybetmemiş.
I can't tell you the heartbreak I suffered knowing that rampant inflation and currency devaluation were burning like wildfires through the lush financial foliage of my home.
Yurdumun verimli finansal ağaçlıklarında başı boş yangın gibi kasıp kavuran azgın enflasyonu düşündükçe yüreğimin nasıl burkulduğunu anlatamam size.
It looks like foreign currency.
- Bir çeşit döviz sanırım.
A myth that gained currency among them... -.. when Dr Roosevelt disappeared.
Dr. Roosevelt ortadan kaybolduğunda, Seconalar arasında popüler olmuş bir mit bu.
Think of it as spiritual currency.
Ruhani bir para gibi düşün.
"Spiritual currency."
"Ruhani para."
The envelope contains currency.
Zarfta para var.
- The subject is delivering the currency in a- - - Oh. Dell Amo Fashion Center bag.
Bu zarf Del Amo Fashion Centre'da bir kadına verilecek.
No, but I have a currency of 25 CTS.
Hayır ama bir çeyrekliğim var.
Good gossip's hard currency in this town.
İyi dedikodu bu kentte çok revaçta.
If we go in partners, we'll split 50-50. Half a million hard currency.
Yarı yarıya paylaşacak olursak, payına yarım milyon dolar düşer.
Can't spend hard currency in hell.
Cehennemde para geçmez ki.
Ten billion in hard currency?
On milyar mı?
If you do not have a currency, I accept the tickets.
Eğer bozuk paranız yoksa, kağıt para da kabul ederim.
Sex is currency. ALLY :
Söylemek istediğim, seksin para akışı olduğu.
The truth is sex has always been a currency for women.
Gerçek şu ki seks kadınlar için hep geçer akçe olmuştur. Benim müvekkillim dürüst davrandı ve doğruyu söyledi.
"Sex is more currency than love these days."
Ve arkadaşlarımdan bazıları evlendi.
It's currency.
Bu büyük bir fırsat.
He wanted something... and we live in a world where children have become another form of currency.
Bir şey istedi ve... çocukların nakit para yerine geçen şeyler olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
I'm not used to handling currency.
Para kullanmaya alışık değilim.
In all the excitement, we have forgotten to exchange our currency.
Aceleden, sizin paranızla bizimkini değiştirmeyi unutmuşuz.
Credibility- - It's the only currency that means anything on this kind of playing field.
Güvenilirlik, bu gibi durumlarda elde olan tek silahtır.
Human currency has been devalued on the interstellar market... so it will take a great deal to convince the Kha'Ri to sell you arms... and provide support, but I believe it can be done.
İnsan parası gezegenler arası pazarda değer kaybetti. Bu yüzden Kha'Ri'yi destek ve silah satmak için ikna etmek çok büyük paralara mal olacaktır. Fakat ikna edebileceğime inanıyorum.
He may know we smoke a lot, burn a bit of profit, but he can't have any idea how much hard currency we've accumulated.
Bizim çok çektigimizi biliyor olabilir, karin bir parçasini yakiyoruz. Ama ne kadar nakit biriktirdigimiz konusunda hiç fikri yoktur.
Hurt them, you burn whatever currency you got to deal with me.
Birine zarar verirsen, anlaşma yolları kapanır.
These canucks take all the currency to one place, right?
Bu Kanadalılar bütün parayı bir yere götürüyor. Parayı sayıyorlar.
Keep him talking. - In used currency.
Onu konuşturmaya devam et.
Food was at near starvation levels and currency was worthless.
Gıda miktarı, kıtlık sınırına yakın, para birimi ise değersizdi.
Cigarettes were our currency.
Sigara bizim para birimimizdi.
The Western Allies planned a currency reform in their zones.
Batılı müttefikler, kendi bölgelerinde para birimi reformu yapmayı planladılar.
It would wipe out black market profiteers by making old currency valueless, and it would tie Germans to the west.
Bu eski parayı etkisiz kılarak karaborsadan kar elde edenleri temizler Almanları da Batıya bağlardı.
The majority of the Berlin City Council, supported by the Social Democrats and the Christian Democrats, believed that with currency reform there would be an immediate upturn in the economy.
Sosyal Demokratlar ve Hristiyan Demokratlar tarafından desteklenen Şehir Belediye Meclisi'nin çoğunluğu, para birimi reformuyla ekonomide çabucak düzelme olacağına inanıyordu.
The Soviets retaliated by issuing their own new currency, which, they insisted, would include all of Berlin.
Sovyetler bu duruma, kendi yeni paralarını basarak ve paranın tüm Berlin'i kapsaması gerektiğinde ısrar ederek karşılık verdiler.
Currency and political power were synonymous at that time.
Para birimi ve politik güç o zamanlar eş anlama geliyordu.
And therefore it was so important that the western currency, the D-Mark, had to be introduced into West Berlin and not the eastern German currency.
Bu yüzden Batı Almanya para birimi Mark'ın Batı Almanya'ya girmesi... ve Doğu Alman parasının buraya girmemesi çok önemliydi.
The introduction of the new western currency in Berlin infuriated the Soviets, who debated what to do next.
Yeni Batı para biriminin devreye girmesi, sırada ne olduğunu tartışan Rusları kızdırmıştı.
But the bottom line is, I'm not going to use my philanthropy as some kind of currency, especially after what I did.
Ama asıl önemli olan. bunları böbürlenerek anlatmayacağım. özellikle de
Lucy, I think your work has a certain allure right now. A cultural currency that we'd like to explore with you.
Lucy, bence çalışmaların kültürel geçerlilikle çok çekici- - ki bunu birlikte araştıracağız.
- A cultural currency.
- Kültürel geçerlilik.
[Narrator] To make good on this drunken boast... Truman authorized the onetime printing... of the largest denomination currency ever - a trillion-dollar bill.
Ağzından kaçırdığı bu sözü gerçekleştirmek için Truman bir defalığına mahsus en büyük para biriminin basılmasına yetki vermiştir.
- Mulder's life is in danger, and anybody else who touches the currency.
Ajan Mulder'ın hayatı ve o bölgedeki paralara dokunan herkesin hayatı tehlikede.
You know, you really should tell him it's never gonna be a form of currency.
Bunun hiçbir zaman para birimi olmayacağını ona anlatman lazım.
They come wagging their tails at the sight of currency
Bir tatlı söz duyunca geldiklerinde Kuyruklarını sallıyorlar
About how acceptable it is for women to use sex as currency. - Did I say "acceptable"?
"Kabul edilebilir" mi dedim?