Day in and day out translate Turkish
994 parallel translation
Slaving day in and day out to make both ends meet.
Köle gibi her gün çalıştım.
But John couldn't seem to get used to doing the same thing day in and day out.
Fakat John her Allahın gününde hep aynı şeyleri yapmaya bir türlü alışamadı.
Up on the mountain above the palace, we have our holy man... who sits there day in and day out in all weathers.
Sarayın yukarısındaki dağın tepelerinde, gün doğumundan batımına, Her türlü havada orada duran, kutsal bir adam yaşar.
Day in and day out, counting money.
Her gün para sayıyordum.
So he's making 42 zlotys off you, day in and day out.
Bu durumda senden günde 42 zloti kazanıyor
Day in and day out.
Her gün.
Day in and day out.
Sabah akşam.
A seahorse can't take that day in and day out, you know.
Deniz atı gece gündüz böyle bir şeyi çekemez, biliyorsun.
You lying there day in and day out, like an airtight pound of coffee in a can.
Gece gündüz hep aynı yerde yatıyorsun, tıpkı hava sızdırmaz konserve kutusundaki kahve gibi.
It's something made of iron, swings at you from the west, never changing, day in and day out.
Batıdan size doğru savrulan, bütün gün hiç değişmeyen demir parçası gibiydi.
They'd lived together day in and day out but they never grasped what he meant.
Her anlarını beraber geçirdiler ama ne demek istediğini anlayamadılar.
You lose the feel of the cards when you have so much action... day in and day out.
Gün be gün çok hareket olunca insan kâğıt hakimiyetini kaybedebilir.
They can't have a firework show in the middle of the day and I'm too scared to go out at night.
Gündüz vakti havai fişek olmaz, gece de çıkmaya korkuyorum.
And on the big day, you should take all the kings and their cabinets and their generals, put them in the center dressed in their underpants, and let'em fight it out with clubs.
Ve büyük gün geldiğinde tüm kralları ve onların bakanları ile generallerini toplayıp, donları giyinik orta yere bırakırsın ve adamları ile birlikte savaşmalarına izin verirsin.
I can stand out there amongst them in the day or night and laugh at them.
Gece gündüz aralarında dolaşıp, bir taraftan da onlara kahkahalarla gülebilirim.
My boy, the disciplinary committee has agreed... under pressure from your soft-hearted teacher... Such magnanimity, Mr Viot... out of consideration for your family and concern for you and in view of the celebration of our Commemoration Day tomorrow to excuse your behaviour
Evladım, yüce gönüllü, yumuşak kalpli öğretmenin Bay Viot'un baskıları sonucu disiplin komitesi ailene duyduğu saygı ve sana duyduğu şefkat nedeniyle ve ayrıca yarın ki Anma Günü kutlamalarını da göz önüne alarak davranışını bağışlamaya razı oldu.
O, eternal god, who alone spreadest out the heavens and rulest the raging sea, who has compassed the waters with bounds until night and day come to an end receive into thy almighty and most gracious protection the persons of us, thy servants and the fleet in which we serve.
Ya Rab, göklerin tek hakimi, karalarla çevrelediğin azgın denizlerin efendisisin kıyamet gününe kadar biz kullarını ve donanmamızı yüce ve merhametli kanatlarının koruması altına al.
But every day, we get the milk and take it in because Monsieur Ziegfeld says we must carry out his idea.
Ama her gün süt geliyor ve alıyoruz çünkü Mösyö Ziegfeld fikrine uymamızı istiyor.
One day, I'll take you out in the jungle, and we'll pick some flowers... and I'll show you the place where Tarzan laid her down to sleep.
Bir gün seni ormana götürürüm, çiçek toplarız... ve sana Tarzan'ın uyusun diye anneni koyduğu yeri gösteririm.
One day, back in 1896, I was crossing over to Jersey on the ferry and as we pulled out, there was another ferry pulling in and on it there was a girl waiting to get off.
1896'da birgün feribotla, Jersey'e geçiyordum. Biz tam açılırken ederken başka bir feribot yanaştı. İçinde inmek için bekleyen bir kız vardı.
Here the whole Gestapo has been working for a long time, day and night... trying to find out every little thing about everybody... and I arrive, and in a few hours I find the most attractive lady in town.
Tüm Gestapo, uzun süredir, herkes hakkında en ufak şeyleri bile öğrenmek için geceli gündüzlü çalışıyor. Buraya geliyorum ve bir kaç saat içinde şehirdeki en güzel bayanı buluyorum.
New York was becoming cosmopolitan... and no household was considered fashionable without a French maid. So, one day a Fifth Avenue coach stopped in front of our house... and out of the coach and into my life came Mademoiselle.
Cadde arabalarından birisi evimizin önünde durmuş ve o arabadan hayatıma Matmazel girmişti.
You see, day and night, year in, year out... they listen to the pound and stir of the waves.
Yıllar yılı, gece-gündüz dalgaların kıyıya vurup çekilmelerini dinliyorlar.
Out all day and only home in time to get under my feet and break my- -
Bütün gün dışarıdasın ve tam da ayağıma dolaşacak zamanı buluyorsun.
- She's been in and out of here all day.
- Bütün gün buraya gelip gitti.
And the mountain, and the holy man sitting there day in, day out.
Ve dağ, ve de burada bütün gün dikilen bu kutsal adam.
Ss I walked out on the streets of Laredo I walked out on Laredo one day I spied a cow puncher wrapped up in white linen wrapped in white linen as cold as the clay beat the drum slowly and play the fife lowly play the dead March as you carry me along take me out to the prairie and lay the sod over me
Sokaklarında yürüdüğüm Laredo'dan günün birinde ardıma bakmadan ayrıldım Bir kovboya gözüm takıldı konulmuş beyaz örtünün içine sarmalanmış buz gibi soğuk kefene Beni uğurlarken ölüm marşıyla davulları ağır çalın, düdüklere yavaş basın Beni kırlara götürüp gömün, üzerimi çimle örtün Bu yalnız ve günahkar kovboyun...
A woman wants a home and a guy to come in and out on time every day.
Kadınlar bir ev ve her akşam eve gelen bir koca isterler.
At an autopsy the other day... I watched the medical examiner saw off the top of a man's skull... take out the brain and hold it in his hand.
Önceki gün bir otopside... doktorun, bir adamın kafatasını testere ile kesip... beynini çıkardığını ve elinde tuttuğunu gördüm.
But when mail and passengers and gold... began coming through from California day in, day out... the whole country sat up and took notice.
Ama California'dan yolcu, altın ve postalar gelmeye başlayınca tüm ülke ayağa kalkıp dikkat kesilmeye başladı.
You'll come in at 4 : 00 in the morning and be tired out next day.
Eve sabahın 4'ünde gelirsin ve ertesi gün dışarı çıkacak enerjin kalmaz.
The doctor had witnessed a scene from the eternal drama played out every day in so many forms and settings
Doktor, her gün farklı şekil ve ortamlarda boy gösteren sonsuz dramanın bir sahnesine tanıklık etmişti.
A fine, soft day in the spring it was when the train pulled into Castletown, three hours late as usual and himself got out.
Güzel ve yumuşak bir bahar günüydü. Tren Castletown'da durduğunda, her zamanki gibi 3 saat rötar yapmıştı ve o, vagondan indi.
I saw her in and out of this building a dozen times, day and night.
Kızı defalarca gece ve gündüz bu apartmana girerken gördüm.
And one day, in his own good time, he will speak out.
Ve bir gün, zamanı geldiğinde, sesini duyacaksınız.
And yet one day, that same cold businessman, high up in a skyscraper, opens the window, steps out on a ledge, stands there for three hours, wondering... if he should jump.
Oysa, günün birinde, o soğuk işadamı..... gökdelenin tepesinde..... penceresini açar, dışarı çıkar..... ve üç saat orada durup... atlamayı düşünür.
Then, one day after the court adjourned, I was a little slow in getting out, and I saw him waiting for me.
Sonra, bir gün, mahkemeye ara verildikten sonra, çıkmakta biraz gecikmiştim, beni beklediğini gördüm.
And when you're out there like that, when you have to live with death every day... for so long... you have to keep something in front of you, or you would go insane.
Değişirsin. Oradan uzaklaşsan da, ve her gün ölümle yaşamak zorunda kaldığın... O uzun zaman boyunca...
When I think of all that's out there trees and flowers and those sea gulls... When I think of the dearness of you, Peter and the goodness of the people we know Mr. Kraler and Miep, the vegetable man all of them risking their lives for us every day when I think of these good things, I'm not afraid anymore.
Dışardaki her şeyi düşününce, ağaçları ve çiçekleri ve şu martıları, senin benim için değerini düşününce, Peter ve tanıdığımız insanların, Bay Kraler'le Miep'in, manavın, bizim için her gün hayatlarını tehlikeye atan herkesin içindeki iyiliği, bütün bu iyi şeyleri düşününce, artık korkmuyorum.
A day or so in Brest to make repairs and then we come out again with our tanks full.
Brest'te bir gün veya daha fazla kalıp onarımımızı... tamamladıktan sonra tanklarımızı doldurup geri geliriz.
There might come a time when we'll remember this... as the day I started out with a broken leg... and thanks to you ended up strapped in a nose cone.
Bugünü hiç unutmayacağım. Kırık bir bacakla güne başladım. Sayende bir roketin burnuna bağlanmış halde günü bitireceğim.
And though it is with some regret that I finally satisfy the greed of my relatives I nevertheless do devise and bequeath that my entire estate be divided equally between my fourth cousin, George Crossfield in order that he no longer need borrow from his clients'funds my niece, Rosamund Shane in order that she may support her husband in the style to which he would like to be accustomed to my nephew, Hector Enderby, in order that he may be able to afford to hunt every day, rather than once a week thereby providing more opportunity for breaking his neck and finally, my sister, Cora Lansquenet out of gratitude that she stayed out of the country for 30 years and didn't bother me.
".. her ne kadar akrabalarımın aç gözlerini doyurmak beni üzüyorsa da, bütün mal varlığımın aşağıda ismi bulunanlar arasında eşit olarak dağıtılmasını vasiyet ediyorum : Kuzenim, George Crossfield'e, artık müşterilerinin fonlarından ödünç almaktan vazgeçsin diye. Yeğenim, Rosamund Shane'e, kocasının pek heves ettiği zevk ve sefa alemini kolayca sağlaması için.
That Kelly is some woman, Griff. One day, she walked in here out of nowhere and -
Şu Kelly denen kadın, bir gün aniden çıkageldi ve...
Why, I was just out in the garden the other day, and the Brights crossed my mind.
Daha evvelsi gün bahçedeydim Bright ailesi aklıma geldi.
And each day we took them out for a long ride in order to prepare them for the 180-mile trip to the Nairobi airfield.
Ve her gün, onları Nairobi Havaalanı'na götürecek olan 180 millik yol için hazırladık ve onları bir bir götürdük.
He give me 500 quid to buy the car, 20 quid in advance for the first month's garaging, and he says, "There'll be a bonus for every extra day I take it out."
Arabayı satın almam için 500 sterlin verdi. İlk ayın garaj kirası için 20 sterlin de avans verdi. "Arabayı fazla kullandığım her gün için ikramiye alacaksın" dedi.
- Day in and day out!
- Her gün!
When I go down on my hunkers and pray, good Cardinal, as I do day in, day out, there's only one thing I pray.
Ne zaman çömelip, dua etsem, Kardinal ki her gün ediyorum. Sadece bir şey için dua ediyorum.
That first year we were married. I was blind until the day you came in out of the rain, soaking wet, and fell into bed, drunk.
Evlendiğimiz o ilk yıl, sen yağmurun ardından sırılsıklam ve sarhoş bir halde eve gelip... kendini yatağa atana kadar, kör gibiydim.
Reg rented a room across the road And filmed people going in and out every day.
Reg yolun karşısında oda tuttu ve giren çıkanları filme çekti.
One day you'll be a father too... and you'll find out how hard certain moments are in the life of a man... when it seems nothing comes out right... and the only sure thing is an endless desperation.
Bir gün sen de baba olacaksın. ve bir adamın, yaşamında ne gibi zorluklarla karşılaştığını anlayacaksın. Hiçbir şey doğru gitmiyormuş gibi görünürken.